NECİP F. BAHADIR | YORUM
Garip duygularla uyandım sabah. Bütün haberler Şam’ın düştüğünü’ haber veriyordu. Hayır, Şam düşmedi, Esed’in başında bulunduğu Baas rejimi çöktü. Bir devrin değil, ‘tarihin sonu’ gibi hissetim. Orduyu arkasına alarak ‘azınlık iktidarı’ kuran baba Hafız Esed yıllarını hatırladım.
1982 yılında Hama’da ‘isyan ettiği’ bahanesiyle tankları halkın üzerine sürmüş, kadın, çocuk, yaşlı tanımamış ve ‘büyük katliam’ yapmıştı. Şair, ‘O sabah ezan sesi gelmedi camimizden / Korktum bütün insanlar için, bütün insanlık adına’ diye yazmıştı. Bu olay tarihe ‘Hama katliamı’ olarak geçti.
Gençlik yıllarımın en acılı vakalarındandır Hama… Sadece benim mi? Muhafazakar kesimin de… Hama adı kitabevlerine, dükkanlara verildi. Katliamı ve zulmü unutmamak unutturmamak için. ‘Esed kaçtı’ haberlerini okurken Hama katliamında ölen masumları hatırladım. Hayır, intikam duygusuyla değil. Biraz nostalji biraz da ne kadar sıkı tutarsanız tutun bir rüzgar eser ve tahtınızı bir yana, sizi bir yana savurur.
Baba Esad çok acımasızdı. Muhalefete ‘aman’ vermedi. Nefessiz, oksijensiz bıraktı Suriye’yi. Sınırlarının kanla değil, kalemle çizildiği Suriye’nin önemini anlatmak için ‘Mısır’sız barış, Suriyesiz savaş olmaz’ sözü sık sık tekrarlanır. Esed tek başına değildi elbette, sırtını Rusya ve İran’a dayamıştı. Yoksa iktidarını koruması mümkün olmazdı.
Baba Esed’in halef olarak belirlediği isim büyük oğlu Basil’di. Yerine onu hazırladı. Beşar ise ailenin ‘okuyan çocuğu’ olacaktı. İngiltere’ye tahsil için gönderildi, tıp tahsili yaptı. Devlet işlerinden uzak tutuldu. Stratejik hamle olarak etki alanı büyük sünni bir ailenin kızıyla evlendirildi. Kaderin planı başkaydı. Siz yola çıkmak için plan yaparsınız, yola düşersiniz de fakat nereye varacağınızı kader belirler.
Basil Esed 1994 yılında yurtdışı seyahati için havaalanına giderken trafik kazası geçirdi ve hayatını kaybetti. Baba Esed’in bütün hesapları suya düştü. Bir ara sert ve acımasız kişiliğiyle tanınan kardeşi Rıfat öne çıktı. Bazı hamleler yaptığı da söylendi. Hafız Esad’ın ölümünün ardından batıda eğitim görmüş, sakin ve mutedil bir isim olan Beşar oturdu.
Babası gibi değildi, ipleri gevşetti. Geçiş dönemi için ideal bir isimdi aslında. Tam burada Şam’ın büyük alimlerinden Ramazan Buti’yi rahmetle anmak gerekir. Erdoğan iktidarına uyarı dolu mektubunu Ankara’da duymayan kalmadı. Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin acelesi vardı, bir an önce Şam’da namaz kılmak istiyorlardı. Bu iştah Esed karşıtı iradeyi korkuttu. Şam’ı Esed’den alıp Erdoğan’a vermek istemedi. Mısır’da, Tunus’ta İhvan’ın iktidara yürüdüğü yıllardı.
Suriye’nin altını üstüne getiren ‘iç savaş’ başladı. Esed hem kendisini hem de son baas rejimini korumak istiyordu. Muhaliflerin hedefi ise direk Esed’ın kellesiydi. Erdoğan da elini soktu. Karıştırabildiği kadar karıştırdı. Milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Doğal olarak en kalabalık grup da Türkiye’ye sığındı. ‘Şam rüyaları’ gören Erdoğan bir anda ağır ‘Suriyeli mülteci sorunu’ yaşadı. Erdoğan, Emevi Camii’nde cuma namazı kılamadı ama Süleyman Şah türbesini bile Suriye topraklarında tutamadı, cenaze namazını kıldı.
Ramazan el-Buti mi? Emevi Camii’nde vaaz ederken kürsünün altına konan bombanın infilak etmesi sonucu yaşamını yitirdi. Esed, İran ve Rusya’nın desteğiyle direndi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeleri arkasına alan muhalifler yüklendikçe yüklendi. Ve çok insan öldü, çok! Milyonlarca Suriyeli gurbet ellerde perişan oldu. Kimi tutundu, kimi yaşamak için dilenmek zorunda kaldı. Irzı namusu pazara düşenlere de rastlandı. Günahı Erdoğan’ın omuzlarına yüklendi.
Birkaç hafta önce Heyet-i Tahriri Şam’ın (HTŞ) ön plana çıktığı muhalif gruplar harekete geçti. Önce Halep’i ele geçirdi. Rusya ve İran’ın başı dertte olduğu için Esed’in imdadına yetişemedi. Ardından Esed muhalifleri Hama ve Humus’a girdi. Ne oluyordu? Kimdi bunlar? ‘Terör örgütü’ olarak bilinen HTŞ nasıl bir anda ‘kurtuluş ordusuna’ dönüştü? Soru çok cevap azdı.
