NECİP F. BAHADIR | YORUM
Ne Erdoğan açık konuyor ne ortağı Bahçeli… “Öcalan çıkışından Erdoğan’ın haberi var mı yok mu?” sorusuna MHP liderinin verdiği cevaba bakın; “Mevzubahis vatan, millet bayrak ise Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve şahsım arasında hiçbir ayrılığın olmayacağını mühürlü kalplere, duymayan kulaklara, görmeyen gözlere hatırlatmak dava ve vicdan görevimdir.”
Bu sorunun cevabı bu mu?
Erdoğan’ın da Bahçeli’nin ‘Öcalan açılımı’ konusunda ne düşündüğünü anlatırken, “Terörsüz Türkiye konusunda mutabıkız!” dediğini biliyoruz. Her ikisinin de söyledikleri kamuoyunda oluşan soru işaretlerine bir cevap değil. Genel geçer ifadeler… Birbirleri hakkında güzelleme yapmak, ‘Cumhur İttifakı’na’ toz kondurmamak ayrı bir şey, mesele o değil ki.
Unutulmamalı ki Bahçeli, 2002 yılında Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz’a saygı ve sevgilerini ifade ederken ‘erken seçim’ deyiverdi. Ve kendisiyle birlikte her iki ortağını da siyasetin dışına itti.
Neyse…
Aslında soru basit; “Bahçeli’nin ‘Öcalan’ açılımına Erdoğan destek veriyor mu, vermiyor mu? Evet mi hayır mı?”
Bunun cevabı ‘Vatan, Millet Sakarya…’ değil!
Samuel Johnson’un, “Vatanseverlik alçakların son sığınağıdır!” sözünü hatırlatıp, ortakları dertleriyle baş başa bırakalım ve bir önceki yazının devamı niteliğindeki ‘üçüncü yol arayışları’ üzerine konuşalım.
Önce Erdoğan’ın ‘adaylık sorununu’ çözsünler… Yürünecek bütün yollar kapalı… Yeni bir yol, söz gelimi CHP anahtarını kullanarak, kilidi açabilecekler mi? Erdoğan’ın 31 Mart’ta söylediği, “Benim için bu bir final… Bu seçim son seçimim…” sözünden nasıl döneceğini merak etmiyorum. Erdoğan için söz ve vaadin hiçbir değeri yok çünkü, varsa yoksa koltuk…
Kararsızlar artık birinci parti!
‘İki buçukluk parti’ yapısı rahmetli Özal’ın hayaliydi. O göremedi ama 20 yıl sonra gerçekleşti. Pek ülkenin hayrına olmadı. Seçenek sayısının azalması milleti zoraki tercihlere yöneltti. “Tamam AKP, Erdoğan kötü de; kime, sola mı oy verelim?” cümlesi özellikle son seçimlerde sık sık söylendi. Türk toplumunun siyasi renkleri çok fazla… Siyah beyaza indirgenemez. Her ne kadar siyasi alan, mevcut yapının işgali altında bulunsa da ‘yeni alternatiflere’ ihtiyaç olduğu açık.
Bu gerçek rakamlara da yansımaya başladı. Anketlerde ‘kararsızların oranı’ ilk sıraya yükseldi. Pi Ar Araştırma’nın son anketine göre kararsızlar yüzde 24,2 ile birinci parti!
Kararsızların büyük çoğunluğu AKP’den kopanlar… Şikayet sadece iktidardan değil, aynı zamanda muhalefetten de. Erdoğan’ı yıllarca iktidarda tutan AKP’nin gücünden çok muhalefetin zayıflığı. Güçlü alternatif oluşturamaması. Mayıs seçimlerinde Erdoğan’ın kaybetmesi, muhalefetin kazanması için saha, zemin, iklim bütün unsurlar elverişliydi. Erdoğan için rüzgar ilk kez karşıdan esiyordu. Buna rağmen muhalefet yelkenleri şişiremedi. Boş kaleye gol atamadı.
Yine Mayıs seçimlerinde Deva, Saadet, Gelecek gibi partiler seçim iş birliği yapabilseydi, Meclis’e 80 civarında milletvekili sokabilirlerdi. Bu da siyasi yapının kökten değişmesi demekti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yöndeki telkinleri işe yaramadı. Abdullah Gül devreye girdi. Fakat ‘parti enaniyeti’ aşılamadı. Her parti, diğerlerinin kendi bünyelerine katılmasını istedi. Muhafazakar sağ partiler CHP’nin kanatları altında Meclis’e taşındı. Sonuç, siyasi açıdan hiç de hayırlı olmadı. AKP ve MHP’nin iktidar olduğu siyasi yapı değişmedi, aynen korundu.
