TARIK TOROS | YORUM
Bu rejim bir günde, bir yılda inşa edilmedi. Bugünkü yargı tahakkümü ve tek adam idaresi 2013 yılında kuruldu: Gezi eyleminin açığa çıkardığı, “Halk ayaklanmasıyla devrileceğim” korkusu, hemen ardından yolsuzluk ve rüşvet soruşmalarıyla.
Bunu elbette 2010 referandumu ve öncesi ile de ilişkilendirmek gerekiyor.
Yıl 2007: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi dolarken Çankaya’da bir AKP’liye Ankara hazır değildi. Öncesindeki “Cumhuriyet mitingleri” bu sebeple başlatıldı. 2007 Nisan ayına gelindiğinde ortam hayli gergindi.
TBMM’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk iki turunda 367 oy gerekiyordu. Bu noktada Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ortaya çıktı. 2002’de AKP’ye ilk kapatma davasını açan Başsavcı’ydı Kanadoğlu… “Seçilmek için 367 oy aranacak bir oylamaya bunun altında üye katılıyorsa oturum başlamadan düşmüştür.” diye özetlenebilecek hayli zorlama ve o gün de çok tartışılan bir görüş ortaya attı. Sıkıntı, bu görüşe Anayasa Mahkemesi’nin de katılacak olmasıydı. Buna kısaca “yargısal aktivizm” diyoruz 😉 Yeni değil yani.
***
27 Nisan 2007’de Cumhurbaşkanlığı ilk tur oylaması “yoklama” ile başladı, muhalefet partileri TBMM’ye girmeyince 367 bulunamadı. CHP oylamayı Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirdi. Aynı gece Genelkurmay’ın sitesine “e-muhtıra” konuldu. Meclis cumhurbaşkanı seçememiş, hükümet muhtıra yemişti.
AKP, “O zaman halk seçsin!” dedi. Başka çare kalmamıştı çünkü.
Sessiz sedasız gidilen 21 Ekim 2007 halk oylamasında Anayasa yüzde 68’le değişti: Cumhurbaşkanını artık halk seçecek, görev süresi 5 yıl olacak ve en fazla iki dönem görev yapabilecekti.
Tayyip Erdoğan 2014’te böyle seçildi. ‘Tek adam’ yolu böyle açıldı. Parlamenter sistem değişmediği halde, Erdoğan daha seçilmeden parlamentoyu bekleme odasına aldı. Aynı Erdoğan, Anayasa’daki bu maddeyi çiğneyerek iki dönem sonunda bırakması gerekirken şimdi 3’üncü döneminde ve dördüncü dönem için hazırlanıyor. Bu defa “yargısal aktivizm” onun yanında çünkü.
***
Atlamayalım; 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi, referandum sonucu beklenmeksizin MHP’nin desteği ile aşıldıktan sonra, 14 Mart 2008’de ‘AKP’yi kapatma davası’ açıldı. İktidar partisi direkten dönecek, 11 kişilik AYM heyetinin 6’sı “parti kapatılsın” diyecekti. 1 üye daha “evet” dese parti kapatılmıştı.
***
Şimdi, her defasında atıfta bulunulan “Yetmez ama evet referandumuna” bakalım: 12 Eylül 2010’de Anayasa değişikliği yüzde 58 halk oyu ile geçti. “Bugünün taşları o zaman döşendi.” diye nazara verilen madde, HSYK düzenlemesi idi. Değişikliğe göre, HSYK seçimlerinde hakim/savcıların tek oy hakkı vardı. CHP, maddeyi Anayasa Mahkemesi’nde bozdurdu. Çoklu oy sistemiyle iktidar listeleri tulum çıkardı.
Elbette soru şu olmalıdır: Demokratik seçimin önünü tıkayıp listelerin kazanmasının önünü açan kimdi?
***
O dönem CHP, Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü her konuda sonuç alıyordu, bunu da hatırlayın.
-2015’te AKP ile koalisyon görüşmeleri yapan,
-2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vererek HDP’lilerin hapse girmesine yol açan,
-Yenikapı mitingi ile OHAL sürecine destek veren de aynı CHP’ydi.
