ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Öncelikle şunun altını çizelim; ortada bir elin parmağı kadar ülke liderinin-istihbarat şefinin bildiği büyük bir plan var. Geri kalan herkes, gelişmelere bakıp perde arkasındaki anlaşmayı çözmeye çalışıyor.
Dahası bu tip dönemlerde kimin eli kimin cebinde bilinmez. Kim kimin adına, hangi adımı atıyor ancak yıllar sonra taşlar yerine oturduğunda anlaşılabiliyor. Dolayısıyla iddialı yorumlara ve analizlere ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var.
Eğer kazanan takımdaysanız ihtiyatı elden bırakır, rant kaygısına kapılabilirsiniz ki bu çok riskli bir durumdur. Şu anda Erdoğan ‘kazanan’ takımda ve istediklerini aldığı için ne siyasette ne de medyada potansiyel riskleri dile getiren yok.
Kastım mültecileri geri göndermenin bahsedildiği kadar kolay olmadığı ya da Kürtlerle ilgili gelişmelerin Türkiye’nin beklentisine uygun olmayabileceği değil.
ÜST PERDEDEN SAHİPLENMEK NE KADAR MANTIKLI ?
MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam ziyareti ve Emevi Camii görüntüleri, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ankara’da ABD Dişişleri Bakanı Blinken ile eş zamanlı buluşması bize gelişmelerin seyrine dair çok şey söylüyor.
Nitekim düne kadar kendini olayların dışındaymış gibi göstermeye çalışan Ankara artık açıktan oynuyor. Hakan Fidan NTV yayınında açıkça HTŞ’nin attığı her adımda Ankara ile istişare ettiğini söyledi. İbrahim Kalın ise Şam’da HTŞ lideri Ahmet El Şara (Colani) ile kol kola fotoğraf verdi. Kalın’ın Emevi Camii’nde verdiği şükür namazı fotoğrafın siyasi mesajı büyük.
Sadece Suriye içi güç merkezlerine değil dünyaya verilen bir mesajdı.
Bu noktada bir parantez açalım. Normal şartlarda istihbarat başkanlarının bu şekilde politik fotoğraflar vermesi beklenmez. Hatta vermemeliler de. Fakat Kalın’ın bu fotoğrafı daha çok iç politikaya dönük bir hamle. Rejimin propaganda aygıtları bu fotoğraflar üzerinden rant devşirme çabasında. Nitekim bu söylemin alıcısı da var.
Diğer yönü ise Kalın’ın kişisel hesapları. Her ne kadar Hakan Fidan, Erdoğan sonrası dönem için kendini hazırlasa, bunun için yoğun çaba sarf etse de İbrahim Kalın’ı hafife almamak lazım.
Öte yandan Kalın’ın ABD başkentindeki imajı Fidan’a oranla çok daha pozitif. Bu göz ardı edilemeyecek bir avanataj. Ayrıca istihbarat rejimlerinde istihbarat örgütünün başında olan tüm gücü de elinde tutar. Kalın’ın o fotoğrafı verirken bu hesapları yapmadığını düşünemezsiniz.
Fidan’ın hoşuna gitmeyecek bir durum ama saha realitesi şimdilik böyle.
ŞÜKÜR NAMAZI TARİHİ HATAYI HAFİFLETMİYOR
Gelelim son iki günde yaşadıklarımızın beraberinde getireceği büyük riske. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Dışişleri Bakanı Fidan hem de MİT Başkanı Kalın üst perdeden ve açıktan HTŞ’yle olan yakınlığı ifade etti.
Özellikle Fidan’ın NTV yayınında üst perdeden sahiplenmesi, “HTŞ ile herşeyi istişare ediyoruz.” demesi, MİT Başkanı Kalın’ın Şam’da Colani ile aynı arabada poz vermesi Türkiye’ye pahalıya mal olabilir.
