SALİH HOŞOĞLU | YORUM
Prensip olarak eskileri tartışmak ve bazı maaşlı elemanların ürettikleri aslı astarı olmayan iddiaları cevaplamaktan yana değilim. Ancak bazı mücbir sebeplerle yakın geçmişi irdelememiz gerekiyor. Geçenlerde Ahmet Kurucan, 15 Temmuz öncesinin bilinmesine dikkat çekti. Bu tarz yazılar muhtevanın muğlaklığı nedeniyle kendi kamuoyumuzca bile pek dikkate alınmasa da konunun bamteline dokunmaktadırlar.
Kanaatimce yaşı 30’un hatta 35’in altında olanların eski dönemin dinamiklerini bilmemelerinden dolayı, bu hususlarda ciddi bir okuma ve taharri yapmadıkça, bir kısım meseleleri anlamaları ve sağlıklı değerlendirmeleri pek mümkün olmayacaktır. Hatta daha ileri yaşlarda olsalar bile devleti ve devletin işleyişini bilmiyorlarsa yine de konuyu hakkıyla değerlendirmeleri zordur.
Bir şeyin tarih olması ve tarafsız değerlendirilmesi ayrı bir konudur; ki bunun için üzerinden zaman geçmesi gerekir ve yaşananlar hadiselerin tarafı olmayanlarca değerlendirilmelidir. Bu belki elli yıl sonra olabilecektir. Oysa şimdilerde ortama hakim olanlar bize içinde yaşadığımız olayları bile yüz seksen derece tersyüz ederek muhkem kaziyeler imiş gibi anlatıyorlar ve bu anlatılarına da inanmamızı istiyorlar.
İşin vahimi bu sürecin mağduru olmuş epeyce kişi de bu söylemlerden etkileniyor, “Biz ne kadar yanlış şeyler yapmışız!” demeye başlıyorlar. Şu an yaşadıklarımızı doğru anlamak için 15 Temmuz’un hemen öncesindeki birkaç yılı bilmek yetmez. Bir anlamda Türkiye’nin yakın tarihini de bilmek gerekir. O nedenle ben konuyu biraz daha geri götürmek ve geniş çerçevede ele almak gerektiğine inanıyorum. Hele de bugünlerde Türkiye’de Hizmet’in lehine olabilecek en küçük imaların bile takibat altında olduğu dikkate alınırsa bu daha da önem kazanır.
Gereğinden fazla ‘güç’ vehmetmek!
Şahsen önemli bulduğum bazı konuları çeşitli münasebetlerle yazmaya çalışıyorum. Bunlardan biri de bu sürecin öncülü ve hazırlayıcısı olduğuna inandığım bir algıdır. O da Hizmet’in bir dönem Türkiye’de çok etkili olduğu, tabir yerindeyse ülkeyi yönettiği iddiası/abartısı ve hatta yalanıdır (hangisini beğenirseniz kullanabilirsiniz). Bu öyle etkili bir anafordu ki Hizmet’in içindeki birçok kişi bile geçmişten günümüze Hizmet’in gücünü (özellikle o dönemlerde) olduğundan çok daha fazla olarak algıladı veya vehmetti. İki tarafın da böyle düşünmesi bir yönüyle anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir olgudur.
Taraftar olanlar cihetinden bakınca; insanlar güçlü olmaktan hoşlanırlar, güçlü bir gruba mensubiyet kişiye güven verir, böyle bir algı yeni tanıyan insanları bu topluluğa girmeye daha kolay ikna eder. Karşıt olanlar için ise yaşadıkları büyük hezimet ve başarısızlıkları izah etmede böyle bir argüman çok yardımcı olur. Lakin Hizmet’in etkinliğinin ve gücünün bir kısım çevrelerce sistematik abartılmasında daha farklı bir ajandanın olduğunu ve bir plan dahilinde yapıldığını düşünüyorum. Nitekim zaman içinde bu abartının çok vahim yan etkilerini gördük ve görmeye devam ediyoruz.
Hizmet hangi yıllarda etkiliydi? Bu iddiaları tekrarlayanlar bu soru hiç sorulmuyor. Birilerine göre ta 1970’lerden günümüze kadar bu böyleydi, hatta hala gizli bir güç olarak her şeye müdahil oluyor. Bazıları tarihi daha bu taraflara çekiyor, en makul görünenleri 2003 ve sonrasını işaret ediyor. Hakikatte ise Hizmet’in en etkili olduğu iddia edilen yıllarda bile gerçekte hiçbir yaptırımı yoktu, sadece o günkü konjonktürün getirdiği bir kabulle çok sınırlı bir etkinlik sağlayabiliyordu.
O dönem Türkiye’nin en iyi zamanlarıydı!
Bugün tamamen kurgu ve algılarla yürütülen kara propagandaların bina edildiği o dönemin 2003-2012 olduğunu varsayalım. Gerçekte Türkiye’nin bütün çelmelemelere rağmen en iyi zamanları olan o dönemde bile Hizmet’in devlet içinde dikkate değer bir etkinliği yoktu, olmadı ve olamazdı da zaten. Ancak özellikle ulusalcı kesim 2002 sonrasında yeni iktidar olan Ak Parti Hükümetini ve muhafazakar camiayı karalamak ve araya fitne sokmak için sanki her şeyi Hizmet kontrol ediyor gibi bir propagandaya giriştiler.
Yaptıkları bugünkünden çok da farklı değildi, Hizmet tamamen meşru yollarla kurumlar açıyor, faaliyetler yapıyordu. O çevreler eskiden beri herkesin kullandığı kanuni haklarını kullanan kişileri eğer Hizmet’ten iseler yaptıkları faaliyetleri büyük bir cürüm olarak lanse ettiler. Şimdilerde bile iddialarını az deşseniz aynı yere çıkarsınız. “Cemaat okul açtı, üniversite açtı…” ve benzeri söylemler.
