TARIK TOROS | YORUM
27 Kasım’dan bu yana tek gündem Suriye.
Aslında sürecin 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırıları ile başladığını, İsrail’in önce Gazze’yi ardından Lübnan’ı işgali ile geliştiğini yeni anlıyoruz. Henüz bitmiş değil.
***
Batı’nın İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde inşa ettiği tüm değerler yine bizzat Batı tarafından yerle bir edildi. Sürecin tek cümle ile özeti budur esasen.
Artık ne siyaset eski siyaset, ne diplomasi, ne hukuk ve ne de gazetecilik. Soğuk değil sımsıcak bir savaşın içindeyiz. Elinde çekiç olan herkesi çivi olarak görüyor. Ortadoğu’nun göbeğinde halen devam eden vahşet herkesin gözü önünde cereyan etti, ediyor.
Belgelendi kayda geçti. Ne çare Şam’ın düşüşü ile “Tiranlığın sonunu” kutlayanlar, onun kat be kat üstünde acıya sebep oldu, başka tiranlarla kol kola iş tutuyor.
Böyle yüzsüz, böyle riyakar, böyle ikiyüzlü bir dünya. Hemen burnumuzun dibindeki gelişmeler, hayatımıza kalıcı ve derin etkiler bırakıyor.
Konu tek başına sığınmacı ya da hukuk/demokrasi meselesi değil: İnsan onuru.
***
7 Aralık Cumartesi akşamı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) güçleri Şam’a girdi, Suriye Başkanı Beşar Esad apar topar Rusya’ya uçtu. Rejim çok kan dökülmeden çöktü ve günler içinde yeni görev dağılımı yapıldı.
Kazanan tarafta ABD, İsrail ve İngiltere var. Kaybeden cephe ise Rusya ve İran.
Esad, 2011 sonrası İran ve 2015 sonrası Rusya’nın desteğiyle ayakta kalabildi. Ancak bu süreçte rejim, Tahran ve Moskova’nın bir aracı haline geldi.
HTŞ’nin, 13 yıllık iç savaşı bitirip Şam’ı ele geçirmesi 13 gün bile sürmedi. Halen bu ani çöküşün şoku atlatılabilmiş değil.
“Şam’da hayat normale dönüyor” deniyor ya; ne sıradan Suriyeli normal yaşamına dönebilir ne de bölgenin geri kalanı. Olup bitenler epey bir süre hazmedilebilecek gibi değil.
***
Kuruluş kodları ve lider kadrosunun geçmişi itibariyle selefi cihatçı bir örgüt olan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), şimdi bu gömleği çıkarmış görünüyor ve dünyaya “siyasi bir meşruiyet kazanma” hedefiyle farklı bir yüz göstermeye çalışıyor.
Aile kökleri Golan Tepeleri’ne dayanan lideri (gerçek adıyla) Ahmed Hüseyin el-Şaraa, İsrail Suriye’nin tüm askeri ve stratejik altyapısını bombalarken bunu seyretti. Seyretmekle kalmadı, İsrail’le ortak düşmanlarına atıfta bulundu: “Bizim için en büyük tehdit Hizbullah ve Suriye’deki İran destekli Şii milislerdi.”
***
Türkiye’den Şam’a giden başı açık kadın gazeteciler, “Kimse başını ört demedi” ya da “Sadece Esad’ın heykellerini yıktılar, diğerleri duruyor” gibi laflarla HTŞ’ye ihtiyaç duyduğu “normalleşmeyi” sunarken öte tarafta İsrail jetleri, ordusu dağılmış, eli kolu bağlı Suriye’nin silah ve füze cephaneliklerini, hava ve deniz üslerini vuruyordu.
İsrail medyası ise operasyonların Eski Ahit’teki Yeşaya kehanetleriyle bağlantılı olduğunu yazıyordu:
“Şam kent olmaktan çıkacak, enkaz yığınına dönecek.” Yeşaya 17:1
İsrail Başbakanı Netanyahu, 2023’te Yeşaya 60:18’den alıntı yapmıştı:
“Surlarına Kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin.”
Bunu görmezden gelir, nazarları yalnızca “cihatçı HTŞ”ye yöneltirseniz ikiyüzlü demeyeyim de eksik analiz yapmış olursunuz.
İki taraf da dini argümanlarla yürüyor, kendini üstün görüp rakiplerini “insanımsı yaratıklar” olarak tarif ediyorsa resmin bütününü ortaya koyacaksınız, tek yanlı propaganda yapmayacaksınız.
***
Suriye, 27 Kasım’dan önce kabaca 4 bölgeye ayrılmıştı:
-Kürtlerin kontrol ettiği kuzey doğu.
-HTŞ liderliğindeki kuzey batı, İdlib ve çevresi.
-Türkiye’nin desteklediği muhaliflerin kontrolündeki tampon bölgeler.
-Esad rejimi kontrolündeki bölgeler.
HTŞ şimdi Şam’da sınanıyor.
Güçlü bir merkezi yönetim kurulur mu, birkaç ay daha beklememiz gerekecek. Fakat Batılı güçler ilk üç bölgede mutlak ateşkes istiyor.
Henüz açıklanmayan mutabakat ise Fırat nehrinin, Kürt bölgesi ile Türkiye destekli bölge arasında sınır kabul edilmesi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye çıkışının bu gündemin habercisi olduğunu belirtmeye lüzum dahi yok.
Türkiye, Şam’daki rejim değişiminde kendine biçilen rolü oynamış olmanın rahatlığıyla ganimet bekliyor ve avantajı değerlendirme çabasında.
İçeride ise “Kuzey Suriye’nin fethedildiği” propagandası yürüyor, yine “sığınmacıların artık ülkelerine döneceği” pompalanıyor.
Gelgelelim, iki bilgi de teyitli değil. Bilakis, yeni sığınmacıları kucağında bulabilir.
Ankara, bu konuda samimi olsa Avrupa’nın yaptığı gibi sığınma başvurularını askıya alıp dönmek isteyenin cebine yol harcırahını koyardı. Yapmadı.
***
Başta Suriyeliler, tüm dünyada Esad’ın devrilmesini coşkuyla kutlayanlar yeni gelen yönetimi alkışlıyor değil.
İsrail’in fütursuz ve kural tanımayan yayılmacı tutumu ise ABD’nin himayelerinde devam ediyor. Bir anlamda herkesin eli kanlı. Kâhin değilim lakin şunu biliyorum: Böylesi parçalanmış yapının ve (başta HTŞ olmak üzere) vekalet savaşlarının gölgesinde kalıcı çözüm olanaksız.
Haliyle, “Hoş geldin 2025!” diyemiyorum.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***