Selçuk DURAN
Ruhi Su, sesiyle, söyleyiş biçimiyle, sanatsal bakış açısıyla, toplumcu duruşuyla, araştırmacı kimliğiyle bir okuldu. Bir ekol oluşturdu. Bu ekol başta Dostlar Korosu olmak üzere onun izini süren sanatçılarla varlığını devam ettiriyor.
1912 yılında Van’da savaş koşullarında başlayan zorlu yaşam hikayesi 12 Eylül 1980 askeri cuntasının karanlığı devam ederken 20 Eylül 1985 yılında son buldu. Cenazesi darbe sonrasının en kitlesel bir araya gelişi oldu ve adeta bir mitinge dönüştü. Onun direnç dolu ve üretken yaşamı kendinden sonraki sanatçılar için bir rol model oluşturdu.
Bu yazıyla kısaca Ruhi Su müziğinin beslendiği kaynaklara odaklanarak onun Türkiye’deki muhalif müziğin oluşumunda nasıl bir etkiye sahip olduğunu anlamaya çalışacağız.
TÜRKİYE’DE PROTEST MÜZİĞİN KURUCULARINDAN BİRİ OLARAK RUHİ SU
Ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak 1960’lı yıllardan itibaren dünyada ve ülkemizde protest müzik oldukça etkin olmuştur. Dünyanın farklı bölgelerinde seyreden antiemperyalist mücadeleler ve özgürlükçü hareketler müzik alanında da bir protesto geleneğinin oluşmasına katkı sunmuştur. Türkiye’de de farklı müzik tarzları içinde gittikçe güçlenen muhalif tınılar güçlü bir protest müzik geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Ruhi Su bu anlamda öne çıkan en önemli isimlerden birisidir. Türkiye’de gerek halk müziğinin gerekse protest müziğin mihenk taşlarından birisi olan Ruhi Su için protest müziğin Türkiye’de ilk temsilcilerindendir demek yanlış olmaz. Zira genel olarak muhalif-protest müzik sanatçılarının ve gruplarının üzerinde derin bir Ruhi Su etkisi vardır.
Halk müziği alanındaki derlemelerinde ve ozan âşık geleneği içerisinden yapmış olduğu seçkilerde, Anadolu isyan tarihinin önemli figürlerinin muhalif eserlerini özellikle öne çıkaran Ruhi Su, bugünlerde yeniden öne çıkan Serdari’ye ait ‘Nesini Söyleyim Canım Efendim’ türküsünü söylediği için 1965 yılında Bedii Faik adlı sağcı köşe yazarı tarafından hedef gösterilmiş, bir süre sonra işini bırakmak zorunda kalmıştır. Ruhi Su tarafından seslendirilen, âşık geleneğinden protest tınısı yüksek diğer eserleri hatırlayacak olursak; Pir Sultan Abdal’dan ‘Yürü Bre Hızır Paşa’, ‘Gelin Canlar Bir Olalım’, ‘Şu Kanlı Zalimin Ettiği İşler’, Dadaloğlu’ndan ‘Kalktı Göç Eyledi’, Köroğlu’ndan ‘Mert Dayanır Namert Kaçar’, Muhyi’den ‘Zahit Bİzi Tan Eyleme’ gibi bugün de dilden dile söylenen eserler akla geliyor.
Ruhi Su’yu besleyen bir diğer kaynak toplumcu gerçekçi şiirdir. 1971’de yayınlanan ilk uzun çalar albümü ‘Seferberlik Türküleri’ ve Kuvayı Milliye’den itibaren Nazım Hikmet etkisi Ruhi Su müziğinde önemli bir yere sahiptir. Bu albümde bir yandan I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında yakılan ‘Çanakkale Türküsü’, ‘Yemen Türküsü’ gibi eserlere yer verilirken diğer yandan Nazım’ın Kuvayı Milliye Destanı’ndan parçalar okunur. Böylece o dönem tehlikeli ve yasaklı addedilen Nazım Hikmet’in eserlerini bir nevi meşru görünen bir alandan dolanarak albümlerine alabilmiştir. Ruhi Su’yu daha da özgün kılan ise Bertholt Brecht, Garcia Lorca gibi dünya toplumcu gerçekçi şiirine damgasını vurmuş şairlerle Anadolu isyan geleneğini ve dünya işçi sınıfı mücadelesini ortak bir zemine oturtmuş olmasıdır. Ayrıca dünya protest müzik tarihinin sembol isimlerinden Bob Dylan’ın ‘Blow In The Wind’ şarkısını Sebahattin Eyüboğlu çevirisiyle ‘Esen Yel Bilir’ adıyla bağlama eşliğinde icra etmesi de dikkat çekicidir.