Üçüncü yol için yoğun arayışlar
Şu sıralarda ‘üçüncü yol’ için yoğun arayışlar var. Altılı Masa’nın dağılması biraz da zorunlu kıldı. Muhafazakar sağ partiler Meclis’te ‘çatı birliktelik’ oluşturmanın çabası içinde. Temel hedef birlikteliği seçimlere taşımak. DEVA, Genel Merkez’de görevli tüm milletvekillerini Meclis’e gönderdi. Parti yönetiminde görev vermedi.
Yaklaşık 35 milletvekilinden oluşan çatı eğer Meclis’te ses yükseltebilirse halkta karşılık bulmaları mümkün. 1991’de Refah Partisi’nin 38 milletvekiliyle yaptığı etkili muhalefetin bu partiyi ilk seçimde birinci sıraya yükselttiğini hatırlatmak isterim.
AKP iktidarı her alanda dökülüyor. Erdoğan, tarihin ve kaderin ‘şamar oğlanına’ döndü. ‘Nass’ dedi, milleti Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizine mahkum etti. Ekonomi tam anlamıyla felaket. Erdoğan’ın ‘hokus pokusları’ da artık gerçeğin üzerine örtmekte aciz kalıyor. Büyücünün sihri bozuldu. Eski tılsımını yitirdi. Adalet tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. İktidarı teşekkül eden ‘Cumhur İttifakı’ zulmün, karanlık diğer adı oldu. Hukuksuzluk her yerde…
Vicdan, insaf ve merhamet gibi duyguları ara ki bulasın! Bu yazının yazıldığı gün, ülkenin dört bir yanında yasa ve mevzuatta suç olmayan iddialarla yüzlerce kişi gözaltına alındı. Maksat zulüm olsun… Zulüm bumerang gibidir, günün sonunda geç sahibine döner, asıl onu vurur.
Balyocular tahliye edildi, Melek anne tutuklandı!
Şu hale bakar mısınız; 28 Şubat’ın en keskin ismi Çetin Doğan’ı ‘yaşı ve hastalığını’ gerekçe göstererek affeden AKP hukuku 78 yaşındaki başındaki örtü kadar beyaz ve masum olan Melek İpek’e hapsetti. Bunu hangi vicdan kabul eder? Sırf bu örnek bile AKP dönemini özetlemeye yeter.
AKP’nin ‘sağlık sistemi’ daha fazla para için bebeklerin öldürüldüğü anlaşıldığında çöktü. Anadolu 1071’den bu yana böyle bir felaket ve rezalet yaşamadı. Mahkemeden yansıyan ifadeler insanın kanını donduracak türden. Sözün bittiği yerlerden biri. O kadar çok ki sözün tükendiği yer. Adını Bülent Arınç koydu; Cahiliye toplumu, Sodom Gomore… Ortalık, sadece toplumun da değil, devlet kurumlarının çürümüşlüğünden neşet eden ağır ve kesif kokulardan geçilmiyor.
İç, dış siyaset yerlerde sürünüyor. Bugün Türkiye’nin başında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’la görüşebilmek için yalvar yakar olan bir cumhurbaşkanı var.
Başka söze ne hacet…
Bu ülke hiç bu duruma düşmüş müydü? 7 sente ihtiyaç duyacak kadar fakirleşti ama süngüyü bu kadar düşürmedi.
Üçüncü yol için ortam müsait derken kastettiğim bu. AKP iktidarının ayakta duracak hali yok. Üflesen düşecek… AKP tabanına hitap edecek partilere ihtiyaç var. Muhalefetin yol alması için bundan daha elverişli siyasi iklim olabilir mi? Manzara-i umumiye bir yana tarih ve kaderin çağrısını da duymuyor musunuz? Bütün mesele ses verebilmekte ve onu duyurabilmekte… Medya yoksa teşkilat var; ev ev, sokak sokak dolaşmak gerekir.
Ne diyor şair; ‘Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim… / Velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim…’.
Demokrat Parti’den Salih Uzun ve Cemal Enginyurt’un istifalarının altında da ‘üçüncü yol arayışı’ yatıyor. Eğer seçime kadar taşları döşeyebilirlerse ‘üçüncü yol’ ciddi alternatife dönüşür.
AKP’nin devri iktidarı bitti. Uzatmaları oynuyor. Erdoğan’ın önündeki bütün yollar tıkalı. Büyü kar etmiyor artık. Meclis dışında yeni parti veya hareket gibi başka arayışlar da söz konusu. Yeni liderler ve partiler toplumun bütün katmanlarında sancının hissedildiği böyle dönemlerde doğar.
Her şeye rağmen umut…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***