Serbest Görüş Haber Merkezi
Karar yazarı Yıldıray Oğur, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM sıralarını tokalaması ile başlayan, “Öcalan” çağrısıyla gündeme oturan oturan sürecin Kürt sorununu çözümüne katkı sağlaması gerektiğini ifade ederek, “Bugün Kürt meselesinin bütün boyutlarını etkileyen en can alıcı kısmı 40 yıl önce bu meselenin çözümü için ayaklanma başlatmış silahlı bir örgütün varlığı, İmralı’daki Özalan’ın ve dağda ve Avrupa’daki PKK’lıların gücü, her tartışmanın, her kurumun, her aktörün tepesinde sallanan kılıcı. İşte Bahçeli’nin eliyle başlayan süreç meselenin tam da bu esas, acil, hayati kısmının çözümü için bir fırsat. Eğer bu iktidar elindeki büyük güçle ve toplumsal meşruiyetle meselenin bu en büyük parçasını çözecekse o çözmelidir. Yarın bu meselenin çözümünün garantisi yok” dedi.
Bahçeli’nin çağrısının ardından Diyarbakır halkının konu hakkında temkinli yaklaştığını ifade eden Oğur’un köşe yazısının ilgili bölümü şöyle:
“(Diyarbakır) Şehrin gündemi Bahçeli’nin uzanan sürpriz eliyle başlayan yeni süreçti.
Çözüm Süreci’nden sonra hendek olaylarını yaşamış bir şehrin temkinliliği çok anlaşılır.
Çözüm Süreci ile yeni neslin tabiriyle ‘fena halde yükselen’ şehir, sonra yeniden Yılmaz Erdoğan’ın mısrasındaki gibi ‘hayal kırıklıklarının başkenti’ olmuştu.
Ama Bahçeli’nin elini ve süreci Batı’daki muhalifler gibi kimse de ‘İçi boş bunun, Erdoğan seçilmek için yapıyor’ diye kestirip atmıyor. Daha doğrusu atmak istemiyor. Çünkü bu ihtimal Batı’daki muhalifler için Kürt müttefiklerini kaybetme ihtimali iken, bölgedeki Kürtlerin doğrudan hayatlarını etkileyecek bir ihtimal.
Her ailede birinci ya da ikinci yakınlardan biri dağda ya da hapishanede. Ya da bu 40 yılda yolu oralardan geçmiş. Ömrü hayatında bir kere gözaltına alınmış olmak sıradan bir sicil. Gencecik insanlar birkaç slogan, evinde bulunan dergi, kitap yüzünden çok kolay açılan terör örgütü üyeliği davalarının sanığı, akıbetlerini bekliyor.
1 Ekim’dan bu yana olanların yarattığı Şaşkınlığı bir esnaf ‘yani şimdi Bahçeli’ye Biji Serok Bahçeli mi diyeceğiz’ diye özetliyor.
DEM’den, Demirtaş’tan ve PKK’dan gelen ilk tepkilerin pozitif olması bu şaşkınlık hissinin bir beklentiye dönüşmesine neden olmuş.
Bugün Kürt meselesinin bütün boyutlarını etkileyen en can alıcı kısmı 40 yıl önce bu meselenin çözümü için ayaklanma başlatmış silahlı bir örgütün varlığı, İmralı’daki Özalan’ın ve dağda ve Avrupa’daki PKK’lıların gücü, her tartışmanın, her kurumun, her aktörün tepesinde sallanan kılıcı.
O orada sallanmaya devam ettiği sürece siyasetçilerin, sivil toplum liderlerinin, aydınların aktör olması mümkün değil.
İşte Bahçeli’nin eliyle başlayan süreç meselenin tam da bu esas, acil, hayati kısmının çözümü için bir fırsat.
40 yılın artık rutinleşmiş, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen PKK meselesini demokratik bir tartışmayla, hukuk devleti içinde, Meclis’te çözülmesi mümkün değil.
Bu ancak istisnai bir durumda, bir anlaşmayla çözülebilir.
Eğer bugünkü egemenler bu istisnai durumu yaratacak güce sahipse, bu gerçekten Erdoğan’ın dediği gibi tarihi bir fırsat penceresidir.
Bunu zorlayan dış ve iç faktörler bir daha bu kadar denk düşmeyebilir, liderler bir daha böyle bir riski kolay kolay almayabilir. Eğer bu iktidar elindeki büyük güçle ve toplumsal meşruiyetle meselenin bu en büyük parçasını çözecekse o çözmelidir. Yarın bu meselenin çözümünün garantisi yok.
Bu seçimlerden sonraya ertelenebilir bir fırsat değil. Çünkü Kürt meselesinin çözüleceği büyük bir devrimci an gelmeyecek. Seçimlerden sonra da bu meselenin çözüleceğiyle ilgili mucizevi bir ortam oluşacağının bir garantisi yok.
Bugün bu iktidarla meselenin silahı ortadan kaldırma kısmına yarın başka iktidarlarla diğer boyutlarına çözüm bulunabilir
Kimseye ahlaken ve siyaseten bir bağımlılık duygusuyla hareket etmeden, Kürtlerin kendi meselelerini ve çözümlerini parçalaması, sorunlarının çözümü için pragmatik davranması gerekiyor. Batı’daki muhaliflerin de Kürtlere bu esnekliği tanımaları, mahalle baskısı yapmamaları, kendi sorunlarını çözmeye çalıştıkları için onları ayıplamamaları gerekir.
Sütten ağzı yanmış Diyarbakır, yoğurdu üfleyerek yiyor, temkinli ama bu pragmatizme de yakın duruyor.”