Herşeyden önce Colani ile poz vermek Türkiye tarihinin en büyük dış politika hatasını hafifletmiyor, ortadan kaldırmıyor. Erdoğan’ın 5 Eylül 2012’de, “İnşaallah en kısa zamanda Emevi Camii’nde namaz kılacağız.” demesinden bu güne 600 binden fazla insan hayatını kaybetti. Milyonlarca mülteci ve tamamen çökmüş bir ülke var.
Eğer dünyanın dört bir tarafından ‘cihatçıları’ toplayıp, onları binlerce TIR malzemeyle beslemeseniz, başka alterantifleri zorlasanız bugün çok farklı bir tablo olabilirdi.
HTŞ’NİN HER HATASI TÜRKİYE’YE DE YAZACAK
Erdoğan rejimi medyası vermedi ama Colani’nin Pazartesi günü Emevi Camiinden yaptığı açıklamada, “Hiçbir ülkeden yardım almadık.” sözü not edilmeli. Oysa ki HTŞ unsurlarının üniformalarından, ellerindeki Aselsan telsizlerine ya da ceblerindeki Türk parasına kadar her şey Ankara ile olan ilişkisini herkesin gözüne sokuyor.
Malum olduğu üzere her planın öngörülemeyen ya da kaçınılmaz komplikasyonları olur. Mesela Suriye’deki vekalet savaşının iki yakın tehlikesi var,
İlki; vekil güçler kazandığı zaman patrona daha az bağımlı hale gelirler. Sonrasında da kendi başlarına hareket etmeye başlarlar.
İkincisi ise kaybettikçe patronlarına karşı daha öfkeli hale gelip tamamen kendi başlarına hareket ederler. Yani her durumda kendi başlarına hareket etmeleri büyük ihtimal.
Peki bunun riski ne ?
HTŞ çok sayıda örgütün bir araya geldiği bir yapı. Esad’ı devirme motivasyonu ile ayrılıklar göze batmıyor fakat şimdi ganimet paylaşımı kavgasına girebilirler. İşleyecekleri her türlü suç, yapacakları barbarlıklar doğrudan Erdoğan ve ekibine de yazacak.
Kaldı ki dünyanın istihbarat örgütlerinin cirit attığı bir bölgede her türlü provokasyon mümkün. Sonuçta sadece Hakan Fidan, ‘karşıya üç adam gönderip bu tarafa beş roket attırmıyor!’
Üst perdeden sahiplendiğiniz bir örgütün atacağı her adım da sizin hanenize yazacak. Türkiye’nin bu seçeneği hesaplaması, tedbir alması şart.
Öte yandan Erdoğan’ın dünkü konuşmasında söylediği, “Kalmak isteyenlerin başımızın üzerinde yeri var.” ifadesi de bir nevi kaçış rampası. Çünkü milyonlarca Suriye’nin ülkelerine dönmesi bahsedildiği kadar kolay değil. Erdoğan yarın bir gün, “E hani gideceklerdi!” eleştirilerine de şimdiden set çekmeye çalışıyor.
Türkiye’de özgür bir medya ve bağımsız muhalefet olmadığı için kimse Suriye coğrafyasında en büyük kazananın İsrail olduğunu söyleyemiyor bile. İsrail bir yandan topraklarını genişletirken öbür taraftan Suriye ordusunun tüm alt yapısını çökertti. Suriye artık İsrail için risksiz bir alan.
Öte yandan artık kimse Gazze’de işlenen insanlık suçlarını da konuşmuyor.
Gerçi bu normal sayılır.
Eğer ‘kazanan’ takımdaysanız bireysel hatalarınız, yanlışlarınız hatta ihanetiniz gözükmez. Erdoğan şu an Suriye’de ‘kazanan’ takımda ve bunun keyfini çıkartıyor. Ancak işler bir ters gitmeye görsün; herkes elini yıkayıp çıkar fatura Erdoğan-Fidan ve Kalın üçlüsüne kalır.
Umalım böyle olmasın çünkü Erdoğan ve ekibinin Mısır’da yaşadıkları fiyaskonun Suriye’de tekrarı sonrasında yaşanacaklar Türkiye için de beka sorununa dönüşür.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***