Merve KÜÇÜKSARP
Nobel ödüllü yazar Peter Handke’nin kaleme aldığı “Meyve Hırsızı” isimli roman Regaip Minareci’nin çevrisi ile Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Handke, yer yer otobiyografik öğelerle donattığı bu anlatısında çocukken “meyve hırsızı” lakabı takılan bir kadının annesini arayış serüvenini, yolculuk teması üzerinden anlatırken, doğa ve insan ilişkileri üzerine okuru düşünmeye davet ediyor.
Nobel ödüllü Handke hem edebi üslubuyla, hem de siyasi yakınlıklarıyla tartışmaların her daim odağında olan bir yazar. Metinleri, gücünü ve etkisini detaylara, göz önünde olan ancak dikkatten kaçan sıradan şeyleri özenle işleyişinden alır. Onun romanlarından şaşırtıcı olaylar, hızlı ve ani dönüşümler vuku bulmaz. Yavaşça, tedricen gerçekleşir, dönüşümler. Basit ve doğrusal değildir oluşlar, uzun, güçlü ve kendine özgü bir ritim içerisindedir. Karakterler serüveninin kendisini amaç beller, yolun sonunda kendilerini bekleyen akıbeti değil.
Handke, metinlerinde iki başlı bir yazar gibidir zaman zaman. Yazan Handke’yi, dinleyen&gözetleyen Handke takip eder, hatta didikler. Handke kendi sesini sorgular, denetler. Yazı sanatının öğrencisi de, öğreticisi de kendisidir. Hatta bu yüzden metinlerinde çatışmalar barizdir ve yazar sesi de ikirciklidir. Bu gözetleyicinin gözü kulağı kimi zaman ise dışarıya dönüktür. Doğanın, şehrin ve kalabalıkların sesine, hareketine duyarlıdır. Bu, onun edebiyatının alametifarikalarından biridir.
Roman birinci tekil şahıs anlatıcının bir arı tarafından sokulmasıyla başlar. Anlatıcımız, Ağustos ayında bir gün evinden ayrılır ve Paris civarında bulunan evine doğru yola koyulur. Onun yola çıkışıyla birlikte okur da, Paris’i dolaşır. Onun gözüyle şehri, şehre dair imgeleri gözlemler. Yol imgesi roman boyunca, zamanı görünür ve fark edilir kılar. Nitekim romanın başında anlatıcının yola çıkmadan önceki hisleri bunun habercisidir:
“Beni esir alan zaman baskısından bir anda kurtulmuştum, sıklıkla yaşadığım nedensiz bir baskıydı bu, yalnızca yola çıkma saatlerimle sınırlı kalmazdı, beni iyice soluksuz bırakır, yola koyulmadan bir saat önce ise dayanılmaz boyutlara ulaşırdı (…) Umulmadık bir şey olmuştu şimdi: Zaman baskısı uçup gitmiş, önemini yitirmişti. Dünyanın bütün zamanları ansızın benimdi. Büyümüştüm artık, hiç olmadığı kadar zamanım vardı..”
MEYVE HIRSIZI
Metin ilerledikçe, hikaye, çocukken komşusunun meyve hırsızı diye kendisine takıldığı, Rusya’da uzun süre kaldıktan yeni dönen ve bir “bankacı” olan annesini aramak için yol çıkan Alexie’ye doğru aks değiştirir ve okur Alexie’nin serüveninin içinde bulur kendini birden. Onun yaşadıkları metnin harcına katılırken anlatıcıyla anlatılan da lehimlenir, anıların hangisinin meyve hırsızına hangisinin anlatıcıya olduğu muğlaklaşır.
Alexie, yirmi beş ile otuz yaş arasında, hesapsız ve plansızca yolculuklara çıkan, biraz bohem, biraz hayalperest orta sınıfa mensup genç bir kadındır. Bu açıdan Handke’nin ikinci kızını da anımsatır. Akranı pek çok genç kadından oldukça farklıdır, ruhu göçebe, çocukluğunda namına zimmetlenen ismi olan “meyve hırsızı” ruhuna işlemişçesine uçarı, ne görünüşünü, ne de etrafındakilerin nazarını önemseyen biridir.
Alexie’nin yola çıkış amacı annesi ile yeniden bir araya gelmektir gelmesine ama çıktığı yol hiç tahayyül ettiği gibi ilerlemez. Trende uyuyakalır, başka bir istasyonda inmek zorunda kalır ve sonrasında elinde üç gün sürecek huzur ve sükunetle geçecek bir yürüyüşe çıkar. Yolda doğa algısının da tetiklemesiyle hayatın ritminin yavaşladığını, her anı nasıl özümsediğini ve değerlediğini fark eder, metinde bu yavaşlamayı okur hisseder. Bu, diğer zamanlarda yaşamadığı, modern dünyanın aksi olan bir şeydir.
Alexie’nin önce babasıyla yolu kesişir. Babası, ona çeşitli konularda ha bire tavsiyeler vermeye teşne, mütereddit ruh hallerinde olan bir adamdır.
Alexie’nin serüveninde bir sonraki durakta ise erkek kardeşi yoluna çıkar ve daha sonra tüm aile bir araya gelir, annesinin hazırladığı bir kutlama gerçekleşir. Her ne kadar bu dört kişi aile denen müşterek paydada buluşan bireyler de olsa, bu dört kişi birbirlerinden oldukça farklıdır. Hayat amaçları, kişilikleri, meşgaleleri… Aslında bu bir kavuşma değil, birbirine benzemeyen dört kişinin birbirinin aynasında kendi yalnızlığını görmesi olur. Ki zaten “Meyve Hırsızı” da yalnız olmak, yalnız yürümek üzerinden yükselen, yol mefhumunu, yolun insan duyarlılığı üzerinde etkilerini mercek altına alan, Handke’nin “son destan” olarak diye nitelendirdiği bir romandır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***