TARIK TOROS | YORUM
‘Patronlar Kulübü’ TÜSİAD’ın iki tepe yöneticisinin gözaltına alınması siyaset ve ekonomi aleminde mühim kırılmadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP Grubu’ndaki şu sözleri ise rejimin karakterini göstermesi yönüyle kritiktir:
-Tıkır tıkır işleyen rant düzenleri, imtiyazlar üzerine bina ettikleri ayrıcalıklı sistem çökmüştür.
-Siyasetçilere had bildirdikleri kibirli sistem çökmüştür.
-İstikrarsızlık üzerinden paralarına para kattıkları sistem çökmüştür.
-Millet ekonomik krizlerle kıvranırken, zenginleştikleri sistem çökmüştür.
-Siyaset mühendisliğine soyunanlara şunu hatırlatmak isterim; Türkiye sizin tapulu mülkünüz, millet sizin personeliniz, siyasetçiler de maaşlı elemanlarınız değildir.
-Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz.
***
Bu, rejimin nasıl tahkim edildiğinin itirafıdır aynı zamanda bu. “İstikrarsızlık” ve “ekonomik kriz” vurgulu satırlarda ise Erdoğan bir noktada haklıdır. Çünkü, iş dünyası “Kur Korumalı Mevduat Sistemi” ile halkın soyulmasına ses etmemiştir. Üstelik 2021’den bu yana ekonomik göstergelerin tepetaklak gittiği ortadayken!
***
Erdoğan devamla, bildik çıkışını yaptı: “Siyaset yapmaya çok hevesliyseniz ya parti kurarsınız ya da ağzınızdan çıkacak iki çift söze bakan muhalefet partilerinden birini seçersiniz.”
***
Öncelikle, siyaset yalnızca aktif politikacılara mahsus değildir. Toplumun her kesimi; bireyler, sivil toplum ve gazeteci milleti, karar alma süreçlerini eleştirme ve tartışma hakkına sahiptir. “Parti kur öyle konuş!” dayatması, sadece bir propaganda söylemidir.
Üstelik Saray rejimi, parti kurup siyaset yapanları da içeri tıkmıştır. Daha bu hafta, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bileşeni partililer gözaltına alındı, onlarca şafak baskını düzenlendi. DEM Parti, EMEP, Yeşil Sol Parti, SYKP gibi partilerin il başkanları ve parti meclisi üyeleri tutuklandı.
Rejim, bu konuda hem ikiyüzlü hem de riyakârdır. Çünkü rant ve siyaset alanını, yalnızca kendisine biat edenlerle sınırlandırmıştır.
***
İktidarın canını sıkan gazeteciler, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla tutuklanıyor, istediği kararları vermeyen hakimler hakkında soruşturma açılıyor, grev ve boykot gibi en temel demokratik haklar polis zoruyla bastırılıyor.
Sanırım, köprüden önceki son çıkış çoktan geçildi. Gezi direnişinden bu yana atılan düğümler, toplumsal hareketleri kıpırdayamayacak ölçüde kilitledi.
Adını nasıl koyarsanız koyun; muhalefetin basiretsizliği de diyebilirsiniz, teslim olması da.
***
Erdoğan’ın yukarıda alıntıladığım sözleri, mecazen şu mesajı veriyor aslında: “Siyaset mühendisliğine soyunanlar iyi bilsin: Türkiye benim tapulu mülküm, millet benim personelim, siyasetçiler de maaşlı elemanım. Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz!”
***
Suç örgütlerinin en temel vasfı, sansasyonel eylemlerle topluma korku salmaktır. Bugün devleti elinde tutan çete de tam olarak bunu yapıyor.
“Seçimi görmez!” diye öznesi bile belli olmayan bir paylaşım yüzünden bir astrolog tutuklandı; Hilal Saraç hâlâ içeride. Artık insanlar yalnızca söyledikleri değil, söylemedikleri ve ima ettikleri şeyler yüzünden de zan altında.
Bu ülkede, Ahmet Kaya bile şarkı sözleri nedeniyle ifadeye çağrıldı. İlk kaseti ‘Ağlama Bebeğim’de, “Çok uzakta öyle bir yer var, o yerlerde mutluluklar” dediği için sorgulandı. Soru şu: “Burada kast ettiğin Komünist Sovyetler Birliği mi?”
Devlet geleneği pek değişmedi. Yöntem aynı, sadece baskının şekli sertleşti. Tek fark, Ahmet Kaya o sözleri yüzünden tutuklanmadı ama tek kanal döneminin TRT’si eserlerini yasakladı.
***
Baskının nihai amacı, itirazı imkânsız hâle getirmektir. Ama tarih, zorbalığın sürdürülemez olduğunu ve her baskı rejiminin eninde sonunda duvara çarptığını defalarca kanıtladı. Korku ne kadar derine işlenirse işlensin, baskıyla sonsuza kadar yönetmek mümkün değildir.
Asıl kritik soru şu: Toplum, kendisine biçilen bu sessizliği daha ne kadar kabul edecek?
Değilse öyle bir gün gelir ki insanlar artık yalnızca sözleriyle değil, suskunluklarıyla da yargılanır. Çünkü faşizm, “söyletme rejiminin” adıdır. Faşist rejimler, yalnızca muhalefeti susturmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun ne söylemesi gerektiğini de dikte eder.
Unutulmaması gereken şudur: İktidarlar, en güçlü olduklarını sandıkları anlarda en zayıf noktalarına ulaşırlar. Bugün Türkiye’yi yönetenler, ekonomik, siyasal ve diplomatik açıdan en kırılgan dönemini yaşıyor. Ve işte tam da bu yüzden korkuyorlar.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***