BÜLENT KORUCU | YORUM
‘İştirak halinde’… Sadece hukukçuların bildiği bir kavramken, Narin Güran cinayetinden sonra halkın da konuşmalarında yer bulmaya başladı. İştirak halinde soygun, iştirak halinde otokrasi, iştirak halinde hukukun yok edilmesi…
Erdoğan Türkiyesi’nde işlenen suçları tanımlamak istediğimizde işimize çok yarayacak. Ve elbette asli fail Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında suça ortak olanların başına CHP’yi ve onun medyadaki izdüşümlerini yazacağız.
CHP, AKP’nin ‘erketesi’ işlevi görüyor. Suçüstü yakalanmamak için görevlendirilen gözcünün ötesinde anlamları var erketenin. Gerektiğinde polisi oyalamak, dikkatleri başka yöne çekerek suç ortaklarının kaçmasına zemin ve zaman sağlamak da aynı kapsamda.
Bir otokrat, demokrasi rolü oynamak ve ömrünü uzatmak için ikinci rolleri sahneye koyacaklara ihtiyaç duyar. Bu ‘tiyatronun’ olmazsa olmazı siyasi muhalefet ve muhalif medyadır. Çok şükür ülkemizde ikisi de mevcut. Böylece Erdoğan yurtdışına çıktığında ‘serbest seçimler yapılıyor, aleyhte yayın yapan gazeteler var’ masalını anlatabiliyor. Dinlemeye teşne epeyce siyasi muhatap da olunca gemi bir şekilde yürüyor.
Bilhassa Özgür Özel’in genel başkanlığı döneminde erketeliği çok da saklamak ister gibi durmuyorlar. Hatta Özel, Saray’a rica ederek 28 Şubat paşalarını kurtarmayı büyük zafer olarak sunmuştu. Bunun hukukun rafa kaldırılmasını, Saray’ın talimatıyla çalışan yargıyı normalleştirdiğini anlamayacak değiller. Geriye ‘bilerek yapmak’ dışında seçenek kalmıyor. Bu da onları ‘suça iştirakle’ itham etmemize yeter.
Bazı denetim kurum ve kurullarında üye bulundurmak CHP’nin suç ortaklığının en somut hali. Mesela Hakimler Savcılar Kurulu’nda (HSK), partiyi temsilen üç dönemdir Ömür Topaç koltuk işgal ediyor. Misyonu nedir, bugüne kadar ne işe yaramış, hangi kötülüğü engellemiştir, bilen var mı?
Diğer örnek Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK). CHP’li üyelerin, verilen cezaları resmi açıklamadan 5 dakika önce ‘twit’ atmak dışında ne faydaları oldu? Ona da fayda diyeceksek… Son örnek Yunus Emre Vakfı’ndaki Denetleme Kurulu üyesi Ali Özgündüz. Vakıftaki yolsuzluklar orta saçılmasa haberimiz dahi olmayacaktı, bu işbirliğinden.
“Yunus Emre Vakfı, 2007 yılında Türkiye’nin tarihini, dili, kültürü ve medeniyet anlayışının uluslararası alana aktarılmasını sağlamak amacıyla kamu vakfı olarak kuruldu. Vakfa bağlı olarak da yabancılara Türkçe öğretmek ve ülkenin tanıtımını yapmak amacıyla Yunus Emre Enstitüsü çalışmaya başladı.”
Resmi tanımı bu. Gerçek yüzü ise Gülen Hareketi’nin yurtdışındaki dil kursları ve okullar vasıtasıyla elde ettiği başarıyı kıskanmak ve devlet bütçesinden alternatif oluşturmaya çalışmak. Vakfın başkanı, iki yardımcısı ve diğer yöneticiler, naylon faturayla 400 milyon liralık dolandırıcılıkla suçlanıyor. Başkan Şeref Ateş, Almanya’ya kaçtı; iki yardımcısı istifa ettirilerek kurtarıldı, 8 yönetici ise tutuklandı.
Önce istifaya zorlandılar diye düşünülen iki başkan yardımcısı aslında yargının elinden alındı. Biri MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın oğlu Kutalmış, diğeri de Aile Bakanı Mahinur Göktaş’ın eşi Rahmi… Onlar hakkında kamuoyuyla paylaşılmış herhangi bir işlem yok.
MHP ile AKP soyarken CHP de yine ‘erketelik’ yapmış. Eski milletvekili Ali Özgündüz partisini temsilen 4 yıldır Denetleme Kurulu üyesiymiş. Almanya’ya kaçan Başkan Ateş’le birlikte çok sayıda yurtdışı gezisinde fotoğrafı çıkan Özgündüz, kanun gereği hiçbir ödeme, huzur hakkı vs almadığını açıkladı. Geziler sırasında harcırah aldıysa bile çok yüksek olmadığını umut ediyorum.
Elimizde yolsuzluğun parçası olduğuna dair bilgi, belge olmadığına göre atfı cürümde bulunamayız. Ancak eski savcı ve vekil olarak, Denetleme Kurulu’nda ne işe yaradığını sormak hakkımız. Sosyal medyadaki savunmasında Özgündüz, “… bir çok personelin iş aktinin, ‘tazminatsız olarak’ feshedilmesi üzerine, durumun sebebi Enstitü Başkanı’na sorulduğunda, bir kısım usulsüzlükler olduğunun beyan edilmesi üzerine..” harekete geçtiğini ve konuyu yakından takip ettiğini beyan ediyor.
Kurul, her yıl düzenli şekilde denetim raporunu Mütevelli Heyeti’ne sunuyormuş. O halde neden yıllarca süren usulsüzlük tespit edilememiş? En hafifinden ‘görevi ihmalden’ söz edebiliriz. Özgündüz’ün buna bir açıklamasını görmedim.
66 ülkede ve 88 noktada faaliyet gösteren Yunus Emre Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanı Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy. Heyette birçok bakan yardımcısı ve Türkiye Maarif Vakfı Başkanı Birol Akgün ile birçok rektör ve bürokrat yer alıyor. Yani AKP ve MHP yemiş CHP’ye ise kırıntılar karşılığında ‘erketelik’ düşmüş yine.
Aslına bakarsanız CHP en büyük ‘erketeliği’ TBMM’de yapıyor. Hiçbir gücü yok, iktidarı herhangi bir şeye zorla(ya)mıyor, en çok canı yanan kitlelerin dahi önüne düşüp toplumsal muhalefeti ayağa kaldır(a)mıyor. Tarifsiz bir şehvetle durmadan konuşan ama icraatta ‘sıfır’ çeken liderle birlikte Erdoğan Rejimi’ne payanda olmaya devam ediyor. Devlet Bahçeli, eskiden tükürdüklerini yalama pahasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı açıkça destekliyor. Böyle keskin dönüşleri mubah gördüğümden değil, lakin daha dürüstçe değil mi?
Sizce Bahçeli mi, Özel mi Erdoğan’ın daha çok işine yarıyor!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***