MAHMUT AKPINAR | YORUM
Sanırım 1979 yılının bir yaz günüydü, ortaokul öğrencisiydim. Uşak Ulu Cami’ye yakın manifatura dükkanımız vardı. İşyerinde beklerken babam, “Meşhur vaiz Fethullah Hoca Ulu Camii’ye gelmiş, vaaz edecekmiş. Ben onu dinlemeye gidiyorum, sen dükkanı bekle!” dedi. Vaaza büyük rağbet olmuş, cemaat sokaklara taşmıştı. Babam dönünce merak ettim, Ulu Cami’nin avluya bakan merdivenlerinden, “Bu hoca kimdir?” diye bakmaya gittim. Hocaefendi’nin uzaktan silüetini gördüğümü hatırlıyorum. Ama 1980 ihtilalini müteakip resmini şehir meydanında asılı “Arananlar Listesi”nde net şekilde gördüm.
Dindar ve mazbut bir ailede yetiştim. Erken gençliğimde Menzil tarikatından Mahmut Efendi tarikatına Süleymancılardan Milli Görüşçülere kadar pekçok dini grupla tanıştım, beni cezbetmediler. Lise çağlarımda biraz uçarı, biraz haylaz, namazlarını alaca kılan, dersleri “geçecek kadar” önemseyen, ele-avuca sığmaz vasat bir öğrenciydim. Ama çok kitap okurdum, öğrenmeye meraklıydım. Kalınca kitapları birkaç günde bitirirdim. Asım Köksal’ın 17-18 ciltlik İslam Tarihi’ni lisede iken okumuştum. İctimai konularla, Türkiye’nin ve İslam dünyasının problemleriyle ilgiliydim.
Arkadaşlarıma düşkündüm. Üniversite için kafa dengi üç arkadaş İzmir’i tercih ettik ve kazandık. Birlikte kalacaktık. Ama ev bulamadık, Kredi Yurtlar çıkmadı. Mecburen ve geçici olarak Hizmet evlerine çıktık. Bir süre evde sigara içmeye devam ettim. İlk fırsatta kaçma hissiyatıyla evlerde kalırken, “Bir esnaf abiye kahvaltıya gideceğiz!” dediler.
Bekar evinde kalan insanlar için ev yemekleri her zaman caziptir. Kahvaltı sonunda bir VHS kaseti koyup videoyu açtılar. Karşımızda Fethullah Gülen vardı, hakkında az-çok bilgi sahibiydim. Bir sempatim yoktu ama din alimi, vaiz olarak biliyordum. Video soru cevap şeklindeydi. Gülen tarihi, sosyal, dini, ilmi konularda soruları cevaplıyordu. Bu sohbetlerden çok etkilendim, zira Gülen çok mantıklı, akıcı konuşuyordu.
Anlattıkları anlam bütünlüğüne, derinliğe sahipti, makuldü, İslami ilkelerle çatışmıyordu. Geniş bir dini, tarihi, kültürel birikimi olduğu aşikardı. Sonra bu kasetleri iştahla, dikkatle dinlemeye başladım. Her dinlediğim kaset heyecanımı, ümidimi arttırdı. Kafamdaki sorulara tutarlı, bilgi dolu cevaplar buldum. Öğrencilik boyunca eski-yeni bütün kasetlerini dinledim. Bazı serileri ikinci defa dinledim. Hobilerimden birisi evde nöbetçilik yaparken, dağ gibi yığılmış bulaşıkları kaset dinleyerek yıkamaktı.
Gülen’in kitaplarından da benzer hazzı, istifadeyi aldım. Pırlanta serisini, çıkan bütün kitapları su içer gibi okuyordum. Baş yazılardan oluşan “Çağ ve Nesil” serisindeki her yazı adeta nesir harikasıydı. Makalelerin dili matematik netliğinde anlam bütünlüğüne sahip, tutarlı, zengin ve edebi idi. Kitaplar, kasetler, konuşmalar mantık silsilesine ve derinliğe sahipti, bilgi doluydu. Ama “edebiyat olsun” diye yazılmamışlardı. Her bir yazı, konuşma bir sosyal probleme değiniyor, çözümler öneriyordu.
Yazdıklarının teorik kalmadığını, hayata geçirildiğini, ideal nesiller yetiştirmek için sancı çekildiğini, kurumlar açıldığını, yollar geliştirildiğini gördükçe Gülen’e ve Hizmet’e hayranlığım arttı. Zira o, işin hamasetini yapıp, fikir ortaya atıp kenara çekilen birisi değildi. Projelerini uygulayan bir aksiyon insanıydı. Hayatın içindeydi, toplumun ihtiyaçlarını görüyor ve onlara etkili, kurumsal çözümler üretiyordu. Bediüzzaman’ın düşman ilan ettiği “fakirlik, iftirak ve cehaletle” aktif ve efektif şekilde, alanda bizzat mücadele ediyor, sonuç alıyordu. Derin bir fikir adamı olması yanında, güçlü aksiyonu, kulluğunda derin ve samimi olması, tevazusu beni çok etkilemiştir.
