Merve KÜÇÜKSARP
Feminist yazar Marie NDiaye’nin kaleme aldığı ‘Üç Güçlü Kadın’ isimli roman, Burçak Targaç’ın çevirisi ile Everest Yayınları tarafından yayımlandı. NDiaye, bu romanında birbirinden farklı üç kadının – Norah, Fanta ve Khady Demba- hayatın zorlukları karşısında mücadele dolu hikayelerini ve kadınlık hallerini mercek altına alırken göçmenlerin zorluklarla dolu yaşamlarını da gözler önüne serer.
20. yüzyılın başından itibaren tüm dünyada olduğu gibi Marie NDiaye’nin ülkesi Fransa’da da kadınlar ayağa kalkarak erkek egemenliğine karşı çıkarlar. Ancak bu dönemde kadınlar yalnızca sokağa çıkıp eylem yaparak tarihe kazınmayacaklarının farkına vardıklarından ve dahası gitgide eli kalem tutan kadınlar sayıca arttığından yazın dünyasında kendilerine enikonu yer edinirler. Yüzyıl ortalarına doğru feminist düşünür ve yazarlar da, kadınların kendilerine ait bir edebiyat yarattıkları takdirde mücadelelerinin başarıya ulaşacağından dem vururlar. Edebiyatın cinsiyetçi yapısının karşısında annelik, kadın bedeni, aşk, yalnızlık ve cinsellik gibi konularda metinler kaleme alırlar. Bu çizgiden giden Marie NDiaye de eserlerinde kadını feminist bir perspektifle ele alır. Çeşitli kadınlık durumlarını irdeler, göçmen ve ezilen kadınların seslerini duyurmaya çalışır, kadınlara dair katı gerçekliği kimi zaman gerçeküstü öğelerle harmanlayarak 21. Yüzyıla geçerken Fransa’nın ses getiren kadın yazarlarından biri olur.
Marie NDiaye, 2009 yılında Goncourt ödülüne layık görülen bu romanında, ataerkil bir düzen içinde çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalan, buna karşın mücadele etmekten vazgeçmeyen, etrafına yabancılaşan üç kadının hikâyesini mercek altına alır. Romandaki ilk karakter Norah’ın hikayesi bağlamında aile bireyleri arasındaki ilişkilerin erozyona uğraması, bireylerin birbirinden uzaklaşıp yabancılaşması ele alınır. Paris’te avukatlık yapan Norah, aynı zamanda Senegalli siyahî bir babanın kızıdır. Ekonomik özgürlüğünü elde eden, kimseye muhtaç olmadan dik durmak, itibar sahibi olmak için mücadele eden bir kadındır. Babasının despotluğuna, sevgisizliğine rağmen kendi hayatını kurmayı ve arzu ettiği şeylere ulaşmayı başarır. Ancak babasının ruhunda açtığı yaranın sızısını müebbet hissedecek, babası ve hayatla olan ilişkisine yön verecektir.
GÖÇ ÜZERİNE
Romanın bir diğer karakteri olan Fanta’nın hikayesi ise kocası ve oğluyla birlikte göç etmek zorunda kalışı üzerinedir. İkinci hikâyede, kendi vatanı Senegal’de öğretmenlik mesleği yapan Fanta, eşiyle çalıştığı Dakar’da bulunan bir lisede çıkan bir olay yüzünden vatanından ayrılmak zorunda bırakılır. Eşinin isteği üzerine Fransa’nın güneyine göç ederler ve orada yeni bir hayat kurmaya yeltenirler. Ancak Fanta için bu o kadar kolay olmayacaktır. Yeni hayatında kimse ile görüşmek istemeyecek, kendine dönecek, yalnızlaşacak ve etrafındaki her şeye zamanla yabancılaşacaktır.
Romanın son hikayesi yine göç üzerine olup, kocasını kaybettikten sonra kocasının ailesi tarafından da dışlanarak yalnız başına kalan Khady Demba’nın Afrika’dan Avrupa’ya gitmeye çalışırken yolda başına gelenlerle ilgilidir. Kaçakçılarla birlikte Avrupa’ya gitmeye çalışan Khady Demba’nın hikayesi kapsamında bir kadının böyle zorlu, amansız bir serüvende kararlılığı, direnci ve gücü yansıtılır. Onun, uğradığı fiziksel ve psikolojik saldırılar karşısında dimdik duruşu ve mücadelesinin seyri de romanın ilerleyen sayfalarında yer alır.
Marie NDiaye, ‘Üç Güçlü Kadın’ isimli bu romanında, diğer eserlerinde olduğu gibi kadınlık hallerine, kadın mücadelelerine yer verdiği gibi, göç meselesine de edebi bir vurgu yaparak değinir. Yoksul ülkelerden hayatını değiştirmek veya hayatta kalmak için Avrupa’ya göç edenlerin, buraya gitmeye çabalayanların hikayesini, mücadelesini kendine özgü üslubuyla ele alır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***