NECİP F. BAHADIR | YORUM
Narin kadar ilgi odağı olmayan haberi sosyal medyada okuyunca dudaklarımdan, “Bunlar da ‘öteki’ Narinler!” cümlesi döküldü. ‘öteki’ sözcüğünü hem ‘diğer’ anlamında, hem de ‘dışlanmış’ anlamında kullanıyorum. Hepsi Narin gibi küçük kız çocukları… Kaderleri belki bire bir aynı değil ama benzeştiği noktalar çok. Neylersin ki Narin’e ağlayanların, ‘’öteki’’ Narin’lerden haberi bile yok.
Narin içine doğduğu aile, köy ve toplumun kurbanı, ‘’öteki’’ Narin’ler ise ‘devlet terörünün’ hedefi oldu. Toplum bu kez aktör değil, fakat ‘sessiz kaldığı’, uzaktan seyrettiği için ‘suç ortağı’… Tam da Albert Einstein’in dediği gibi, “Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”
Bu topraklar Narin gibi kız çocukları için tehlike ve risklerle dolu. Kurbanlar kız çocuğu olsa da kaybeden bütün bir toplum ve ülke. Bir toplum göz göre göre ölüyor. Şiddet ve zulüm kız çocuklarının hayatlarına kastediyorsa o coğrafya iflah olmaz. Narin’lerin ahı tutar ve herkesi çarpar. Bir zamanlar Firavun’u, Nemrud’u çarptığı gibi.
Bugün Anadolu’dan huzur ve bereketin çekilmesinin nedeni kim bilir belki de bu.
Tavşantepe’deki Narin’in ve ‘öteki’ Narin’lerin başına gelenler sorulduğu zaman verecek cevabı olmayanların vay haline. Hala ‘Kim bu ‘öteki’ Narin’ler?’ diye sormayacak mısınız? Yoo, sitemim size değil, medyaya, topluma… Bugün kalbinize dokunacak, yüreğinizi daraltacak belki gözlerinizi nemlendirecek ‘’öteki’ Narin’leri’ anlatacağım.
Onlar çok uzağınızda değil, hemen yanı başınızda… Tanıyorsunuz onları. Yüzünüzü çevirmeyin, gözlerinizi devirmeyin, iyi bakın onlara, gördüğünüz kendi çocuklarınız değilse, dönün içinize ‘kalbimiz mühürlenmiş’ mi diye göğsünüze göğsünüze vurun… ‘O kız çocukları sorulduğunda’ vereceğiniz cevabı bugünden hazırlayın.
Birkaç ay önce mayıs ayında İstanbul’da polis, sabahın köründe çoğu üniversite öğrencisi genç kızlardan oluşan 41 kişiyi gözaltına aldı. Aynı kapsamda Çocuk Şube Müdürlüğü de yaşları ‘12 ile 17’ arasında değişen 17 çocuğa ‘bilgi alma amaçlı’ operasyon düzenledi. Bunlardan 15’i polis tarafından evlerinden alınarak emniyete getirildi. Çocuklar polis tarafından sorgulandı. Çocuklar avukat desteğinden mahrum bırakıldı. Tam 16 saat boyunca psikolojik baskı altında tutuldular.
12 yaşındaki bir kız çocuğunun derdest edilmesi ve baskı altında alınarak sorular sorulması hangi vicdana sığar. Bunun adı açıkça ‘devlet terörü’ değil mi? İsrail’in Gazze’de silahla yaptığını AKP devleti ve yargısı İstanbul’da ‘kanunla’ yapıyor. Her ikisinin de ‘terörden’ ne farkı var? Yasa AKP iktidarının elinde silaha dönüştü. Sık sık masum insanları o silahla tarıyor. Bu kez hedefte ‘’öteki’ Narin’ler’ var. 12 – 15 yaşında kız çocukları yara bere içinde.
Tez elden bir iddianame hazırlandI. İddianamenin altında Savcı Bilal Çelik’in imzası var… Ne iddianame ama… Yarın hukuk fakültelerinde, polis akademilerinde ‘nasıl iddianame yazılmaz’ın örneği olarak okutulacak, polis adaylarına ‘nasıl operasyon yapılmaz’ın örneği olarak gösterilecek. Bu topraklar sık sık olağanüstü dönemler yaşadı. Fakat hiçbiri AKP yargısı kadar adaleti ve vicdanı ‘sıfırlamadı.’ Sami Selçuk’un deyimiyle ‘kanunlara işkence’ yapmadı.
Polis kız çocuklarına küfrediyor!
12 üniversite öğrencisi 17 lise ortaöğretim öğrencisi kız çocuğunun operasyona hedef olmasının nedeni ne biliyor musunuz? Savcı’nın yazdığı iddianameden okuyalım; 12 üniversite öğrencisi genç kadının İstanbul’daki 4 farklı evde, gönüllü olarak ortaokul ve lise çağındaki çocuklara İngilizce ve dini dersler vermesi…’. Suça bak! Kız çocuklarına Firavun bile ilişmedi. Ebeveynlerin rızası ile verilen derslerden sonra, çocukların kendi aralarında düzenlediği dini ve sosyal etkinlikler de Savcı’nın radarına girmiş. Dini sohbet ve sosyal etkinlik suçlama konusu… Şaka değil gerçek. Bu manzara 2024 AKP Türkiye’sinde yaşandı.