Nasıl yani; okul açmak suç mu, yahut okul açarken birilerinin mülkünü mü talan etti? Kamu arazisini mi işgal etti? Yaptıysa siz devleti yönetenler niye müdahale etmediniz?
Böyle bir soru sorulmuyor elbette, tek taraflı yoğun bir propaganda sürdürülüyor. Bu psikolojik harpteki gri propaganda taktiğidir. Yapılan işi bir çeşit çamur atarak kirletmedir. Toplumdaki kıskançlık ve dedikodu damarını işleterek Hizmet’i karalamakta oldukça başarılı oldular. Buna Cemaat içinde olup dünyadan habersiz kişiler de farkında olmadan katkı sağladı, bazıları hala sağlıyor.
Cemaat’i ‘hedef’ yapan; engel olduklarıydı!
‘The Cemaat’ asla Türkiye’de devlet yönetiminde söz sahibi olmadı, olamazdı da. Siyasetin yönettiği bir ülkede siyaset dışı bir gücün siyaset izin vermedikçe yönetimde söz sahibi olması zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Hizmet ancak dolaylı yoldan ve çok sınırlı konularda etkili oldu. Kanımca Cemaat’i hedef yapan başlıca amil Cemaat’in “menfi etkisi” oldu; yani ‘The Cemaat’in yaptıklarının yanında ve belki de daha çok yapılmasına engel oldukları başını belaya soktu.
Gerek darbe hazırlıklarının deşifresi, gerek her kurumda ve seviyede Hizmet gönüllülerinin varlığı ile yolsuzluk ve talanın rahat yapılamaması en büyük rahatsızlığı oluşturuyordu.
Bu rahatsızlık özellikle 2007 sonrasında Hükümet cenahında da çok derinden hissedildi. Nitekim Hizmet sonrası Türkiye bu tarz işler için dikensiz gül bahçesi oldu. O zamanlar Hizmet hükümet ortağı değildi ve doğrudan hiçbir yaptırım gücü yoktu. Mesela en küçük bir ilçeye Tarım Müdürü bile atayamıyordu. AK Parti ile ilişkilerin en iyi olduğu zamanda bile Hizmet kurumları kendi kanuni haklarını almakta zorlanıyordu.
Israrla bu konudaki propagandanın etkisini ve kamuoyundaki algının vehametini Hizmet içindekiler dahi anlamadılar diyorum. Mehmet Ali Brand’ın 2010’daki yazısı ve daha sonra Nazlı Ilıcak’ın, “Her Taşın Altında The Cemaat mi Var?” kitabı bu konuya dikkat çekmeye çalıştılar. Hizmet içinden bazıları da Hizmet’in olduğundan kat kat güçlü ve etkili görünmesinden rahatsızdı, birçok kişi bunun farkında değildi, belki bazıları da memnundu.
Güç algısı, düşmanlık ve kıskançlığı besledi
Nihayetinde bunun içerde ve dışarıda ne kadar korkunç bir irrasyonaliteye ve kıskançlığa yol açacağını hakkıyla hesap edilemedi. Kanımca bu algıyı kamuoyuna pompalayan çevreler bunu kasti olarak ve ustalıkla yaptılar. Bu algı Hizmet’i çok gereksiz ve işi olmayan şeylerle meşgul ederken bütün bürokrasi kademelerinde ve sıradan halkta Hizmet’e karşı bir kıskançlık ve düşmanlık oluşmasına yol açtı.
Bu algı iktidar çevrelerine kamu kaynaklı her olumsuzluğun Hizmet’e yamanmasına halkın ikna edilmesi kolaylığını getirdi. Halkımız serserilik yapıp ders çalışmayan çocuğunun üniversiteyi kazanamamasını da, başvuranların sadece yüzde üçünün kazandığı kamudaki bir sınavda yüzde 20’ye bile giremeyen çocuğunun başarısız olmasını da kolayca Hizmet’e fatura etti. Hele de böylesine ısıtılmış ve tava gelmiş kamuoyuna “KPSS soruları çalındı, the Cemaat’ten insanlara verildi ve kamuya sadece onlar aracılığıyla girilebiliyor” hikayelerinin boca edilmesi meseleyi istenen kıvama getirdi.
Bu konu o kadar abartıldı ve çığırından çıktı ki Hizmet’e dost birçok kişi bile bunlara inandı (hala inanıyorlar) ve kendisinin dışlandığını iddia ederek düşmanlık göstermeye başladı. Geçmişte öğrenciliğinde ve öğretmenlik formasyonunu sırasında Hizmet’in evlerinde kalmış bir tanıdık başvuranların sadece yüzde 7’sinin atandığı bir branşta puanı yetmediği için atanamamasından Hizmet’i sorumlu tutmuştu.
Şimdilerde durum daha kötü bir hale evrildi. O yıllarda çocuk yaşta olanlar veya hadiseleri uzaktan izleyenler bu hikayelere inanıp Hizmet’e düşman olabiliyor. Birileri de benim yazılarımın altına bunları yorum olarak yazıyor. Hizmet’in etkinliğinin bu kadar abartılması ve realitelerden uzaklaşılması insanların böylesi hikayelere kolayca inanmasını da mümkün kıldı, kılıyor.
Özetle bahsedilen dönemlerde ülkeyi Hizmet yönetmedi, en etkili olduğu iddia edilen dönem de Türkiye’nin altın çağı olarak anlatılmaya devam ediyor. Öyle olsa da o zaman da ülkeyi Hizmet yönetmiyordu, yanlışlara daha fazla engel olabiliyordu.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***