NECİP F. BAHADIR | YORUM
Bir yanda komutanların Ahlat’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında hizalanmaları ve bir politikacı gibi siyasi gösterinin unsuru olmaları… Diğer yanda yeni mezun teğmenlerin ‘Mustafa Kemal’ın askerleriyiz’ sloganlı çıkışları ve tören alanından ayrılmayan Erdoğan’a açık mesaj vermeleri…
Gündem iki sarkaç arasında gidip gelmekte…
Ben ne Ahlat’taki fotoğrafa tepki gösteren grubun içindeyim, ne de teğmenlerin protestosunu alkışlayanların arasında…
Peki nerede duruyorum? Cevabını yazının sonunda vereceğim.
Erdoğan’ın teğmenlerin gösterisinden rahatsız olduğunu hatta fena halde öfkelendiğini tahmin etmek zor değil. Çünkü sloganların hedefinde doğrudan kendisi var. “Kim bunlar? Nereden çıktılar?” diye araştırma, soruşturma çoktan başlamıştır. Açık bir disiplin soruşturmasının hedefi olurla mı bilmiyorum ama perde arkasında sicillerine ‘x işareti’ konacağı kesin.
Ahlat’taki fotoğraf kayda geçti!
Peki Ahlat’taki fotoğraftan ‘komutanlar’ rahatsız olmuş mudur? Pek hoşnut oldukları söylenemez. Çünkü bir sonraki programda sahneye çıkmamak için özel çaba harcadıklarını yazıyor haberler. Hayatları boyunca ‘pişmanlık duyacakları’ bir fotoğrafın figüranı olmalarını fark etmeleri uzun sürmemiş belli ki…
Zararın bir noktasından dönmeleri kar mıdır? Pek sanmam. ‘O an’ silinmemek ve vakti geldiğinde hatırlanmak üzere tarihe kaydedildi.
AKP’nin iddialarının altında kalması Kemalizm’in bir zaferi olarak değerlendirilebilir mi? AKP’nin devri iktidarında siyasi Atatürkçülük yeniden dirildi mi? AKP’nin alternatifi Kemalizm mi? Türkiye bugünden başlayarak bu sorulara uzun süre cevap arayacak. Sandık sonuçları bu iki uç noktada yorumlanacak. İzmir’in dağlarında çiçekler açarken, Ankara’nın taşına, gözlerin yaşına bakılacak.
Medya vadisinde duru ve berrak bir nehir gibi akan Yeni Asya Gazetesi ‘15 Temmuz Kemalizm’i parlattı’ diye manşet attı. Kemalistlerin sesinin duyulur hale gelmesinde şaşılacak bir şey yok. Düştükleri yerden kalkmaya başladıkları da gerçek. Bana biraz abartı gibi geldi. Fakat ülkenin alttan alta işleyen ve gelişen böyle bir gündemi var.
Manşet haberde iki isimden alıntı var. Onlarda biri Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan… Diyor ki; “23 yıldır AK Parti’nin Kemalizm’i tarihin çöp tenekesine yollamasını umut ediyordum. Ama 15 Temmuz’dan sonra Kamalizm, kendisinin de hiç ummadığı şekilde ‘prime dönem’ diyebileceğimiz bir dönem yaşamaya başladı. Ne diyelim, ‘Kemalizm’i de ikmal ettik elhamdülillah. Allah mübarek etsin.”
SETA ile sahneye çıkan, günün sonunda ise Ahmet Davutoğlu’nun limanına demirleyen Hatem Ete’nin bir cümlesi yer alıyor Yeni Asya’nın haberinde; “Erdoğan, Kemalist siyaset ve toplum tasarımını popülist ve muhafazakâr bir tonla güncelleyerek daha da güçlendirdi.”
🔴 MHP, teğmenlere sahip çıktı: “Bu gençlerin ebedi Başkomutanları Atatürk’tür” https://t.co/eN0U3sYXrj https://t.co/QDErioJPGN pic.twitter.com/mowtxGvUeE
— Tr724 (@Tr724) September 1, 2024
AKP’nin panzehiri henüz ortada yok!
Her iki yazarın da nazarımda bir ‘kıymeti harbiyesi’ yok. Referans noktam AKP mahallesinin düşünce ve hassasiyetlerini yansıtmalarından ibaret. Yoksa siyaseti ve hayatı okuma kabiliyetleri açısından dikkate alınacak isimler değil.
Erdoğan’ın ‘sistem, dava, Kemalizm’ gibi bir derdi olduğunu düşünenlere ‘günaydın’ demek isterim. Umarım derin uykudan uyanmış olsunlar. Ama zor. AKP zihniyeti öyle bir afyon ki bünyesine girdiği vücudun iflah olması kolay değil.
