M. AHMET KARABAY | YORUM
Amacım umutsuzluk aşılamak değil. Ölümün bile yeni bir başlangıç olacağına inananların, umutsuz olması mümkün değil. Evet moral bozucu çok şey var. Lakin, yaşıyorsak ve hayalimiz varsa mücadele etmeliyiz. Yönetenler kendi gündemini dayatsa da algıya teslim olmadan kendi gündemimize odaklanmamız gerekiyor.
“Algıyı yöneten, gerçeği şekillendirir.” denir. Bu ilkeyi en iyi kullananlar şirketler ve siyasetçiler. Şirketler, tüketiciyi etkilemek ve kendi ürünlerini daha çok satmak amacıyla algıyı yönetmeye çalışıyor. Siyasetçiler ise seçmeni etkilemek ve kendine oy verilmesini sağlamak için bu yönteme başvuruyor.
Algı, etrafımızdaki dünya hakkında duygusal yolla edindiğimiz deneyimi ifade eden bir kavram. Algı yönetimi ise insanın etrafındaki deneyimleri kontrol altına alma anlamını taşıyor. Aslında ikisi de aynı şeyi yapıyor. Tüketicinin yerine seçmeni, ürünün yerine sandığa giren oyu ikame edin. Siyaset dünyası, algıyı yönetenin her şeyi yöneteceğini bildiği için bu enstrümanı asla elden bırakmıyor.
Maalesef siyaset ve egemen güçler, dünyayı gerçeklerle değil algılarla yönetiyor. Bundan dolayı toplum, kendi gündemini konuşmak yerine, dayatılan gündemle meşgul ediliyor.
KOMŞUM 17 DÖNÜME EKTİĞİ BİBERİ TARLADA BIRAKTI
İşim gereği ülkeyi epey dolaşıyorum, toplumun farklı kesimlerle diyalog içinde oluyorum. İyi gözlem yaptığımı da düşünüyorum. Sanayici ve çiftçi her dönemde sızlandı. Sanayi sektörüne ilişkin olanları rakamlarla paylaşacağım. Maalesef tarıma ilişkin bırakın sağlıklı olanı, kullanılabilecek bir veri bile bulunmuyor dense yanlış olmaz.
Biz tüketici olarak pahalı yiyoruz ama tarım ürünleri bu yıl çiftçiyi perişan etti. Pek çok üründe çiftçinin eline geçen para geçen seneki düzeyde bile olmadı. Buğdayda, domateste, biberde…
Verimli Bursa ovasının pek çok yerinde biber üreticisi, dikip sulayıp bakımını yaptığı, ürünü hasat vakti geldiğinde tarlada bıraktı. Kapı komşum, 17 dönüm biber dikmişti. Hasat için işçinin günlük yevmiyesini veremediği için tarlada bıraktı. Hayvan otlatanlar, koyunlarını biber tarlalarına sürdü.
Niye böyle oldu dediğimde ise, “Bir işçinin yevmiyesi 1500-1700 TL. Ben topladığım biberin kilosunu 6-7 TL’ye satamıyorum. İşçinin bir günde topladığı biber, bırakın benim yaptığım öteki masrafları, işçinin kendi yevmiyesini bile karşılamıyor.” cevabını vermişti.
Bu çiftçi gelecek sene ekim yapmak, üretmek için kendini nasıl motive edecek? Belki hükümetin uygulamaya koyduğu “İki yıl ekilmeyen tarlalar başkasına kiralanacak.” korkutmacası harekete geçmesini sağlayacak. Muhtemelen boş durmamak ya da alışkanlık dolayısıyla bu yıl da ekip dikecek.
En büyük motivasyon kaynağı olan kazanmayı kaybeden çiftçinin zorunlu boykotu, gıdanın giderek daha stratejik önem kazandığı bir dünyada bizi bekleyen tehlikelerden biri olarak öne çıkıyor.
