Zelal Sahidenur SARİ
VAN- Kıraathane Van Edebiyat Evi Van’da ikinci kez Yaşar Kemal için etkinlik düzenledi. Yaşar Kemal’in edebiyatı ve hayatının konuşulduğu etkinliğe Yazar Şeyhmus Diken, Buket Uzuner, Feridun Andaç, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden Prof. Dr. Fethi Demir ve Dr. Şehnaz Nigar Çelik, akademisyen Christina Zenginoğlu, yönetmen ve gazeteci Nebil Özgentürk ve Dengbêj Salihê Qûbîni katıldı.
‘2025 YILINA YAŞAR KEMAL’LE BAŞLAMAK İSTEDİK’
Yaşar Kemal’i anmak için Tariria’da yapılan programda Kıraathane Van Edebiyat Evi adına konuşan gazeteci Arif Karakaş, “Van’ı edebiyatın başkenti yapacağız diyerek bu yola çıkmıştık. Van halkından gördüğümüz teveccühle hep bir fazlasını yapmak istedik. Amacımız Van Denizi’nin limanından hareket ettirdiğimiz bir gemiyi karşı limana sağ salim ulaştırmak. 2024 yılına da Yaşar Kemal’le başlamıştık. 2025 yılı da öyle olsun istedik. Yaşar Kemal gibi ünlü edebiyatı sanı dünyaca ünlü saygın yazarlar tarafından kabul edilen bir yazarı bir şehre bir ilçeye bir bölgeye indirgemek amacında değiliz ama hakikate de göz yumamayız. Yani hakikat de şudur. Yaşar Kemal Vanlı’dır” dedi.
‘BAHÇENİN EN GÜZEL ÇİÇEĞİNİN HEP CANLI KALMASINA UĞRAŞIYORLAR’
Sağlık sorunları nedeniyle etkinliğe gelemeyen Yaşar Kemal’in Eşi Ayşe Semiha Baban canlı bağlantıyla etkinliğe katılarak konukları ve katılımcıları selamladı. Baban, “Şu an orada çok değerli konuşmacılar olduğunu biliyor ve hepsini teker teker selamlıyorum. Bahçenin en güzel çiçeğinin hep canlı kalmasına uğraşıyorlar. Orada olmadığım için çok üzgün olduğumu belirtmek isterim. Dilerim, bir kere de benim fırsatım olur. Bunun tekrarında yapılacak bir programda. Yaşar Kemal’in için bugün orada bulunan herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.
‘ZAMAN ÖNYARGILARI KIRMIŞ’
Baban’ın ardından söz alan Yazar Şeyhmus Diken, usta yazarın edebiyatı ve doğanın ilişkisini, “Yaşar Kemal’in bizdeki yeri başkadır. Benim Mülkiyeli olmam nedeniyle işte bana hep kaymakam diye hitap ederdi. Ben de ona baba diye hitap ederdim. Birkaç yıl önce katıldığım bir programda dile getirmiştim. Van’ın Yaşar Kemal’le muhabbetinin hayli yetersizliğini. Görüyorum ki zaman önyargıları kırmış. Artık Van kalemine, ustasına sahip çıkıyor. Daha var, henüz yolun başındayız. Yaşar Kemal’in edebiyatında doğa, öyle bir büyü ile koşturur ki adeta onun anlatışını ‘büyülü dille’ anlatıyor diyenlere Yaşar Kemal tepki gösterir. Doğa budur ve ben doğayı yaşayarak anlatıyorum diyor. Şimdi ustanın şehrindeyiz. Hadi ona vefa borcumuzu ödeyelim. Ödeyelim ki usta toprağında rahat uyusun ve bizim de vicdanımız sızlamasın” şeklinde ifade etti.
‘BİZ USTAYLA HEP KÜRTÇE KONUŞURDUK’
Diken’in ardından Dengbêj Salihê Qûbînî Siyabend û Xecê stranını seslendirdi. Qubînî Yaşar Kemal’le buluşmasını şu sözlerle anlattı: “Büyük ustayla birkaç kez karşılaştık. Sohbetlerimiz o meşhur videoda gördüğünüz birkaç Kürtçe ve Türkçe kelimeden ibaret değil. Biz ustayla hep Kürtçe konuşurduk. Aramızda tek bir Türkçe kelime konuşulmazdı. O videonun çekildiği gün Ayşe Semiha Hanım trafiğe kalmadan çıkalım dedikçe ona Kürtçe, ‘Dur hele bir daha böyle bir hazine bulamam, söylesin’ diyordu. Bugün Van’da olmaktan çok mutluyum.
‘YAŞAR KEMAL’E DE BÖYLE BİR VEDA YAKIŞIR
Qûbînî’nin ardından yönetmen ve gazeteci Nebil Özgentürk’ün çektiği ‘Yaşar Kemal’i Van’da Selamlıyoruz: Büyük Ustanın Aile Köklerinin İzinde’ adlı belgeselin gösterimi gerçekleştirildi.
