MAHMUT AKPINAR | YORUM
Türkiye çok tuhaf bir ülkeye dönüştü. 17/25 Aralık sonrası görevini yapan polisler tutuklanıp hapse atıldıktan (hala hapisteler), yolsuzluk soruşturmalarını yürüten yargıçlar darmadağın edilip KHK’larla kitlesel kıyıma maruz bırakıldıktan sonra ülkede çok tuhaf şeyler oluyor.
AKP iktidarı devletin işleyişini, değerler sistemini, adalet mekanizmasını, din anlayışını, eğitim sistemini, güvenlik konseptini vd tepetaklak etti. Olmaması gereken her şey oluyor ama olması gerekenler, yasalarla emredilenler yapılmıyor. Düzgün işleyen hiçbir şey kalmadı.
Eğer Türkiye’nin en zararlı unsurları, ülkeyi yıkmak üzere azmettirilseydi, düşmanlara sınırsız yetki verilseydi ancak bu kadar kötülük yapılabilirdi.
Kendilerine çocuklar emanet edilmiş yetiştirme yurtlarından sorumlu bürokratlar, bakanlar tecavüzcüleri aklamakla, çocukları suç/fuhuş şebekelerine servis etmekle meşguller. En son, kendisi de yetiştirme yurtlarında kalan ve bu istismarları bilen, çocukları savunan Avukat Dilek Ekmekçi’yi hapse attılar. Dindar geçinen, kadın ve anne olan bir bakan kendi döneminde yaşanan çocuk tecavüzüne, “Bir defadan bir şey olmaz!” demişti.
Ülke tarihinde en uzun süre İçişleri Bakanlığı yapmış ikinci kişi olan Süleyman Soylu’nun bir suçlu ile fotoğrafı çıkmazsa şaşırıyoruz. 19 yaşında 26 sabıkası olan polis katili Yunus Emre Geçti ile bile fotoğrafı olduğuna dair paylaşımlar var. Hangi çeteyi kurcalasan altından onun parmağı çıkıyor.
Muhalefet, iktidarın en büyük destekçisi
Hazine teslim edilen kişiler milletin milyarlarca dolarını birkaç gecede eritiyor ve kimse hesap soramıyor. Kamu kaynaklarının nasıl harcandığını denetlemek ve milletin hakkını korumakla görevli anayasal kurum Sayıştay ülkeyi soyanların aklayıcısı oldu.
İktidarı devirmesi beklenen muhalefet iktidarın en büyük destekçisi haline geldi. Halk yerel seçimlerde CHP’yi birinci parti yaptı ve büyük bir fırsat sundu ama Özgür Özel bu muazzam fırsatı öldürdü, Erdoğan’a çerez etti. Şimdilerde kimse AKP’nin ağır yenilgisini bile konuşmuyor.
Solcu denilen kişilere “devlet”, “millet”, “bayrak” gibi söylemlerle giderseniz altından bir faşist çıkıyor. Ülkenin solcusu bile “devlet için” adaleti, anayasayı, bireyin hakkını yok sayabiliyor. Vatan millet hamaseti olunca her siyasi görüş Menemen testisi gibi Erdoğan’ın arkasında sıralanıyor.
Namaz kılmak, terör suçu mu?
Sözde “İslamcı” bir iktidar döneminde, AKP’li avukatlardan oluşturulan mahkemeler 16, 17 yaşındaki kız çocuklarına “neden Kur’an okudun? “Arefe günü neden bin ihlas okudun?”, “neden fitre, zekattan bahsettin?” diye sorabiliyor ve bunları “terör suçu” olarak kayda geçiriyor.
Tuhaf konulardan birisi kız çocukları bomboş iddialarla yargılanıp hürriyetinden, eğitiminden mahrum bırakılırken dindar, kemalist, solcu, seküler vb hiçbir kadın derneğinin bu yargılamalar ilgi duymaması, konuyu gündemine almaması. 28 Şubat sürecinde “Haydi kızlar okula!” diye şamatayla propaganda yapan, ekran ekran dolaşan çağdaş kadın derneklerinden ‘tık’ yok. Bunca eğitimli kadına (öğretmen, akademisyen, hekim, hemşire vb) zulmedilirken, kız çocuklarının eğitimi engellenirken ortalıkta yoklar. Güya kadın ve çocuk haklarını savunan onca sanatçı, yazar, gazeteci çocukların yargılanmasına sırtını dönüyor.
Bunca tarikat, cemaat, dini grup var, birisi de çıkıp “Kur’an pokumak”,
İhlas okumak” “dini sohbet etmek” diye bir suç mu var? Bunların suç olduğunu, sorguya konu edileceğini nerenizden uyduruyorsunuz?” diye açıklama yapmıyor. İktidar yargısının “terör suçu” olarak tanımlayıp takibat, yargılama yaptığı konuların kendileri tarafından da yapıldığını, şartlar değişince aynı ithamların kendilerine de yöneltilebileceğini bile düşünemeyecek kadar muhakemeden mahrumlar, belki de vicdandan mahrumlar.
Yargıçlar adaleti katlediyor…
Milliyetçiler milletin ırzına geçiyor…
İslamcılar, dinciler İslamı tüketiyor…
Emniyet güvenliği bozuyor…
Diyanet dini yozlaştırıyor…
Okullar eğitimi bitiriyor…
Terörle Mücadele Derneği başkanı, 50 kilogram uyuşturucuyla yakalanıyor.
Su akarken testiyi doldurma telaşı!
İşin tuhafı bu terslikler, hukuksuzluklar, adaletsizlik, zulüm kitlesel tepkiye sebep olmuyor. Çürümenin etkisi pazara, markete, sofraya uzanmasa, zamlar canını yakmasa kimsenin homurdanacağı dahi yok. Bütün anormallikleri, suçları, çarpıklıkları, hukuksuzlukları normalleştirdi ve topluma kanıksattılar.
Kamu görevlileri işini yapmak yerine “akarken doldurma” telaşında. Çoğu “Yetki bendeyken cebimi nasıl doldurabilirim, nasıl zengin ulaşabilirim, nasıl devleti soyarım?” derdinde.
Medyayı bitirdikleri, parlamentoyu etkisizleştirdikleri, yargıyı siyasetin köpeği haline getirdikleri için kimse soygun düzenini, saçmalıkları sorgulamıyor, çürümeye çözüm aramıyor. Yeterince soyamayan, ganimetten pay alamayanlar homurdanıyor.
1960 ve 1980 darbelerinin etkileri sürerken, 28 Şubat’ta bile iyi-kötü işleyen yargı, adil kararlar verebilen yargıçlar vardı. Geç de olsa yanlışları düzelten üst mahkemeler çıkıyordu. Bu dönemin en acınası, zavallı kesimi yargı mensupları. Korkak, yetersiz, liyakatsız ve vicdansız yargıçlar çürüme ve kokuşmanın hem sebebi hem ürünü…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***