AMED – Selçuk Mızraklı’ya verilen cezanın somut delillere dayanmadığını söyleyen avukatı Mehmet Emin Aktar, “Burada cezalandırılan şey, Selçuk Mızraklı’nın suç oluşturan bir eylemi değil, siyasi tavrıdır” dedi.
Amed Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı hakkında, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekiliyken Demokratik Toplum Kongresi (DTK) organlarında görev aldığı ve Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği çalışmaları nedeniyle dava açıldı. Tutuksuz yargılanan Mızraklı, 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı adayı oldu. Seçime 11 gün kala ise sokağa çıkma yasakları döneminde Nisêbin’deki çatışmalarda yer aldığı iddia edilen ve hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle dava açılan Hicran Berna Ayverdi adlı itirafçı tanıktan Mızraklı aleyhine beyan alındı. Ayverdi, Mızraklı’nın Amed’de özel bir hastanede çalışırken yaralı bir PKK’liyi ameliyat ettiğini, kendisinin o dönemde aynı hastanede çalıştığını öne sürdüğü beyanlarının ardından tahliye edildi. Ayverdi’nin beyanlarıyla hazırlanan iddianame, DTK dosyası ile birleştirildi. İçişleri Bakanlığı tarafından 19 Ağustos 2019’da görevden alınarak, yerine kayyım atanan Mızraklı, Ayverdi’nin ifadeleri gerekçe gösterilerek 22 Ekim 2019’da gözaltına alınıp, tutuklandı. Mızraklı’ya 9 Mart 2020’de Diyarbakır 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama sonucunda, “örgütü üyesi olmak” iddiasıyla 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası verdi.
Yargıtay tarafından eksik inceleme nedeniyle cezası bozulan Mızraklı’nın yeniden yargılandığı davada, yüzlerce kişi hakkında yalan beyanlarda bulunan itirafçı Ümit Akbıyık, yeni tanık olarak ortaya çıkarıldı. Akbıyık, Mızraklı hakkında belediye eşbaşkanlığı görevi sırasında Ortadoğu Sinema Akademisi’nin düzenlediği Film Amed Festivali’ni belediye bütçesinden finanse ettiği, örgütün gençlik örgütünün düzenlediği piknik için para verdiği ve forma desteği sunduğu iddialarında bulundu. Mahkeme bu iddialara dayanarak, Mızraklı hakkında 29 Kasım 2023’te, 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası verdi.
Avukatı Mehmet Emin Aktar
YARGITAYIN GEREKÇESİ: VİCDANİ KANI!
Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, Mızraklı’ya verilen 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasını onadı. Yargıtay, kararı şu ifadelerle onadı: “Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; yargılama sürecindeki usulî işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında; sanık hakkında verilen mahkumiyet kararına yönelik vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımın kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla kurulan hükümde bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
‘SARMAŞIK DERNEĞİ GEREKÇE YAPILDI’
Dava sürecini ve yargı kararlarını değerlendiren Mızraklı’nın avukatlarından Mehmet Emin Aktar, Yargıtay’ın ilk kararı bozmasının nedenin, iddiaların delil olmaktan uzak olmasından kaynaklandığını hatırlatan Aktar, “Örneğin, Mezopotamya Vakfı’nın kurucusu, yönetim kurulu üyesi olduğunu söylüyorlar. Mezopotamya Vakfı’nın kuruluşunda şu şahısların olduğundan bahsediliyor. ‘Bunların örgütle bağı var mı?’ diyor. Bunların hiç birinin bir suç olduğu ortaya koyulmamıştı. Mesela ilk hükümde Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nden hiç söz etmemişti. Sarmaşık Derneği bu kentte belki de bizlerin yaptığı en güzel işlerden biridir. Açlık sınırında olan insanlarımıza aracılık yaparak, kimseye avuç açtırmadan bunu gidermenin, bir sosyal dayanışma örneği göstermenin en büyük örneklerinden biriydi. Son derece açık-şeffaf çalışmıştı. İçişleri Bakanlığı’nın bütün denetimlerinde hiçbir sorun çıkmamıştı. Buna rağmen şimdi gerekçe yapılıyor” ifadelerini kullandı.
DTK, Mezopotamya Vakfı ve Sarmaşık Derneği’nin gerekçe yapılmasına dönük değerlendirme yapan Aktaş, “Legal alanın bütünü aslında bir biçimde illegalize edilerek, onun üzerinden bir hüküm kuruluyor. Yani kişi bir dernekte ya da vakıfta da faaliyet gösteriyorsa, bunu bir KCK faaliyeti olarak gösteriyor ve cezalandırma yoluna gidiyor. Selçuk Mızraklı’da da olan şey bu aslında” diye konuştu.
İlk kararı bozan Yargıtay’ın bozma kararına değinen Aktar, “Suçluluğa ilişkin bir dayanak bulunmamıştı. Bu nedenle hukuksal olarak baktığında beraat etmesi, bu konuda ceza verilmemesi gibi bir düşüncemiz vardı. Ama siyasal kimlikli bir hukukçu olarak da baktığımızda, cezalandırmaya yönelik bir sonucun çıkmasının son derece muhtemel olduğunu biliyorduk” dedi.
