Cezaevinde bulunan HDP’li siyasetçi ve siyaset bilimci Alp Altınörs, Suriye’de radikal cihatçı HTŞ’nin devirdiği Esad rejiminin ardından Türkiye’nin bölgede kurmak istediği nüfusa ilişkin, “Ankara’da esen “fetih” rüzgarlarına rağmen, Türkiye’nin nüfuz bölgesinin Şam’a kadar uzamadığı daha şimdiden bellidir” yorumunu yaptı.
Suriye’de belirsizliği koruyan iki nokta olduğuna dikkat çeken Altınörs, “Suriye’de, Golani’nin ‘en az 4 yıl seçim yok’ açıklaması, baskı rejiminin sadece el değiştirdiğini ortaya koymaktadır. Demokratik bir Suriye ise hala çok uzaklardadır” dedi.
Alp Altınörs’ün Artı Gerçek‘te yer alan yazısından bir bölüm şöyle:
“Suriye, 8 Aralık’tan itibaren, başlıca üç devletin nüfuz bölgelerine göre ayrılmıştır: Türkiye, İsrail ve ABD. Bu nüfuz bölgelerinin tam olarak nereleri kapsayacağı, merkezi hükümetin gerçekte nereyi yönetebileceği ise netleşmemiştir. Şu anda bunun üzerinde şiddetli bir mücadele devam etmektedir.
Ankara’da esen “fetih” rüzgarlarına rağmen, Türkiye’nin nüfuz bölgesinin Şam’a kadar uzamadığı daha şimdiden bellidir. Bu nüfuzun alt sınırını ise SMO tarafından kontrol edilen bölge belirlemektedir. Türk inşaat ve petrol tekellerinin iştahı epeyce kabarmıştır. Ne var ki; büyük ölçekli kamu inşaatlarının siyasi istikrarı gerektirmesi, petrol kaynaklarının ise Fırat’ın doğusuna, yani ABD’nin nüfuz bölgesinde kalması Türk tekellerinin canını sıkmaktadır.
Bu tablo içinde, belirsizliğini koruyan iki nokta var. İlki, Kürtlerin fiili hakimiyetindeki Kuzeydoğu Suriye, ikincisi ise Arap-Alevilerin yoğunca bulunduğu sahil şeridi (Tartus-Lazkiye bölgesi). Baas partisinin kendisini feshedip, Baas’tan arta kalanların HTŞ iktidarına eklemlenmesi, sahil şeridindeki halkları savunmasız ve çaresiz bıraktı. Belki bu bölgede de (Ukrayna Savaşı’ndaki gelişmelere bağlı olarak) Rus askeri üslerinin korunacağı, bir tür Rus nüfuz alanı oluşturulabilir. Bu bölgedeki halkın “laiklik” talebi başka türlü karşılanamaz. HTŞ ise denize açılacağı bu bölge olmaksızın yapamaz.
Serbest Görüş:
Kuzeydoğu Suriye’ye geldiğimizde ise, gerek Ürdün anlaşmasının oluşturduğu uluslararası çerçeve, gerekse, son dönemde HTŞ ile SDG arasındaki görüşmeler, bu soruna kansız, barışçıl bir çözüm bulunması umutlarını artırıyor. Öcalan’ın yapacağı olası bir çağrının da bu bölgedeki tansiyonu hayli düşürmesi beklenebilir. Sanırım odada yapılan görüşmelerin ana çerçevesini de zaten Kuzeydoğu Suriye oluşturmaktadır.
Sözüm ona “özgürleşen” Suriye’de, Golani’nin “en az 4 yıl seçim yok” açıklaması, baskı rejiminin sadece el değiştirdiğini ortaya koymaktadır. İşin emperyalizmi ilgilendiren kısmı, yani İsrail’in güvenliği sağlanmıştır. İsrail, tıpkı 1967 Savaşı’nda olduğu gibi etrafındaki dolaysız tehditleri şimdilik savuşturmuştur. Demokratik bir Suriye ise hala çok uzaklardadır.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***