Her zehrin bir panzehiri vardır. AKP’nin panzehiri mi? Henüz ortada yok. Ama kesinlikle katı ideolojik yapısıyla Kemalizm veya onun taşıyıcısı CHP falan değil.
‘Siyasal İslam veya Milli Görüş’ ideolojisini siyasetine malzeme ve sermaye yapan Erdoğan’ın kendisi dışında hiçbir davası olmadı. Onun için varsa yoksa koltuğunu korumak ve iktidarını sürdürmek… Hangi siyasal islamcılık veya milli görüş anlayışı MHP ve Doğru Perinçek’le ittifakı ‘mazur’ görür. Kemalizm’le dirsek temasına vize verir?
22 yılın özeti: Tam bir felaket!
22 yılın sonunda Erdoğan’ın elinde sadece ‘koltuğu’ kaldı. Hiçbir iddiasını hayata geçiremedi. Ekonomi, adalet, eğitim, asayiş, dış politika başta olmak üzere hangisinde bir başarı veya zaferden söz edilebilir? 28 Şubat’ın külleri üzerinde yükseldi, en büyük vaadi ‘adalet’ idi. Partinin adına bile ‘adalet’ kelimesi eklendi. Sonuç tam bir felaket.
Adaleti olmayan bir iktidarın kalkınması olur mu?
Kemalizm’in devlet iktidarı olduğu yılları hatırlayın veya daha yakın tarihten 28 Şubat sürecini… Kemalizm’in Erdoğan ve AKP iktidarından daha vicdanlı olduğunu göreceksiniz. Saadet’ten Mustafa Kamalak, AKP’nin zulüm politikaları karşısında, “28 Şubatçılar daha şerefliydi!” demedi mi? Hayrunnisa Gül, AKP’lilerin yüzüne, “Biz bunları 28 Şubat sürecinde bile yaşamadık.” diye haykırmadı mı?
Filistin gösterisinde yerlerde sürüklenen başörtülü kızlara, hiçbir gerekçe gösterilmeden aylarca hapis yatan Hüda Kaya’ya sorun… ‘AKP devrini daha insafsız ve vicdansız’ diye niteleyeceklerdir. Nitekim söylüyorlar da…
AKP’nin sırtını yere getiren Atatürk değil!
AKP’yi yenen Kemalizm değil… Erdoğan’ı sırtını yere getiren Atatürk değil. Erdoğan kendi iddialarına yenildi. Sandık savaşlarını kazandı ama kendisiyle olan savaşı kaybetti. Sadece o değil tabii. Erdoğan ve arkadaşları… Bütün AKP güruhu. Koltuğa yenildi, makama yenildi, paraya yenildi, kadına yenildi.
Geriye ne kaldı ki?
Bu kadar yenilgiyle karşı karşıya kalan bir iktidarın yerin dibine geçmesi müstehaktır.
AKP’nin mağlubiyetlerinden Kemalistler ‘zafer’ çıkarmaya çalışıyor ama beyhude uğraş. Siyasi Atatürkçülük ve Kemalizm de sınandı bu ülkede. Ve kaybetti. Hiçbir iddiasını kanıtlayamadı. AKP’nin kendisinden daha kötü olması Kemalizm’i temize çıkarmaz. AKP’nin topluma Kemalizm’den daha ağır bedeller ödettiği ve çok daha pahalıya patladığı muhakkak. Kemalistler o yüzden ‘ses’ yükseltmeye başladı.
Türk halkının talihsizliği!
Bugün alternatifsizlik karşısında Türk halkı, iki denenmişlik arasında “AKP mi, Kemalizm mi?” tercihine zorlanırken, Kemalizm’in daha ağır basmakta olduğu görülmektedir. Eğer Erdoğan’ın Kemalizm’e ‘can suyu olduğu’ söylenecekse bu noktadan söylenebilir. ‘Daha kötü olması’, ‘daha az kötüye’ yöneltti toplumu.
Oysa ikisi de seçenekler arasında yer almamalıydı. Ama bu bir ara dönem…
Türkiye’nin geleceği ne Ahlat’taki fotoğrafta, ne de ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganında. Her ikisi de tarihin dışında kaldı. Tarih denen nehir başka yöne akıyor. Ben bu çalkantılı dönemde bedel ödemeyi de göze alarak tarihin doğru tarafında durmaya çaba gösterdim. İstikbal iki seçenekten birinde değil, tarih ve kader bir başka yol açacak. Yaşanan bunca sıkıntı ve sancı bu yolun açılması için değil mi?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***