NECİP F. BAHADIR | YORUM
Tarihi kişilikleri ‘ölüm yıldönümlerinde’ anmayı ve okurlara hatırlatmayı öteden beri severim. Adnan Menderes, 17 Eylül günü 10 yıllık iktidarının sonunda 27 Mayıs cuntası tarafından idam edildi. Bir yargı kararı vardı elbette ama hüküm adaletten yoksundu. Menderes ve arkadaşlarını deviren ve Yassıada’ya tıkayan güç ‘ölümlerine’ hükmetti. ‘Anayasa’yı ihlalle’ suçlayan mahkeme de gereğini yaptı.
Bu yazıyı bulunduğum ülkede öğle saatlerinde yazıyorum, medyada dişe dokunur Menderes haber ve yazıların göremedim. İçim acıdı. Bugün Menderes’in siyasi mirasından söz edebilir miyiz? ‘Demokrat Parti’ diye Meclis’te birkaç milletvekiliyle temsil edilen bir parti var. Ama sadece tabeladan ibaret, hiçbir gücü yok. Sağ partiler zaman zaman politikalarına Menderes’i referans verir, Menderes ismini siyasetine sermaye yapmaktan geri durmaz. Fakat bir siyasi varisten söz etmek çok zor.
AKP veya Erdoğan mı? Erdoğan’ın, Menderes ismini sık telaffuz ettiği doğru ama kesinlikle siyasi varisi olamaz. Bu eşyanın tabiatına aykırı. Neden mi? Sebebi çok. Bir kere Menderes’teki demokrasi ve özgürlük anlayışı ile vicdan ve üslubun zerresi Erdoğan da yok. Demokrasi kim Erdoğan kim? Demokrasi onun için dış giysi. İç dünyasının, darbecilerin zulüm ve baskılarından ne farkı var?
Sonra, 27 Mayıs darbesinin bildirisini radyodan okuyan Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş AKP’den milletvekili… Bizzat Erdoğan’ın davetiyle partiye katıldı. Türkeş’in partisi ve siyasi çizgisini Devlet Bahçeli’nin MHP’si sürdürüyor. MHP’de, AKP’nin siyasi ortağı… Eline Menderes’in kanı bulaşmış siyasi kişi ve kuruluşlarla Erdoğan can ciğer kuzu sarması.
Menderes’in mirası sahipsiz!
Sadece MHP de değil, Doğu Perinçek 27 Mayıs darbesini ‘ihtilal’ olarak görür ve kutsar. Perinçek, Mehmet Uçum ve arkadaşları AKP iktidarının tabii uzantıları…
Bahçeli, Perinçek çizgisi Menderes’in mirasıyla nasıl örtüşür? AKP veya Erdoğan’ın Menderes’ten söz ederken samimi olabilmesi mümkün mü? İki ayrı uç aynı bünye ve partide buluşamaz. Birbirine iter, mıknatıstaki artı eksi kutbu gibi.
Bugün Menderes’in siyasi mirası sahipsiz. Sözlerin ‘retorik’ ve ‘istismardan’ başka anlamı yok.
Menderes’in muhafazakarlığı da içine alan ‘merkez sağ’ çizgisinin ömrünü tamamladığı söylenebilir mi? Hayır… Bugün Türkiye’nin ve siyasetin sıkıntısı merkez sağın, Erdoğan’ın AKP’si tarafından işgal edilmiş olmasından kaynaklanır. Bu ruhsatlı, tapulu sahiplenme değil, gecekondu tipi işgaldir. Erdoğan yalnızca kupon arsaları değil, başkasının üzerine tapulu siyasi arazileri de talan ediyor.
Erdoğan sonrası merkez sağın yeniden inşa edilmesi kaçınılmaz. AKP ise siyasi ömrünü tamamladı. Siyasi İslamcılık iddiası güden partiler bundan sonra yine olacak ama iktidara yürümesi imkansız. Bir fikir kulübü gibi… Her türlü suç ve günaha bulaşmış AKP’nin geleceğe taşınması mümkün değil. AKP, Erdoğan’la birlikte tarihe karışacak. Tarih de ‘suç ve günahın odağı’ olmakla itham ve mahkum edecek. Ömrü olan görür. Bugün Adnan Menderes ve arkadaşları ‘demokrasi kurbanı veya şehidi’ olarak ‘rahmet ve dualarla’ anımsanırken, Erdoğan’ın AKP’si bundan organize kötülük hareketi olarak lanetle hatırlanacak.
Dram dolu bir hayat!
Neyse ben kısaca Menderes’i hatırlatmak istemiştim bugün. Pek bilinmeyen çocukluk hikayesi çok dokunaklıdır ve beni çok etkiler. Her okuduğumda gözlerim nemlenir. Menderes’in yaşamı baştan sona acıklı ve trajedi yüklüdür. Biyografisini kaleme alan Şevket Süreyya Aydemir, Menderes için “Menderes’in hayat hikâyesi hem de baştan sona gerçek bir dramdır. Bu hikâye, dramatik bir atmosferde başlar. Dramatik olaylarla, dramatik kompleksler içinde devam eder. Ve bir dram sahnesiyle biter.” der.