Sonraki günah galerisini burada sıralamayayım, biliyorsunuz.
Tüm bu süreçlerde Türkiye muhalefetinin durduğu yer hayli sorunludur. Bunu halen de değiştirebilmiş değillerdir. Değiştirme düşüncesi de yoktur.
Bir hafıza problemi yaşıyor değiller. Rejim anlatısını köpürtüyor ve herkesin gözü önünde yaşananların, “okullarda okutulan resmi tarih gibi” yazılmasını istiyorlar.
***
Nedenlerini sıralayayım:
BİR: 22 yıldır hemen her girişimlerinde iktidarı deviremedikleri gibi güçlendirdiler.
İKİ: 2002-2008 sürecinde başarılı olamayınca “bükemedikleri bileği öpüp” birlikte ortak düşmanları Cemaati, devlet ve toplum düzeninden çıkardılar.
ÜÇ: Son 15 yıldır temel konularda işbirliği içindeler, birbirlerinin alanına müdahale etmiyorlar. Perdelemek için bir dönemin yargı ve emniyet kadrolarını şeytanlaştırıp kullanışlı “günah keçileri” oluşturdular.
DÖRT: Hedefe konan savcı ve polisler, 15 yıldır görevde değiller. Çünkü 15 yıldır, iktidar ve önceki vesayet unsurları karşılıklı olarak dosyalarını aklıyorlar.
BEŞ: İktidar nasıl tabanına farklı bir hikaye anlatıyorsa işbirlikçileri de aynı biçimde kendi tabanını aynı masallarla oyalıyor.
ALTI: Kürt mahallesi de benzer dertle malul. 15 yıl önceki KCK soruşturmasını köpürtmekte art niyet yoksa ne vardır bilmem. Öncesinde ve sonrasında bu devlet benzer biçimde iş tutmamış gibi. Cemaate lanet okurken dünkü cellatlarıyla bilmem kaçıncı kez masaya oturmakta beis görmüyorlar. Farklı bir hafıza yaklaşımları var; rejimin paletleri altında uzun yıllardır ezilen inim inim inletilen Kürt halklarının acılarını paylaşıyor, bu bahsi uzatmıyorum.
***
Algı öyle yerleşti ki artık iktidarın yönlendirmesine lüzum kalmadan herhangi bir olay olduğunda ilk bakılan “fetö bağlantısı” oluyor. Böyle bir münasebetin bulunmaması imkansıza yakın, çünkü milyonlarca insan 2009-2016 sürecinde fişlendi, geriye doğru.
***
Bakın, Kartalkaya’da bir otel yandı, resmi rakamlarla 36’sı çocuk 78 kişi öldü. Emin olun bir bağlantı bulsalar olayı Cemaate bağlarlardı.
“Hadi canım sende, o kadar da değil!” diyorsanız çok yakın tarihteki şu örneğe bakmanız yeterli: 24 Aralık 2024’te Balıkesir Karesi’de mühimmat fabrikasında patlama oldu, 11 kişi öldü. Geriye doğru baktılar ve gerekçeyi buldular, “Şirketin eski patronuna ‘irtibat ve iltisaktan’ dava açılmış, fabrikaya kayyım atanmış, sonra TMSF’ye devredilmiş.”
Sorulmadı tabi, “8 yıl geçmiş üzerinden, bu sizi sorumluluktan kurtarır mı?” diye. Çünkü sorunca “fetöcü” oluyorsunuz!
***
Bakın, her kim olursa olsun -parti lideri, gazeteci, akademisyen, araştırmacı, politikacı- cümlelerinin önüne arkasına “bilmem ne vari” gibi bir cümleyi sıkıştırıyorsa iki nedenle korkaktır:
-Rejime bir şey diyemediği için korkaktır.
-Mücadeleyi kaybetmekten korktuğu için konuyu sıcak tutmaktadır.
Kavga, “yargı-politika-gazetecilik” üçgeninde cereyan eden bir devlet savaşıdır.
Devleti ele geçirme ve elinde tutma savaşı.
Bunu akıldan çıkarmayın.
Şablonu doğru koyarsanız yanılmazsınız.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***