Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kesin kazanacakları yönünde bakan altı masanın liderleri, yaşadıkları yenilginin ardından dağıldı. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener, parti liderliğini bırakmak zorunda kaldı. Şimdi de CHP listelerinden Meclis’e giren Gelecek Partili vekillerin ve masa krizi çıkaran Akşener’in partisi İYİ Parti’den vekillerin, seçimde mücadele ettikleri AKP’ye geçmesi bekleniyor.
Mayıs 2023’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden, 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlere uzanan ve bugün muhalefet cephesinde yaşanan vekil transferi tartışmalarını mercek altına alan gazeteci Yavuz Baydar, “Olan oldu. Devlet bir yana, halk bir yana. Erdoğan ‘asla olmaz’ dediği unvana kavuştu, ‘Ankaralılaştı’ ve devlet ittifakı içinde hakim güçlerden biri. Böyle de sürdürecek” dedi. Muhalefet cephesindeki durumu “hazin” olarak özetleyen Baydar, “Mayıs 2023 seçimleri ardından bu partilerin ve liderlerinin foyası gün gibi ortaya çıktı. 31 Mart’ın izi kalmadı” yorumunu yaptı.
“Her hal-u karda, DEM hariç, seçmen tabanını bir kenara itmiş, onun yerine devlet etrafında kenetlenmiş bir partiler yelpazesiyle karşı karşıyayız” diyen Baydar, “Siyaset rakamlara indirgendi. ‘Beka’ için AKP-MHP ittifakının anayasal süreç ve devamlılık için 46 sandalyeye ihtiyacı var. İYİP ve Saadet/GP toplamı 52 sandalye, ayrıca 9 milletvekili de bağımsız pozisyonda. Türk ve İslam damgalı, para destekli sentez işte budur: Su bu kanaldan akacaktır. Türkiye belki de ebediyen milliyetçi-dinci sağa teslim ve bunda CHP’nin de rızası var” ifadelerini kullandı.
Yavuz Baydar’ın Le Clup de Mediapart‘ya yer alan yazısı şöyle:
“Yarın — yani 14 Ağustos — ilk kez cumhurbaşkanı seçilerek yola devamının 10’uncu yıldönümü.
Hafızanızı çalıştırmadan bugünü anlayamazsınız. Muhalefetin şaşkalozluğu altında geçen seçimlerde Erdoğan % 51.7 ile galip çıkmıştı. Başbakandı. Anayasa’ya göre mazbatasını alın caya kadar hem başbakanlıktan hem de AKP başkanlığından çekilmesi gerekiyordu. Çekilmedi. O sıralarda birkaç cesur haberci bunu sormaya cesaret etti. Aldıkları cevap “gidin işinize” oldu. Robotlaşmış CHP mevzuyu AYM’ye götürdü ve red cevabı da gecikmedi.
Aradan geçen on yıl, siyasi aktörlerin derdinin demokrasi değil, kör bir iktidar ve menfaat kavgasından ibaret olduğunun ibretlik resmidir. Tarihe geçen bir kollektif aymazlık örneği.
Şimdi kaybolan bir geleceğin dramını yaşamaktayız. Türkiye toplumunu derin mutsuzluğa sürükleyen sürecin iki baş sorumlusu, AKP kurucuları ve CHP, mevcut çaresizliğin aktörleri. İlk kategori ya sessiz ya da mırıldanmakla meşgul. Abdullah Gül pasif. Bülent Arınç, Can Atalay için Kurtulmuş’a arzuhal yazmakla meşgul. Hüseyin Çelik, biraz daha farkında, devletin MHP kadroları tarafından ele geçirildiğini hayli rötarlı biçimde, yani iş işten geçtikten sonra ahaliye duyurmakta. Mustafa Yeneroğlu “biz neler ettik” diye feryat figan. Şamil Tayyar, itlaf yasası ardından gelen sadist icraatlara karşı dilekçeler yazmakta. Falan filan.
Ama olan oldu. Devlet bir yana, halk bir yana. Erdoğan “asla olmaz” dediği unvana kavuştu, “Ankaralılaştı” ve devlet ittifakı içinde hakim güçlerden biri. Böyle de sürdürecek.