Küçük yaşta Menderes’in annesi annesi veremden ölür, kalp hastası babası da kısa süre sonra dünyadan göçer. Menderes öksüz ve yetim kalır. Ölüm ailenin kaderidir sanki. Ablası Melike de 5-6 yaşlarında veremden hayatını kaybeder. Sahipsiz kalan Menderes babaannesinin yanına sığınır. Ninesinin de ömrü uzun olmaz, Menderes daha 20 yaşına basmadan ölüm ve acının kol gezdiği bu dünyada tek başına kalır.
Başbakan olduğunda da o günleri sık sık hatırlar. Ve arkadaşlarına kardeşinin ölümünü anlatırken “Düşün kardeşim, düşün. O gün son yakınımı canı canımla bir olan tek kardeşimi de kaybetmiştim. Halbuki evde benden olan ve beni anlayan tek oydu. Biz onunla iki çocuk, birbirimize dayanacak, yeni alemimizi yapacaktık. Gerçi bunları o zaman böyle açık düşünemezdim. Ama inan ki birtakım sezilerim vardı. Ve anlıyordum ki o gidince ben artık tümüyle yalnızdım.” der.
Menderes’in en sık tekrarladığı cümle, “Ben yalnızdım kardeşim, hayat boyunca yalnız… Yalnız ve kimsesiz…”
Etrafı kalabalıkken de mi yalnızdı? Evet… Kalabalıkler onun yalnızlığını gidermez. Ve yaralı ruhundaki ‘öksüz, yetim, kimsesiz’ duygusunu öldüremez.
O kadar ki yıllar sonra arkadaşına o duygulu şöyle anlatır; “Kardeşim, ana nedir bilmiyorum ama sezerdim. Baba nedir bilmiyorum ama sezerdim. Ablamın hatırası küçük ve beyaz duman parçası gibi içimde titrer. Mektep duvarları içinde bile yapayalnız yaşardım. Bayramlarda, tatillerde evlatlarını, çocuklarını, kardeşlerini almaya gelenleri gördüğüm zaman içim yanar, kendimi zapt edemezdim. Zaafım görünür endişesiyle de yatakhaneye, mektebin gizli ve görünmez köşelerine kaçar, saklanır hıçkıra hıçkıra ağlardım. Tırnaklarımı yerdim. Bu ağlama sesleri bugün bile kulaklarımda akis yapar. Bu acıyı tatmayan insana bu acılara anlatmak mümkün değil…”
Bir romanın içinde yaşamak!
Arkardaşı Menderes’in ruh halini şöyle tasvir eder; “Menderes’i dinlerken, hiç kimsenin bilmediği bilmesi de mümkün olmayan bir romanın havasını yaşardım. Menderes’in asıl romanı onun iç alemidir. Ve onun bu iç alemi yani onun bana naklettiği zaafları, kuvvetleri de onun fizik yapısıyla sıkı sıkıya birbirine düğümlüdür. Bu sözleri dinlerken onun psikolojik özelliklerini fizyolojik cephesiyle bağlardım. O zaman çözülmez görünen düğümler, düğüm düğüm çözülürdü. Menderes içinden yaşayan bir insandı.”
Menderes’in zayıf bünyesi çocukluğunda ağır hastalıklara düçar olur. Umutsuz görünen doktorlar “Yaşamaz!” demelerine rağmen Menderes her defasında ayağı kalkar. Serbest Fırka’nın Aydın İl Başkanı olarak politikaya atılır. Atatürk’le karşılaşır, toprak ve ziraat üzerine brifing verir. Ve Atatürk’ü etkiler. Ankara’nın yolu açılır. Türk siyasetine damgasını vurur.
17 Eylül sabahı ölüm sehpasına başı dik ve metanetle yürür. Kapıda nöbet tutan asker kanalıyla Gıyasettin Emre’ye ulaştırdığı son mektubunda, “Ölüme ne kadar metanetle gittiğimi silahların gölgesinde yaşayan efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Dirimden korkmayacaktınız… Adnan Menderes’in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir…”
Nitekim silip süpürdü de…
Ne 27 Mayıs’çılar iflah oldu ne de darbeyi destekleyen siyasi kuruluşlar… Bugün 27 Mayıs’ın ruhu AKP ve Erdoğan’ın şahsında ete kemiğe büründü diyebilirsiniz. Doğru ama bu bir arızi ara dönem…
Adnan Menderes’e nostaljik duygularla değil, mirasına sahip çıkan siyasetçi ve partilere ihtiyaç var. “Menderes’i nasıl bilirsiniz?” sorusuna ben bu yazıyla cevap vermiş olayım…
Peki siz; siz Menderes’i nasıl bilirsiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***