Operasyona bakınca ‘silah kullanmayı’ ve ‘bomba yapmayı’ öğreniyorlar sanırsınız. Ders ve sosyal etkinlik bir polis operasyonunun gerekçesi olabilir mi? Buna hangi vicdan isyan etmez, hangi kalp dayanır?
Kız çocuklarının anlattıklarında öne çıkan başlıkları okuyunca içim daraldı. İsrail’de değil İstanbul’da yaşanan şu tabloya bakar mısınız; ‘Sabah 5’te, yaklaşık 10-15 polis evlerine baskın düzenledi. Kendilerine hiçbir açıklama yapılmadan apar topar gözaltına alındıkları… Gözaltı esnasında annelerine kendi yanlarında polis tarafından küfredildiği… Sorgu için çocuk şubeye götürüldükleri… Avukatları olmadan sorgulandıkları… Sorgu süresince psikolojik baskıya maruz kaldıkları… Birbiriyle konuşmalarına, el sallamalarına dahi izin verilmediği… İfade sırasında söylediklerinin aynen yazılmadığı… Akşama kadar kendilerine yemek verilmediği ve ailelerin de çocuklara yemek getirmesinin engellendiği… Bir kadın polis memurunun kendilerine ‘Siz içerde göreceksiniz, size kan kusturacaklar dediği… Polislerin çocuklardan birine ‘Sen korkaksın, yalancısın’ diye bağırdığı…’
Çok daha uzun, kısaca özetlemeye çalıştım. Haksız mıymışım; ‘’öteki’ Narinler’ derken. Narin’e ölüm, ‘öteki’ Narinlere zulüm… Nedir bu topraklarda kız çocuklarının çektiği? Aile de köy de toplum da vicdansız devlet de yargı da polis de… Adaleti, şefkat ve merhameti ara ki bulasın. Merhameti olmayanın insanlığı, adaleti olmayanın devleti olur mu? Vah ki ne vah…
Alışveriş merkezine gitmek suç mu?
Hangi devlet 14 yaşındaki bir kız çocuğuna şöyle bir soru sorabilir: “Tarafınıza okunan CD inceleme tutanağında içeriğinde belirtilen tarih ve zaman aralığında anneniz M.E. ile birlikte Esenyurt ilçesindeki alışveriş merkezine geldiğiniz tespit edilmiş olup, bu adreste bulunan Alışveriş Merkezine sizi kim yönlendirdi? Bu Alışveriş Merkezinde sizinle kim ilgilendi? Bu Alışveriş Merkezinde nasıl bir etkinlik de bulundunuz? Bildiklerinizi detaylı olarak anlatınız?”
Savcı ‘somut suç’ üzerine soru sorar. Alışveriş merkezine gitmek, orada dolaşmak, vitrinlere bakmak, bowling oynamak hangi suç kapsamına girer? Kim yönlendirecek, küçük çocuklar yüreklerinin götürdüğü yere gider. Bir çocuğu sokağa bıraksanız ilk gideceği yer alışveriş merkezidir. Bülent Arınç’ın söylediği gibi Sodom Gomore’ye mi dönüştü, ‘Cahiliye Dönemini’ mi yaşıyor? Mekke’nin egemenleri ancak bunları yapabilir.
Kanunların suç saydığı bir eylem söz konusuysa o başka… İddianamede var mı böyle bir şey? Yok, yok, yok… ‘Suç yok’ ama ‘suçlu üretme’ çabası var. Asıl suç bu. Polisten, yargıya kadar operasyona kimin adı karıştıysa hepsi de kötü muameleden, işkenceye kadar suçun, insanlığa karşı işlenen suçun failleri…
15 yaşındaki bir çocuğu ‘2013-2014 yıllarında Bank Asya’da hesap artışının olup olmadığı…’ nasıl sorulur yaa? O zaman 5-6 yaşında olan çocuğun bankayla, parayla ne işi olur. Onun tek dünyası oyuncakları. Aynı şekilde ‘15 Temmuz darbe girişimi sonrasında işlem yapılan kişiler listesinde isminin yer alıp almadığı…’.
Gerçekten savcı 5-6 yaşında bir çocuğun darbeye karışacağına inanıyor mu? Böyle savcıların, hakimlerin yer aldığı yargı sisteminden adalet beklenir mi?
Eyy millet!
Haberiniz var mı; AKP devleti ve yargısı 12-15 yaşındaki ‘’öteki’ Narin’leri, alışveriş merkezlerine gitmek, ders çalışmak, sosyal etkinliklere katılmak gibi ‘somut delillerle’ ‘terör örgütüne üye olmak’ suçlamasıyla yargılıyor. Haberiniz olsun, AKP devleti ve yargısı çocuklar üzerinde ‘terör’ estiriyor.
Eyy Hacı!
Din iman diyerek omuz verdiğin AKP, küçücük çocukları yargılarken, ‘dini sohbeti’ suç delili olarak dosyaya koymaktan çekinmiyor.
Haberiniz olsun… ‘O kız çocuklarının başına gelenler’ herkese sorulacak… Cevaplarınızı hazırlayın…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***