HTŞ’nin arkasında kim vardı? İsrail mi? Şu sıralar bir ara dönem yaşayan Amerika mı? Trump “Biz bulaşmayalım…” dedi. Amerika zaten Suriye’nin içinde değil mi? Yıllardır her hamlesi geri püskürtülen muhalif gruplar HTŞ önderliğinde bu kadar kısa sürede ilerlemeyi nasıl başardı? Esed zayıf düştüğü için mi? Yoksa bir güç Suriye planını devreye mi soktu? Peki Türkiye işin neresinde?
Erdoğan’ın cuma sonrası iki cümlelik açıklaması çelişkilerle dolu. Ne söylediği belli değil. Önce “Gel, Suriye’nin geleceğini birlikte belirleyelim!” çağrısına Esed’den cevap alamamaktan yakındı. Gelinen noktayı öngörmüş müydü? Hayır. Yoksa birkaç hafta öncesine kadar Esed’le el sıkışmak için yalvar yakar olmaz, Putin’e dil dökmezdi. Esed’in devrilmesinin, Erdoğan’ın öngördüğü bir son olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Erdoğan cuma konuşmasında bir yandan, “Temennimiz, bu yürüyüşün kazasız belasız devam etmesi… Hedef Şam…” derken; diğer yandan, “Bölgede devam eden bu sıkıntılı yürüyüşler arzu ettiğimiz şekilde değil. Gönlümüz bunları istemiyor maalesef bölge sıkıntıda” ifadelerini kullandı. Bir cümlesinde, “Hedef Şam…” iken diğer cümlesinden ‘endişe ve sıkıntı’ okunuyor. Belli ki kafası karışık… Ne söylediğinin kendisi de farkında değil.
Bir insan veya ülke hem Esed’in gitmesinden ‘rahatsız’ hem de yerine gelenlerden ‘memnun’ olamaz. ‘İnsanın bir gözü gülerken diğer gözünün ağlamasına’ ancak şiirlerde rastlanır. Politikada değil, hele dış politikada hiç değil. Umarım, Erdoğan’daki şaşkınlık ve çelişki Türkiye’nin politikalarına yansımaz. Gerçi yansımaması için bir neden yok da!
Esed’in düşmesinin Erdoğan’ın iç dünyasında fırtınalar estirdiğini sanıyorum. Esed’in gidişinde kendi geleceğini görmüştür. Esed rejimi ile Erdoğan yönetimi arasında pek fark yok. Sandık mı? Suriye’de de var. 5 ay önce 250 üyesi bulunan Meclis seçimleri yapıldı. Beşar Esed de sandıktan çıktı. 2000’de halkının yüzde 97.29 desteğini aldı. 2021’de ise oyları biraz geriledi, üç adayın yarıştığı seçimde yüzde 95.19 oy aldı.
Tabii o kadar da değil. Türkiye, Suriye’den epey hallice. Erdoğan’ın hayali baas tipi tek adam rejimi olduğu uygulamalarından belli. Allah’tan Anadolu coğrafyasında güçlü ‘muhalif damar’ var. Tahtlar, koltuklar ağaçlar gibi yıllandıkça köklenmezler aksine Süleyman’ın asası gibi içten çürürler ve kolay devrilirler. Esed’le birlikte 61 yıllık kanlı son baas rejimi çöktü. Darısı diğer diktatör ve zalimlerin başına…
Esed’in düşmesi Türkiye’nin lehine mi? Görünürde evet… Gençlik yılları Esed katliamlarının hikayeleriyle geçmiş biri olarak Esed’in gitmesinden memnunum. Sezai Karakoç’un ‘Ben Şam’ı Bin Yıl Öncesinden Bilirim’ şiirini tekrar okudum; “Annemin sütü kadar yakın / Babamın uğradığı son antik çarşı / Dedemin kılıcını dayadığı surlarına / Ey kalbimde uyuyan şehir / Ama umutsuzluk yok, en yakın ve keskin günde / Sonunda dönecek talih gelecek Büyük Atlı / Görünecek ilkin Şam’da der gelenek saati…”
Edebiyat başka siyaset başka… Şiir duyguyla yazılır, siyaset stratejik akılla belirlenir. AKP veya Erdoğan her ikisini sık sık karıştırdı. Duyguyla ürettiği dış politika sonunda gerçek duvarına çarptı. ‘Katil ve zalim Sisi’yi el üstünde ağırladı. Şair veya gazeteci yanılır, bir başka şiir veya yazıyla hatasını düzeltir. Siyasetçi yanılırsa hatası bir başka politikayla düzeltilene kadar nice canlar gider.
“Esed’in düşmesi iyi oldu!” derken diğer yandan yerine neyin konacağını merak ediyor ve endişeye kapılıyorum. Esed’i düşüren güç acaba nasıl bir Suriye hayal ediyor? Erdoğan liderliğindeki Türkiye tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Hamaset dışında becerebildiği bir şey yok. Suriye 3’e bölünecek ve sıra diğer bölge ülkelerine gelecekse endişelenmemek mümkün mü? Bunu stratejistler düşünsün.
Ben duygularımla başbaşa kalmaktan yanayım. Ne diyordu Karakoç; “Tevrat çizgisi Zebur yankısı / İncil sesi Kur’an nefesi / Şam sokaklarının sabah öncesi / Ve güneşi yere indiren öğlesi…”
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***