CEMİL TOKPINAR | YORUM
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden bir buçuk sene önce, Recep ayının 27. gecesinde en büyük mucizelerden biri olan İsra ve Mirâç mucizeleri gerçekleşti. Efendimiz’in (s.a.v.) eşi Hatice validemiz (r.a.) ile amcası Ebu Talib vefat ettikten sonra miraç mucizesinin gerçekleşmesi çok manidardı. Rabbimiz âdeta Efendimiz’i (s.a.v.) huzuruyla şereflendirmiş, onu teselli etmiş, rahmetin en yücesine mazhar etmişti.
O gece Cebrail (a.s.) geldi ve Resulullah’ı (s.a.v) Mescid-i Haram’dan alıp Burak ile Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ’ya götürdü. Oradan da, gökyüzündeki harika icraat ve Cenâb-ı Hakkın kudretine işaret eden âyet ve delillerin gösterilmesi için göklere çıkarıldı. Sema tabakalarında bulunan bütün peygamberlerle görüştürüldü.
Bundan sonra “imkân ve vücub ortasında Kab-ı Kavseyn ile işaret olunan” makama çıktı. Kendilerine birçok harika ve acayip şeyler gösterildi. Hakikî mahiyetini bilemeyeceğimiz, anlayamayacağımız bir şekilde mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakkın kelâmını işitti ve nihayetsiz güzellikteki cemâlini müşahede etti. Miraç, bizim zaman kavramımıza göre o kadar kısa sürdü ki, aynı gece hâne-i saadetine teşrif etti.
Bu gece, Rabbimizin Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.) ruhen ve bedenen huzuruna kabul edip görüştüğü, konuştuğu ve sayısız nimetlere ve müjdelere mazhar ettiği muhteşem bir gecedir.
İsra ve Mîraç âyetleri
Miraç mucizesinin ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâ’ya kadarki bölüm Kur’an’da şöyle anlatılır: “Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” (İsra sûresi, 17:1)
Miracın ikinci merhalesi de Nebiler Serveri’nin (s.a.v.) Mescid-i Aksâ’dan başlayarak semanın bütün tabakalarından geçip İlâhî huzurla müşerref olmasıdır. Bu kısım da Necm Sûresinde şöyle ifade edilir: “O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi onun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakikî suretinde gördü. Sidre-i Müntehâ’da gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin ayetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm sûresi, 53: 7-18)
Miraç mucizesi, Cenab-ı Hakk’ın, ahiretin, meleklerin ve peygamberlerin varlığına en büyük delildir. Çünkü ömrü boyunca asla yalan söylemeyen, bütün davranışları doğruluğuna ve dürüstlüğüne şahitlik eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Ben Allah’ı, peygamberleri, melekleri ve ahireti gözümle gördüm.” demiştir. En küçük meselede bile yalan söylemeyen bir zat, böyle büyük bir meselede yalana tenezzül eder mi?
Asla ve kat’a!
İnsanlık tarihinin en muazzam buluşması olan bu gecede Fahr-i Kainat Efendimiz’e (s.a.v) üç büyük nimet verilmiştir. Bunlar beş vakit namaz, Âmenerresûlü ismiyle bilinen Bakara Sûresinin son iki ayeti ve ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların affedileceği nimetleridir. (Müslim, Îman: 279)
Allah’ın Resülü (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde, “Namaz mü’minin miracıdır.” buyurarak, namazın bir anlamda Cenab-ı Hak ile buluşmak, görüşmek ve konuşmak olduğuna işaret etmiştir.
Namaz Miraç’ta beş vakte çıkarıldı
İslâmın 5 şartından birisi olan namaz ilk defa Miraç gecesinde farz kılınmış değildir. Namaz Miraç’tan önce, hatta peygamberliğin ilk gününden beri vardı. Ancak Miraç gecesinde beş vakit olarak sabitlenmiştir.