Hizmetle tanıştığım ilk yıllarda yaptığımız gezilerde gördüğüm basit ilçe yurtları bile beni çarpmıştı. Çünkü ben kırsaldan gelen fakir aile çocuklarının nasıl kötü şartlarda yaşadığını, nasıl ahlaki erozyona maruz bırakıldığını yakın arkadaşlarımdan biliyordum. Sonraki yıllarda açılan okullar, dershaneler, üniversiteler, toplumsal yarılmaları tedavi etmek için yapılan diyalog çalışmaları… Bunların hepsi ülkem ve milletim için çocukluğumdan beri hayalini kurduğum ideallerdi ve Hizmet bunları başarıyla yapıyordu.
Duygusal ve tepkisel olmaktan uzak, rasyonel, makul, yapıcı birisi olarak bilinirim. Olaylara bütüncül ve geniş açıdan bakabildiğim söylenir. Bir miktar analiz yeteneğimin olduğunu düşünüyorum. Bütün bu özelliklerimle birlikte ben, Hizmet Hareketi’ni makulü arayan, rasyonel, mantıklı, gerekli, yararlı bulduğum için sevdim. Benimkisi iradi bir tercihti.
Ailemden, yakın çevremden Hizmet’e mensup kimse yoktu. Bu konuda bana abilik yapan, yönlendiren, tavsiyelerde bulunan olmadı. Aksine diğer cemaatlerle, tarikatlarla ailem, çevrem iç içeydi. İmam Hatip Lisesi’nde temel İslami konuları öğrenmiş, okumaya, araştırmaya düşkün birisi olarak Hizmet Hareketi’nin yaptıklarını ve Hocaefendi’nin anlattıklarını hiçbir etki altında kalmaksızın, kendi mantığımla, muhakememle yararlı ve gerekli, dahası elzem bulduğum için sevdim. Bütün beşeri yapılarda karşılaşılabilecek istisnai durumlar dışında, 1985’ten bu yana bu düşüncemi değiştirecek, güvenimi sarsacak bir duruma şahit olmadım.
Benim Hizmet Hareketi’ni, Fethullah Gülen‘i sevmem, desteklemem tamamen rasyonel, mantıki sebeplere dayalıydı. Hizmet’in makuliyetini, millet ve insanlık için, tüm Müslümanlar gerekli olduğunu görerek tercih ettim. Hizmet Hareketi’nin temel felsefesinin, Gülen’in görüşlerinin; eğitime, kültüre, hayata kazandırdıklarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Gülen’i ülkesi ve insanlık için sergilediği aksiyon, duyduğu ızdırap nedeniyle sevdim. Derin ilim ve irfanı, takvası, ubudiyeti nedeniyle sevdim. Şahsi rahatı peşinde koşmaksızın canhıraş çırpınması nedeniyle sevdim.
Pozitif bilimleri insanın yükselişi için gerekli iki kanattan birisi gördüğü, bilimle, eğitimle Müslümanları yeniden barıştırdığı, buna dair büyük adımlar attığı için sevdim. Müminleri şiddetin her türünden uzak tutup, müspet harekete, barışa, diyaloga yönlendirdiği için sevdim. Gülen’i, olağanüstü özellikler yüklemeksizin hata yapabilen ve bundan dönebilen bir beşer olarak sevdim, saydım.
O da her fani gibi ömür defterini kapatıp gitti. Yıllar geçtikçe düşünceleri, yaptıkları daha iyi anlaşılacaktır. Şu an Türkiye’de bir cinnet süreci yaşanıyor. Nefretle, husumetle söylenenler zamanla sabun köpüğü gibi eriyip gidecektir. Umarım Türkiye’deki bu zehirli atmosfer, iflah olmaz mahalle kavgaları sona erer ve insanlar aklı selimle düşünmeye başlarlar. Şu anda sadece Gülen’i değil, hiçbir şeyi adil, objektif, sağlıklı değerlendirebilecek ortam yok.
Hizmet bir tarikat, Gülen de şeyh değildi. O fikir ve aksiyon insanıydı. İnsanlar samimiyeti, makuliyeti, idealleri, fikirleri nedeniyle onu sevdi. Eserleri, düşünceleri, İslami hizmetlere getirdiği açılım genişleyerek etkisini sürdürecektir. Arkada bıraktığı kurumsal, idari yapılar, askiyon tarafı, eğer halefleri büyük hatalar yapmaz, makuliyetten ayrılmaz, meşverete riayet ederlerse globalleşerek yaşayacaktır.
Alimin ölümü alemin ölümü gibidir. Allah rahmet eylesin.
Dostlar, acınızı yaşayın, kem sözleri, küfürleri yok sayın, havlayanlara kulak tıkayın. Sadece dualar edin, hatimler indirin…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***