BÜLENT KORUCU | YORUM
Menajer Ayşe Barım’a verilen ama uygulanmayan tahliye kararı, Erdoğan rejiminin günah galerisinin sonuncu ama son olmayacak örneği. Olağan şüpheliler üzerinde denediği hukuksuzlukları, yapabildiklerini görünce genelleştiriyor, normalleştiriyorlar.
Türkiye’de adil yargılanma hakkının tamamen sıfırlandığını tek bir örnekle anlatmak gerekse uygulanmayan tahliye kararları yeter. Tutuksuz yargılama veremeyen bir yargıç, sanığın beraatine hükmedebilir mi? Zaten pek çok örnekte beraat kararının da uygulanmadığına tanıklık ettik.
Öyle bir yargılama pratiği düşünün ki savcı lehe talepte bulunduğunda açığa alınıp soruşturma geçiriyor; suçlamayı çürüten tanık, yalancı tanıklıktan okkanın altına gidiyor; yargıç vicdanına göre karar verirse önce siyasilerden azar işitiyor, ardından adli ve idari cezalar geliyor.
Ayşe Barım’ın yaşadıkları, daha ilkel ve hoyrat biçimde gazeteci Hidayet Karaca’nın başına geldi. Tahliye kararını nöbetçi infaz savcısı uygulamadı. “Asliye cezaların bu konuda yetkisi yok!” dediler sonra bir başka asliye ceza yargıcından o kararın ‘yok hükmünde’ olduğuna dair karar çıkardılar.
“Usul, esastan önce gelir.” hukukun en temel ilkelerindendir. Esasa dair kararda yanılgı ve yanlış değerlendirme olabilir ancak usulden taviz verilemez. Yargıç hatalı karar da verebilir, itiraz ve temyiz gibi düzeltme yolları vardır. Herhangi bir kişi, “Bu karara uymuyorum, uygulamıyorum.” diyemez. Ama balık baştan koktu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar kararı için bu ifadeyi kullandı. Artık gücü yeten yetene…
Barım’ı serbest bırakan yargıç hakkında soruşturma başlatılmış; Karaca ve Tahşiye davasından tutuklu bulunan 62 polis hakkında aynı kararı veren iki yargıç, Metin Özçelik ve Mustafa Başer 10 yıl hapis cezası aldı. Soruşturma kararı iki gün geciktiği için Hakimler Savcılar Kurulu fırçayı yedi ve Erdoğan’dan özür diledi. Denetimli serbestliği gelmiş olmasına rağmen yararlandırılmayan Başer’in eşi de idari yargıçtı ve Gezi Projesini iptal etmişti. O da Erdoğan’ın öfkesinden nasibini aldı, yıllarca cezaevinde kaldı. Karaca örneğinde toplum hukukun yanında durabilseydi, Ayşe Barım’ı da kurtarabilirdi.
‘Mahkemelerin, siyasetin köpeği’ haline geldiğini Doğu Perinçek ilan etmişti; örnekler onu doğruluyor.
Osman Kavala ve Gezi protestolarından yargılananlar iki defa beraat etti. İlki 15 Temmuz’dan önce olduğundan az da olsa hukuk işliyordu. İkinci beraat sırasında tutuklu yargılanıyorlardı. Görevli ve dosyaya vakıf mahkeme beraat ve tahliye verdi. Erdoğan’ın daha sonra bakan yargımcılığı ile ödüllendirdiği Hasan Yılmaz, apartopar başka bir dosya hazırlatarak gözaltına aldırdı. Cezaevinden çıkmadan ikinci dosyadan tutuklandılar. Elbetteki ikinci dosya feykti ve birinci ile güya birleştirildi. ‘Beraat’ veren mahkeme heyetine soruşturma açıldı, yeni gelen cüppeliler siparişe uygun hükmü verdi.
Amnesty Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yıldız’ın başına gelenler de farklı olmadı. Beraatın üstünden 24 saat geçmeden başka suçlamayla tutuklandı. Bu defa 6 yıl üç ay ceza aldı. Yargıtay cezayı ‘eksik soruşturmadan’ bozunca tekrar yargılandı ve beraat etti.
İçinde Atilla Taş’ın da bulunduğu 21 gazetecinin tahliye haberi geldiğinde yıl 2017 idi. Zaman ve Meydan gazetelerinde yazan ve çalışan 26 tutuklu için duruşmada, savcı 13 tahliye talep etti. Heyet bu sayıyı 21’e çıkardı ve kıyamet koptu. Aralarında İsmail Saymaz’ın da bulunduğu sözde gazeteciler meslektaşlarını hedef alarak kampanya başlattı. Nihayetinde başka bir suç uydurularak cezaevinden gözaltı ve yeniden tutuklama. Savcı ve yargıçlara soruşturma ve ceza…
Liste böylece uzayıp gidiyor…
Erdoğan Türkiye’sinde en utanç verici meslek yargıçlık. Tahliye ve beraat kararı vermekten bile acizler. Mübaşir ve katiplik yapıp yargıç maaşı alıyorlar. Kulaklarına üflenen kararları muhataba tebliğ etmek dışında işlevleri bulunmuyor. Cübbeleri için harcanan kumaş dahi israf…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***