Gösterimin ardından konuşan Özgentürk, “Beni babam tanıştırdı Yaşar Kemal’le. Yaşar Kemal için vicdanlı bir yazar al oku dedi. Henüz on iki yaşındaydım. Bizim hemşerimizdi. Türkiye’nin ilk burs vakfıydı. Yaşar abi deyince ona ulaşan, onu bulan öğrenciler, onun bursu sayesinde çok çok iyi şeyler başardı. Onlardan biri de abim sinemacı Ali Özgentürk’tür. Yaşar abinin öğrencisi sayılır. Evinde kaldı. Bende çok kaldım bu vesileyle onların evinde. Bana balık tutmayı öğretti. O zaman on beş on altı yaşındaydım. Bugün iyi ki bu belgeseli izlediniz. Bu etkinlikle iyi ki böyle bir mekanda bir aradayız. İyi ki varsınız. Yaşar Kemal’e de böyle bir veda yakışır” dedi.
Özgentürk’ün ardından konuşan Yazar Buket Uzuner, “Yaşar Kemal yazdığı romanlardaki doğa ilişkisiyle beni önümü hep aydınlattı. Marmara Denizi’nin müsilaj sorununu bile 50 yıl öncesinde bize anlatmıştı. İnsan dışı bir canlının roman karakteri olarak edebiyatımıza girmesi Yaşar Kemal sayesindedir. Ve benim de ustalarımdan birisi olarak ondan öğrendiğim gibi insan hikayeden öğrenen bir canlıdır. O yüzden edebiyatın gücü çok fazla. Aynı şekilde doğayı bize yansıtması bitkileri anlatması da öyle. Şu an Yaşar Kemal’in kitaplarındaki bitkiler üzerine bir çalışma yapılıyor. Yaşar Kemal’in bitkileri yakın zamanda kitap olarak basılacak tıpkı Shakespeare gibi” şeklinde ifade etti.
‘YAŞAR KEMAL ASLINDA TOPLUMSAL BİR HAFIZADIR’
Uzuner’in ardından konuşan Yazar Feridun Andaç, Yaşar Kemal’le arasındaki sohbetleri şu sözlerle aktardı: “Bir gün ‘Yaşar abi ne zaman anılarını yazacaksın?’ diye sordum. O da yazarlar anılarını yazmaz. Onlar zaten benim romanlarım da var demişti. Çünkü yan yana geldiğinizde hep yazacaklarını ve yazmayı düşündüklerini anlatırdı. Yaşar Kemal yazdıklarıyla aslında bir toplumsal hafızadır. Aynı zamanda kültürel bir hafızadır. Ve aynı zamanda da siyasal hafızadır. Bunu yaşadıklarıyla ve bize söyledikleriyle hep yansıtmıştır.”
‘YAŞAR KEMAL KÖYÜN BİGE DEDESİDİR’
Andaç’ın ardından konuşan Prof. Dr. Fethi Demir, Van’da bir Yaşar Kemal etkinliğinin düzenleniyor olması çok kıymetli. Geçen bir öğrencim bana şeyi sormuştu. Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir arasındaki fark sizce nedir diye? Şöyle demiştim: Yaşar Kemal Köyün bilge dedesi gibidir. Orhan Kemal Köyün minibüs şoförü gibidir. Kemal Tahir’de köye gelen İstanbullu öğretmen gibidir demiştim. Yaşar Kemal’in kitaplarına baktığınız zaman dikey ve yatay anlamda genişleyen bir köy dünyası görüyoruz. Bu anlamda Yaşar Kemal’in bize sunduğu perspektifi kitaplarını kronolojik sırayla incelediğimizde görebiliyoruz” dedi.
‘AYNI YERDE DEĞİL AMA AYNI HİSSİYATLA AYNI DUYGUYLA YAZDILAR’
Etkinlikte son olarak söz alan Akademisyen Christian Zenginoğlu, Yaşar Kemal’in eserleri ve Yunan Yazar Dido Sotiriyu’nun eserleri üzerinde yaptığı karşılaştırmaya değinerek şunları aktardı: “Burada olmak inanılmaz güzel. Van’a ilk gelişim ama çok önceden gelmiş ve sizi yıllardır tanıyor gibiyim. Bu çok özel, çok hususi bir duygu. Fevkalade duygusal anlar yaşıyorum dünden bu yana. Ben Yaşar Kemal’le edebiyat doktoru oldum. Çok farklı çok derin bir süreçti bu. Yaşar Kemal’i ekolojik anlamda anlamda, cinsiyet çalışmaları, kimlikler olarak pek çok araştırmacımız işledi, işliyor, çok da güzel çalışmalar süre gelmekte. Ben ilk defa hafıza dedim. ‘Tarih, hafıza ve unutuş’ başlıklı önemli çalışmasında sorduğunu sormaya çalıştım. Hafıza kimindir? Hafıza nedir Hafıza neyi korur? Size aktarır. Türkiye ve Yunanistan nüfus mübadelesini merkeze alarak böyle bir çalışma yapmaya çalıştım. Bir yanda bu toprakların bir evladı, bir dostu Dido, Aydın doğumlu. Karşı tarafında da Yaşar Kemal vardı. Aynı yerde yazmadılar. Ama aynı hissiyatla, aynı duygularla yazdılar. Şimdi benim için çok kıymetli olan şuydu. Birbirine birkaç defa görmüş. Paydaşlığı, fikriyatı çok kıymetliydi. Aynı acılardan çok kanlı kıyımlardan, kırımlardan gelen iki yazarın Müşterekleri ortaya koymaları ve bunu aktarma arzuları mühimdi. Önemli bir periyottu bu. Siyasal politik anlamda ama aynı zamanda tarihsel de bir anlamda.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***