ARA MALI İTHALATI DÜŞTÜ, TÜKETİM MALI İTHALATI ARTTI
Makro ekonomide bazı verilerde düzelme olduğu tartışılmaz. İhracatta nispi artış bunlardan biri. 2019’da 181 milyar dolar olan ihracat, salgın döneminde 170 milyar dolara geriledi. Salgının ardından hızla toparlandı ve 2021’de 225, 2022’de 254 milyar dolara çıktı. 2023’te yerinde sayarak 256 milyar dolarda kaldı. Bu yıl Ekim ayı itibariyle yıllık 262 milyar dolarda.
İthalatta ciddi bir düşüş var. Bu da dış ticaret açığının gerilemesini sağladı. 2023 yılı mayıs ayında 122 milyar dolar olan dış ticaret açığı geçen yıl sonunda 106 milyar dolara bu yıl ekim ayında ise 78 milyar dolara geriledi.
Bu rakamların detayına bakmazsanız iyi görünüyor. Lakin düşen ithalat, büyük ölçüde sanayi ara malı ithalatının gerilemesinden kaynaklanıyor. En tehlikeli olan ise tüketim malları ithalatının hızla artması.
Tüketim malları ithalatı 2023’te 47,6 milyar dolar tutarındaydı. Bu yıl Mart ayında 49,7, Haziranda 51,9 milyar dolara yükseldi. Temmuz ve Ağustos aylarında bir miktar yavaşlayarak 51,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Eylül ve Ekim aylarında ise tekrar hızlanarak 52,3 ve 52,6 milyar dolara tırmandı.
KAMU KESİMİNİN AZMANLIĞI
Türkiye, 2018 yılından bu yana, özellikle de “Nas politikaları” uygulanmaya başlandığı 2021’den itibaren hızlı bir çöküş içinde. Adalet, mülkiyet, özgürlük kavramları ülkeyi terk edeli hayli zaman oldu. Bugün yaşadığımız fukaralık, özellikle son 6 yıldan bu yana uygulanan yanlış politikaların sonucu. Enflasyonu düşürmek için uygulamaya konulan önlemler, reel kesimde yumuşak iniş değil, hızlı bir daralmaya neden oluyor.
Mehmet Şimşek öncülüğünde uygulanan program, maalesef sadece para politikaları ile yürütülüyor. Bunun maliye politikaları boyutu başından bu yana eksik. Her kesimden tasarruf bekleniyor. Kamu kesimi ise bırakın tasarrufu, azmanlaşmaya devam ediyor. Kamu tarafı, tasarrufu öğrenmediği sürece atılan adımlar hep eksik kalacak. Bu eksikliğin faturasını da yine tepedekiler değil, toplum katmanları ödeyecek.
Toplumu yönetenler, ülkenin bu gündemlerini unutturmak için önümüze hep meşgul olacak konular sürüyor. Kontrol ettiği güçle de algı yönetimini çok acımasızca kullanıyor.
Bunun sonucu olarak da İslamcılığı topluma uyuşturucu gibi enjekte eden yönetimin Sakarya Milletvekili Lütfi Bayraktar gibi aparatları hayasız bir şekilde çıkıp, “AK Parti olmasaydı, ekmek bulamazdınız.” diyebiliyor.
BÜTÜN ÇÖKÜŞLER, YARARLANMASINI BİLENE
Bütün bunlar umutsuz olmayı gerektirmiyor. Doğa, insanoğlu müdahale etmediği zaman kendisini yeniliyor. Tarihe “Büyük Avustralya yangını” olarak geçen ve 2019’da başlayıp 240 gün süren bir yangın vardı. Aylar süren yangın sonucu başlayan yağışlar, küllerin toprağa karışıp gübre olmasını sağladı ve yanan alanlar aylar içinde yeniden yeşermeye başlamıştı.
Kim bilir ekonomik ve toplumsal alanda, bu ülkede yıllardır süren yangın, bir anda esecek farklı rüzgarlarla değişik bir iklimin oluşmasını sağlar.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***