‘Ülke, şehir, mahalle Teksas’a döndü’ denildiğinde o yerde kaosun hâkim olduğu, kuralların hiçe sayıldığı, gücü yetenin diğerlerine zulmettiği, suçluların sokakta rahat dolaştığı, halkta güven hissinin kaybolduğu bir durumu tarif etmiş oluruz. Son dönemde Türkiye’de yaşanan gelişmelere bakınca gerçekten tam anlamıyla ülke Teksas’a dönmüş durumda. 26 suç kaydı bulunan 19 yaşındaki bir genç, gözaltına alınmaya çalışılırken polisin silahını alarak bir polis memurunu vurarak öldürdü.
Silah arkadaşları öldürülen polislerin faile işkence edip, bunu da göstermekten çekinmemesi, kolluk kuvvetlerinin kanunun dışında iptidai, insanlık dışı cezalandırma yöntemlerini hiç çekinmeden ve insanların gözüne sokarak kullanabildiğini göstermesi bakımından hadisenin kendisi kadar vahimdir.
Dibi olmayan bir bozulmanın en bariz örneklerinden biri de bir mafya babasının bir spor kulübü başkanını tehdit ederek tokatladıktan sonra, bunu sosyal medyaya rahatça servis edebilecek bir cesarete sahip olması ve de siyasetle iç içe girmiş mafya için adeta bir cezasızlık durumunun söz konusu olmasıdır. Suçlular elini kolunu sallayarak sokakta dolaşıp bir de itibar görürken, anne-babaları KHK’lı veya siyasi nedenlerle tutuklu kız öğrenciler eşkıya gibi aylarca takip edilip, birlikte ders çalıştıkları, beraber alışveriş merkezine gidip eğlendikleri veya yemek sipariş ettikleri gibi komik sebeplerle göz altına alınmakta; KHK’lı yakınlarına tamamen insani yardım yapanlar da yeniden yapılanma adı altında soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmaktadır. Yani sözün özü polis/savcı suçluyu değil masumları kovalar; adalet sistemi de faili değil mağduru cezalandırır bir haldedir. Kadı Karakuşa bile ‘bu beni de aşar’ dedirtecek bir durum!
Yine iki ay kadar önce sekiz yaşındaki Narin’in öldürülmesi, cenazesinin bir süre bulunamaması ve yetkililer tarafından bilinen gerçeklerin -muhtemel faillerin (abi, amca) Hüda-Par’lı, yani iktidarı destekleyen gruplardan olmaları nedeniyle- gizlenmesi gibi birçok vahim olay her geçen gün ekranlara gelmekte ve hukuk-adalet anlamında ülkede tam bir kaosun hâkim olduğunu göstermektedir.
Bir davayı haklı veya haksız birinin kazanabilmesi için ya iktidara yakın olması veya belli bir miktar rüşveti gözden çıkarması gerekiyor. İktidarın muhaliflerini cezalandırması içinse Karakuşi zihniyetli hakim/savcılar, ‘İngilizce ders anlattı, başkasına yiyecek yardımı yaptı’ gibi şeytana dahi şapka çıkartan gerekçelerle vatandaşları tutuklayabiliyor. Kamuda ve belli ölçüde özel sektörde liyakatin esamisi okunmuyor. Hukuktan uzaklaşmanın, adaleti hiçe saymanın, yargıda, güvenlik birimlerinde ve diğer kurumlardaki yozlaşmanın, suçluları makbul, masumları/mağdurları merdud görmenin gideceği yerin kaostan başka bir yer olması da beklenemez. Toplum nezdinde hukuka/adalete/kurumlara güven yerlerde sürünüyor.
Cezaevlerinde muhaliflere daha çok yer açmak, daha çok oy almak veya hangi motivasyonu ile olursa olsun her birkaç yılda ceza indirimi, infaz düzenlemesi adı atında getirilen ve suçluları ceza evinden çıkaran af düzenlemeleri de adi suç ve suçlularda cezasızlık halini ve beklentisini yerleşik hale getirdiğinden cezaların caydırıcılık özelliği kalmamaktadır. Bu satırlar yazılırken bile yeni bir af düzenlemesi konusunda tartışmalar yapılıyor. Sanki ceza kanunları ve ceza evleri sadece muhalifler için varmış gibi görünmekte ve bu koşullar adi suçları bırakın önlemeyi adeta teşvik etmektedir.
Tek adam/parti rejimi sorunları halının altına süpürmeyi veya güçle bastırmayı halen başarsa da hukuk ve adaletten uzaklaşmanın ve bu kaos ortamının çok ağır maliyetlerinin olacağına dair hiç şüphe bulunmuyor. Öyle ki bazısının telafisi için çok uzun süre, emek ve sermaye gerekecek; bazısının ise belki telafisi mümkün olmayacak. Şimdilik ortaya çıkan fatura buzdağının sadece görünen yüzü!
Bunun ilk sonuçlarından biri yetişmiş insan gücünün ülkeyi terk ederek yurt dışına gitmesi. Bir diğeri de yerli ve yabancı sermayenin ülkeden kaçması. Beceriksiz, hesap vermeyen yönetimler ve israf edilen, iç edilen kaynaklar… Bunların doğal sonucu olarak ekonominin gerilemesi, enflasyon ve gelir bölüşümümde adaletsizlik ve giderek artan yoksulluk… Ancak bu kaos ortamının yeni nesillerde meydana getirdiği toplumsal çürümenin faturası bundan çok daha ağır olacaktır.
Bütün bunlar AKP’nin 22 yıldır iktidar olduğu bir ülkede cereyan ederken, iktidar medyasında ‘Ülke Teksas’a döndü! Kemalist rejim suç makineleri üretiyor!’ şeklinde bir manşet paylaşılabiliyor. Muhalif medya (ki varsa öyle bir medya) veya sosyal medyada paylaşılsa ironi yapıldığını düşündürerek gülümsemeye sebep olabilecek bu saçmalığa maalesef toplumun önemli bir kesimi hala inanıyor.
Elbette AKP öncesinde de Türkiye hukuk devletinin tam yaşatıldığı bir ülke değildi; ancak hukukun-adaletin bu kadar yerlere düştüğü bir dönem cumhuriyet tarihinde ilk kez söz konusu. Her nasıl oluyorsa taraftarları nezdinde iktidar/rejim bizzat kendi ürettiği sorunlardan/suçlardan bağışık kabul ediliyor. Hatta bazen bu durumun faili olan AKP/Erdoğan iktidarı, mağdur olarak bile kabul edilebiliyor. Herhalde iktidarın/rejimin en büyük başarısı da bu olsa gerek!
SELAMİ ER
09 Ekim 2024 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***