Son olarak Ruhi Su’nun besteci yönünü ele alacağız. Eşi Sıdıka Su için cezaevinde yazdığı muhteşem türkü ‘Mahsus Mahal’,1951 tutuklandığı sırada İstanbul’dan Adana’ya götürülürken kollarında kelepçe ile bestelediği ve bir yerinde “İnsan olmaktı suçumuz” diyerek yürekleri ürperten ‘Hasan Dağı’ türküsü, 1977 Kanlı 1 Mayıs Katliamı’nı andığı ‘Şişli Meydanı’nda Üç Kız’, Türkiye’de bestelenmiş en iyi marşlardan birisi olan ‘Ellerinde Pankartlar’ ve Mustafa Suphi’ler için yakılan ’15’lere Ağıt’ gibi akıllara ve yüreklere kazınan bazı eserlerini hatırladığımızda onun Türkiye protest müzik tarihindeki yerini daha iyi anlamış oluruz.
RUHİ SU MÜZİĞİ NEDEN DEVRİMCİYDİ ?
Protest ya da devrimci müzik açısından bir eserin içerik-söylem olarak devrimci nüveler taşıması kadar teknik, yani biçimsel olarak yeni, özgün ve güçlü bir yapıya sahip olması da önemlidir. İçerik olarak devrimci söylemi öne çıkaran Ruhi Su, biçim olarak da opera tekniği ile o güne kadar halk müziği dünyasında pek tercih edilmeyen bir tarzı ortaya koymuştur. Bu anlamıyla 1950 ve 60’lar gibi erken bir dönemde denenmemiş, o dönem için devrimci sayılabilecek bir biçimsel arayış içerisine girmiştir. Söylem olarak da toplumdan yana, özgürlük, eşitlik ve hak temelli bir muhalif dil geliştirmiştir. Bütün bunları politik yaşamındaki pratiğe de yansıtarak ülkenin önemli aydın-sanatçılarından birisi olmuştur.
Ruhi Su’nun aydın-sanatçı tavrı kadar eğitimci, derlemeci, sosyal bilimci yönü de son derece güçlüdür. Albümlerinin her birini büyük bir titizlikle çoğunlukla belirli bir bağlamda bir kompozisyon dahilinde hazırlamıştır. Ruhi Su kasetlerine bir oratoryo havası hakimdir. Türkülerdeki olağanüstü yorumunu okuduğu şiirlere de yansıtır. Ruhi Su birkaç tane türkü bulayım da onu bir kasette yorumlayayım kaygısıyla hareket etmemiştir. Bir derdi vardır Ruhi Su’nun. Hem halk kültürünün beslendiği kaynaklara yoğunlaşır. Oradaki ilerici nüveleri canlı tutmaya çalışır. Öte yandan bu gelenekselliği daha güçlü kılmak için sanatsal kaygılara yönelir. Bu sanatsal kaygı onu zaman zaman uzlaşmaz bir tavır içerisine de sokmuş yeri gelmiş öğrencisi Sadık Gürbüz’ü şan tekniği ile okuması için zorlamış, yeri gelmiş Ahmet Kaya’yı saz çalışı nedeniyle şakayla karışık azarlamış yeri gelmiş Aşık Veysel için “Veyselin sanat tutumu ya da söyleşisiyle ancak bir gelenek sürdürülebilir fakat onunla hiçbir yere gidilemez” diyerek yeni ve ilerici bir müzik kültüründe ısrarcı olmuştur. (Ruhi Su’nun bu tavrını ve tarzını farklı biçimlerde eleştirenler de vardır. Belki başka bir yazı ile bu konuda verimli bir tartışma başlatılabilir)
Ruhi Su için çok şey yazılabilir, söylenebilir. Ancak onu kısaca tanımlamak gibi riski de göze alırsak diyebiliriz ki; Ruhi Su bir dönemin devrimci ruhunun sese kesmiş haliydi.
Onun için hoş sedalar bırakıp gitti demek yeterli olmaz.
Ezgili yüreğinden süzülen yüzlerce değerli eser bıraktı bizlere.
Derin, içten, avaz avaz bir yankı bıraktı protest müzik ve halk müziği geleneğine.
Ruhi Su’nun sesi Türkiye’nin müzik evreninde yankılanmaya devam ediyor. 1943-45 yılları arasında program yaptığı Ankara Radyo’sundaki o meşhur anonsa gönderme yapacak olursak; bu günlerde de dünyada bir yerlerde
“Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor”
Fikret Kızılok: Anadolu Pop’un naif ve aykırı sesi
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***