AHMET KURUCAN | YORUM
TR724 yazarı Necip F. Bahadır, iki gün önceki makalesinde şunları yazıyordu: “Otel yangını, bakanların kamuoyuna açıklama yapmak için ‘parti kongresini’ beklediği bir facia olarak tarihe geçti. Bu nasıl bir vicdandır? Ortada yanan insanlar ve cenazeler varken, ‘parti kongresi’ hesapları yapmak, yapabilmek… Bu ‘utanmazlık ve kara leke’ AKP’nin alnına yazıldı, boynuna asıldı. Lafa gelince mangalda kül bırakmazlar, icraate gelince her şey kül olur.”
Bu yazı, yangınla ilgili çıplak gerçeği özetliyordu ama dahası var. Yangının ardından cenaze evlerine gidip Kur’an okumak, Anadolu insanının alışık olduğu bir davranıştı. Bir yandan, “Aaaa, bak Cumhurbaşkanı da, karısı da, kızı da bizim gibi!” dedirtecek şekilde yere diz üstü oturmak, “Kader-i ilahi” diyerek halkın dilinden konuşmak…
Ama diğer yandan, 22 yıldır tekrar eden bir gerçeğimiz; dinî sömürüyü siyasetle harmanlamak.
Yalnız bu süreçte iki tane ana unsurun olmaması şahsen benim dikkatimi çekti…
Bir, facianin ve toplumsal tepkinin büyüklüğünden olsa gerek, “Eşyanın tabiatı, insanın fıtratı” gibi klişe savunmalar yoktu.
İki, 2016 yılından beri sistemin diskuru haline gelen o sihirli dört harfli kelimenin kullanılıp, “Bu işin arkasında Cemaat var!” denilmemesi.
Ahlaki çöküş ve yozlaşma!
Çok bekledim. ‘Acaba kim, ne zaman der’ bu ikisini diye ama benim müşahade alanım içine girdiği kadarıyla hiçkimse demedi.
Gazete manşetleri üzerinde durulması gereken bir başka vakıa. Siyaset bilimleri, basın yayın ve sosyal psikoloji alanlarında yüksek lisans hatta doktora çalışmasına konu olacak yeterlilikte malzeme var o manşetlerde. İki tanesine dikkatinizi çekeyim. İkisi de 23 Ocak 2025 tarihine ait.
İlki Yeni Şafak’ın. “Milat olsun!” diyor. İyi de neyin miladı? Yeterli denetimin olduğu, adam kayırmacılığın son bulduğu, rüşvetlerin alınıp-verilmediği, her şeyin kanunlarda, yönetmeliklerde yer aldığı şekliyle düzenlendiği, hatta kanunlarda yer almasa bile işyeri sahibinden denetim ekiplerine kadar herkesin ahlaki değerlere göre hareket ettiği bir sistemin miladı.
‘Ört ki ölem!’ derler böylesi durumlarda…
Türkiye’de hele hele AKP yönetimindeki Türkiye’de bunun olacağını hayal etmek şeytanın bile aklına gelmeyecek bir ihtimal olsa gerek.
İkincisi Karar gazetesine ait. “Çürümüş bir şeyler var!” diyor manşetinde… Sevsinler derler insana. Bence “Çürümüş bir şeyler var!” manşetinin aslı, “Çürümemiş neyimiz var?” olmalıydı…
İhtimal dizgide ya da tashihte bir tasarruf yapılmış ve orada çalışanlardan birisi yayın ekibini de şaşırtacak bu hatayı yapmış! Yoksa Karar gazetesinin yayın yönetmeninden koordinatörüne, yazı işleri müdüründen birinci sayfa editörüne kadar karar merciinden bulunan hiç kimsenin böyle bir manşet atacağını zannetmiyorum…
Eğer attılarsa o zaman Türkiye’de değil ‘paralel bir evrende’ yaşadıklarının kanıtı olur bu.
İşin özeti şu; 78 kişinin feci şekilde yanarak can verdiği bu facianın temelinde toplumsal yozlaşma, sorumluluk şuurunun yok oluşu ve ahlaki çöküş var. Hem de A’dan Z’ye. İsterseniz günlerdir konuşulan ve yazılan şeylere bakın, hepsinde de bu üç ana unsuru göreceksiniz. İşin garibi bu durum yıllardır var ve durdurulamaz bir hızla ilerliyor.
Şunu diyebilir miyiz o zaman; asıl yangın Kartalkaya’da değil bizim içimizde. Kartalkaya, Soma maden faciası, Ankara Garı katliamı, Kahramanmaraş depremleri, işçi ölümleri ve benzeri yüzlerce hadiseler zincirine eklenen bir halkadan ibaret. Evet, aynen böyle diyebiliriz…
Allah’tan rahmet diliyorum vefat edenlere. Son olmayacağını bile bile, “Umarım bu son olur!” demek bir mana ifade ederse diyeyim; umarım son olur…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***