‘İFTİRACI AKBIYIK’IN BEYANLARI GEREKÇE YAPILDI’
Mızraklı’yı cezalandırmaya gerekçe yapılan itirafçı Hicran Berna Ayverdi’nin beyanlarının yalan olduğunun ortaya çıktığını kaydeden Aktar, bunun da sigorta ve hastane kayıtlarıyla ortaya çıktığını hatırlattı. Mızraklı’nın hastanede bir PKK’liyi ameliyat ettiği yönündeki iddiaların itirafçı Ayverdi’nin birebir tanıklık ettiği bir şey olmadığını, 3’üncü bir şahsın ağzından aktardığını belirten Aktar, “Kaldı ki, bir hekim bir kişiyi tedavi ya da ameliyat ederken, onun kim olduğuyla ilgilenmez. Sonuçta hastasıyla gereken müdahaleyi yapmak zorundadır. Ama kaldı ki, böyle bir olay da gerçekleşmemişti. Yargıtay, itirafçının tedavi meselesini tartışma konusu yapmaksızın, iddia edilen delillerden örgüt üyeliği çıkmayacağını söyleyerek, kararı bozmuştu. Ortaya çıkan yeniden yargılamada, Yargıtay’ın istediklerinin tümü araştırdığında, Selçuk Bey’in aleyhine hiçbir kanıt ortaya çıkmıyordu. Beraat kararı vermesi gerekiyordu. O sırada bu kez, son dönemlerde artık mahkemelerinde ciddiye almadığı itirafçı değil, iftiracı Ümit Akbıyık’ın beyanları gerekçe yapıldı. Sonrasında yeni bir dava açarak, diğer davayla birleştirdiler” diye konuştu.
‘YARGITAY KARARINDA USULE UYGUN DENİLEN ŞEY NE?’
İtirafçı Ayverdi’nin 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde apar topar Amed’e getirilerek ifadesinin alındığını aktaran Aktar, “Bunun usulü çok açık. İnfaz kanununda diyor ki: ‘Birinin ifadesi alınacaksa ve tutukluysa bir başvuru yapılır, hakim kararıyla ifadesi alınır.’ Böyle bir karar ya da talep yok. Neden cezaevinden alınıp, Bağlar Jandarma Karakolu’na getirildi? Beyanı savcı tarafından alınmış gibi gösteriliyor. Aslında savcı ismi, sicili, imzası yok. Alınan bu beyandan sonra bir savcı ismi, imzası ve sicil numarası gösterildi. Ama hiç kâtibin imzası olmadı. Tanık olarak dinlenmesine rağmen avukatı varmış gibi ifade hazırlanmış. Bu çok açık biçimde gösteriyor ki, 31 Mart seçiminden önce alelacele hazırda bir beyan tutulmaya çalışılmış. 31 Mart’ta seçim var, ama 20 Mart’ta beyanlar alınıyor. Aslında bu deliller önceden oluşturuluyor. Usule uygun denilen şey bu” şeklinde konuştu.
‘KEYFİ BİR YARGI PRATİĞİ’
“Nasıl Hicran Berna Ayverdi adlı itirafçının usule aykırı bir şekilde seçimlerden önce beyanları alındıysa, Ümit Akbıyık’ın da beyanı bu şekilde alındı” diyen Aktar, yargılama aşamasında Akbıyık’ın beyanlarının aksi belgeleri mahkemeye sunduklarını kaydetti. Mahkemenin Akbıyık’ın beyanlarını Mızraklı’ya sorma gereğinde dahi bulunmadığını vurgulayan Aktar, “Mahkeme Ümit Akbıyık’ın beyanlarını esasa almak suretiyle bir yargılama yaptı. Böyle bir fecaatle karşı karşıyayız. Yargının kendisi açısından da son derece fecaat olabilecek bir durum. Sonuçta kendi koyduğu hukuk kuralına kendini bağlı hissetmeyen, keyfi tutum alan bir yargı pratiğiyle karşı karşıya kaldık” diye belirtti.
Yargıtay’ın onama kararını beklemediklerini dile getiren Aktar, Mızraklı’ya verilen cezanın onanmasıyla bir kez daha yargının araç olarak kullanıldığına tanıklık ettiklerini belirtti. Amacın siyaseti baskılamak olduğunu kaydeden Aktar, şöyle devam etti: “2019’da kayyım tayin edildiğinde Selçuk Mızraklı yaklaşık 2 ay boyunca belediyenin hemen karşısındaki caddede bir oturma eylemi örgütlemişti. Her gün orada halka açıklamalar yapıyordu. Bir direniş vardı. Şunu çok açık biliyorum. Direnmiyorsan, tepki vermiyorsan, sessiz kalıyorsan devlet sana karışmıyor. Seni ıslah edilmiş Kürt olarak kabul ediyor. Ama haklarını talep ediyorsan, bunda kararlı bir duruş gösteriyorsan o açıdan baktığında da bir şekilde hayatın dışına itmek, tasfiye etmek ya da baskılamak açısından elinden gelen her şeyi yapıyor.”
‘CEZALANDIRILAN MIZRAKLI’NIN SİYASİ TAVRIDIR’
Kürt siyasetçilerin cezalandırılmasında temel mantığın eylemin suç olup olmamasından kaynaklanmadığının altını çizen Aktar, “Eğer devletin mevcut egemenlik sistemine bir itiraz varsa, onu cezalandırıyor. Aslında cezalandırılan şey Kürt siyasetçinin öne sürdüğü taleptir. Burada da cezalandırılan şey, Selçuk Mızraklı’nın suç oluşturan bir eylemi değil, siyasi tavrıdır, temsil ettiği siyasi çizgidir” diye kaydetti.
Aktar, Yargıtay kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM), oradan da sonuç alamadıkları takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracaklarını sözlerine ekledi.
MA / Rukiye Adıgüzel
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***