Stanford Üniversitesi’nde akademisyen olan Prof. Dr. Ali Yaycıoğlu, ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın “Suriye bizim meselemiz değil” açıklamarıyla beraber Washington’un Suriye’den çekileceği yönündeki iddialara ilişkin, “Trump’ın söylemlerinin aksine, ABD’nin Orta Doğu’ya daha güçlü bir şekilde dahil olacağını düşünüyorum” dedi. Yaycıoğlu, “Suriye’deki PKK ile akrabalığını saklamayan Kürt etnisitesini Türkiye bir tehdit olarak görüyor, ama gelinen durumda ABD’nin desteğini alan ve güçlü bir sosyal tabanı olan bu etnisite hiç de sahayı terk edecek gibi gözükmüyor” yorumunu da yaptı ve ekledi: “Bahçeli’nin İmralı açılımı vesaire bu işi çözecek çapta girişimler değil.”
Ali Yaycıoğlu’nun Gazete Oksijen‘de yer alan yazısından bir bölüm şöyle:
“Evet, El-Kaide’nin ve farklı cihatçı grupların devamı olup, sonra belli ki kendini reforme eden ve düzenli bir orduya dönüşen HTȘ’nin başlattığı operasyon sonucu Suriye rejimi direnmeden çöktü. Bu olay Hamas’ın başlattığı ve İsrail’in çok kanlı şekilde cevap verdiği Hamas-İsrail Savaşı’ndan çok ayrı düşünülemez zira İsrail’in Hizbullah’ı adeta dağıtan ve İran’ı küçük düşüren operasyonları olmasa HTŞ’nin rejim karşısındaki bu üstünlüğü mümkün olamazdı. Bu da ilginç bir paradoks ile karşı karşıyayız demektir. İslamcı bir örgüt İsrail’in dolaylı (bazen de direkt) desteği ile Suriye’de rejimi yıktı. Şimdi İsrail Suriye’nin askeri üstlerini ve altyapısını hedef alıyor. İyice güçten düşmüş, toparlanması çok zor olan bir Suriye’yi öngörüyor.
Batı basınında HTȘ’nin bu hızlı başarısının gizli kahramanlarından biri olarak Erdoğan gösteriliyor. “Erdoğan Esad’a geçen yaz gel barışalım demişti. Esad kabul etmedi. Bunun sonucu Erdoğan HTȘ’ye ve Türkiye’nin kontrolündeki unsurlara yeşil ışık yaktı.” Bu tez çok yanlış gözükmüyor. Ama tabi Türkiye ve Erdoğan yeni durumda bir prestij kazanmış olsa bile Türkiye’nin çelişkileri ortada duruyor. Suriye’deki PKK ile akrabalığını saklamayan Kürt etnisitesini Türkiye bir tehdit olarak görüyor, ama gelinen durumda ABD’nin desteğini alan ve güçlü bir sosyal tabanı olan bu etnisite hiç de sahayı terk edecek gibi gözükmüyor.
Bahçeli’nin İmralı açılımı vesaire bu işi çözecek çapta girişimler değil. Türkiye’nin uluslararası hale gelen Kürt meselesini “çözmesi” (ne demekse!) için çok kapsamlı, çok tarihsel bir proje gerekiyor. Bugün Türkiye’de iktidardaki (çok zikredilen ‘devlet aklı’ dahil) ve muhalefetteki aktörlerin (DEM Parti dahil) kapasitesi böyle bir projeyi tasarlamak için yeterli gözükmüyor.
Ayrıca Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkileri bir yana, Suriye’deki dinamiklerin Türkiye’deki etkilerini düşünmek gerekiyor. Mesela Suriye’de olası bir İslamî devrimin Türkiye’deki yankılarını bir düşünsenize… Yani Türkiye’nin önünde öyle çok da olumlu bir tablo yok. Gelişen olaylar Türkiye’deki aktörlerin ufuklarının çok ötesinde gibi geliyor bana.
Rusya, ABD, İran… Bunları tartışmaya devam edeceğiz. İran’ın ve Rusya’nın kaybı çok dramatik gibi gözüküyor. İran’da iç çatışma ve rejimin devrilme senaryoları bana çok saçma gelmiyor. Rusya ise Akedeniz’deki tek müttefikini kaybediyor. Rusya’nın bu 200 yıllık Akdeniz belasından (ya da sevdasından) kurtulması mümkün değil. Ama olmuyor işte!
Şimdi hep birlikte Trump’ı bekliyoruz. Ancak Trump’ın söylemlerinin aksine, ABD’nin Orta Doğu’ya daha güçlü bir şekilde dahil olacağını düşünüyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***