Bununla ilgili en meşhur örnek, Hz. Ali efendimizin (r.a.) 10 yaşında iken namaz vesilesiyle Müslüman olmasıdır. Bir gün Hz. Ali Efendimiz (r.a.) Resûl-i Ekrem Efendimizi (s.a.v.) Hazret-i Hatice (r.a.) ile namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince:
“Nedir bu?” diye sordu. Resûl-i Ekrem, “Ey Ali, bu Allah’ın seçtiği, beğendiği dindir. Ben seni bir olan Allah’a îmân etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzza’ya tapmaktan sakındırırım.” dedi.
Hz. Ali, bu teklif karşısında bir an durakladı. Sonra şöyle dedi: “Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu. Babam Ebû Talib’e danışmadan bir şey diyemem.”
Fakat Peygamber Efendimiz, henüz davasını açıkça ilân etme emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Ali’yi ikaz etti: “Ey Ali!” dedi. “Eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok, eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye bir şey söyleme!”
Hazret-i Ali, bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Resûlullah’ın huzuruna giderek: “Allah, beni yaratırken Ebû Talib’e sormadı ki, ben de O’na ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım.” dedi ve Müslüman oldu.
Görüldüğü gibi henüz İslâm’ın ilk günleriydi ve hidayetine vesile olan ibadet namazdı. İlginç bir tevafuktur ki, İslâm’la şereflenmesine namazın vesile olduğu Hz. Ali efendimizin (r.a.) namaz hassasiyeti, namaz aşkı ve namazdaki huşu da muhteşemdi.
Âmenerrasûlü’nün fazileti
Yine Miraç Gecesinin hediyelerinden olan ve Âmerrasûlü diye bilinen Bakara Suresinin son iki ayetinin fazileti üzerinde de kısaca duralım.
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bakara sûresinin sonunda iki ayet vardır. Kim bunları okursa (dünya ve âhiret maksatları için veya o gecede okuyacağı Kur’ân için) ona yeterlidir.” (Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân:10)
Bazı âlimlerimiz burada geçen “yeterlidir” ifadesini “geceyi ihya etmek” şeklinde açıklamışlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir başka hadiste ise, bu iki ayeti öğrenip öğretmenin önemi üzerinde durmuştur: “Yüce Allah Bakara sûresine iki âyetle nihayet vermiştir. Onları okuyana mükâfatını Arş-ı Âlâdaki hazinesinden verecektir. Onları öğrenin, hanımlarınıza ve çocuklarınıza öğretiniz.”
Demek ki bunu öğrenip öğretmek Efendimiz’in (s.a.v.) emridir. Bu hususta ailemiz ve yakın çevremizi uyarmak, öğrenmeye teşvik etmek gerekir.
Yine muhteşem bir hadiste şu müjdeler verilir: “Cenab-ı Hak yeri ve göğü yaratmazdan bin sene önce bir kitap yazdı. O kitaptan iki âyet indirdi. O âyetlerle Bakara sûresine nihayet verdi. O âyetler bir evde üç gece okunursa, o eve şeytan yaklaşmaz.” (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân: 4)
Kandil öncesinde ve sonrasında oruç tutulmalı
Her ne kadar Miraç gecesinin gündüzü, ihya edilen geceden sonraki gün olsa da kandillere iftarla başlayıp sahurla sürdürmek güzel olur. Her mübarek gece gibi Miracı da mutlaka Kur’an, salavat, tövbe-istiğfar, namaz ve dua ile ihya etmek gerekir. Bunun için önceden hazırlık yapmak, ihya grupları ve planları oluşturmak lâzımdır.
Bediüzzaman Hazretleri talebeleriyle birlikte Afyon Hapishanesinde iken yazdığı bir mektupta bu gecede yapılacak ibadete şöyle dikkat çeker: “Leyle-i Miraç, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Şirket-i mâneviye sırrıyla, inşallah her biriniz kırk bin dille tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisanla bu kıymettar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz.” (14. Şua)
Bu muhteşem fırsatları kaçırmamak için bu gecelerin yolunu ümit, sevinç ve heyecanla beklemek, hakkıyla değerlendirmek için aile ve arkadaş çevresiyle programlar yapmak, dolu dolu ihya etmek gerekir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***