“Muhalefet” cenahında durum, hafif bir tabirle, hazin. Mayıs 2023 seçimleri ardından bu partilerin ve liderlerinin foyası gün gibi ortaya çıktı. 31 Mart’ın izi kalmadı.
Altılı Masa adı altında kurulmuş olan hayal sahnesinin şekillenmesi, masa etrafındaki “sohbet seansları” ve fiyaskosu bir buçuk yıl sürmüştü. Seçmen hezimetin şokunu yaşarken, CHP’nin ulufe gibi dağıttığı milletvekili sandalyeleri sağcı partiler arasında —balıkçının dağıttığı balıklara atlayan kediler misali— kapışılmış, kapan gözden kaybolmuş, bir müddet sonra sanki bir skandal yaşanmamış gibi hepsi gayet memnun tezahür etmişti.
Oynanan oyun anlaşılmadı ve anlatılmadı. Bir kesim deyeni hayal oyunlarına yatay geçiş yaptı: Erken seçim. Öfkeden burnundan soluyan, kendisini feci şekilde kandırılmış hisseden halkı, hem de kendilerini oyalayıp durmaktalar bu iki kelime ile. Kararsız oranı % 30 civarında. Buradan 2-3 puan dışında muhalefete kayan oy yok.
‘SEÇMEN AYNADA ÇÜRÜME RESMİ GÖRÜYOR’
Altılı Masa masalının yenilgisi bir buçuk yıl sürmüştü. Şimdi foyasının ortaya çıkışı da bir buçuk yıla yakın süre ardından, karşımızda. Mutsuz seçmen Mayıs seçiminin aynasında kendisini, iradesini görmek istemişti, şimdi o sırları dökülmüş aynada bir çürüme resmi görüyor. Kokuşmuş bir siyaset zevatı.
İyi Parti tam anlamıyla iktidar yağmasına açık halde. Sahipsiz. Yakın bir zamanda en az üç milletvekilinin AKP’ye iştirakı bekleniyor; fazlası da gelebilir, şaşırtıcı olmayan bir şekilde. Son günlerde eski lider Akşener’in Saray ile ilişkileri konusunda çıkan duman da koyulaşmakta. Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın “dinlemeye kapalı bir mekanda bana ‘biz bu adamı seçiyoruz’ dedi” lafı, dönen dolaplar konusunda pek çok şeyi anlatıyor.
Diğer tarafta Gelecek Partisi’nin lideriyle veya parçalar halinde AKP’ye iltihakı da – her ne kadar yalanlansa da – yakın. 10 kişilik gruptan yakında kimse kalmayabilir.
CHP’nin ebedi ve ezeli “kuyruğunu kovalayan kedi” süreci de beklendiği gibi hız kazanmış durumda. Bu parti aslında en trajikomik olanı. Yönetime yerleşmiş olan Özel ve yakın arkadaşları bir yanda, IBB Başkanı İmamoğlu öte yanda, kendilerini her nasılsa “müstakbel zafere” inandırmış durumdalar.
Bu cenaha hakim olan özgüven öyle aşırı dozda ki, Özel ve Yavaş’ı sorunlarla cebelleşen Türkiye’nin sınırlarını aşıp Paris’te “side show” mutluluğuna sürükledi. Sanılır ki seçimleri şimdiden kazandılar ve kutlamaktalar.
‘İMAMOĞLU KENDİNİ HALEF İLAN ETMEKLE MEŞGUL’
Diğer yanda İmamoğlu da oluşturduğu PR ve medya taburlarıyla şimdiden halefini ilan etmekle meşgul. O da Paris harcamaları konusunda Reis’in lakayıtlığını kopyalıyor. Adalar’da seçmenini kaybetmiş, oralı olmamakta ısrarlı.
Kısacası bu üçlüye bir “herşey tamam” halleri sinmiş durumda. Doğmayan çocuğa don biçildi. Ve bu, düzgün mesleki icraat yerine CHP etrafına isithdam edilerek yandaş olarak konumlandırılmış PR ekipleri tarafından pazarlanmakta.
Paris bir nevi turistik gezi olarak sırıtıyor. Sahte bir zafer havası. CHP yönetiminden kimsenin dünyadaki çalkantıyı, Avrupa ve ABD’deki sol-aşırı sağ geriliminin sebeplerini, kendilerinin küresel demokrasi kavgasındaki yerinin ne olduğunu düşündüklerini sanmıyorum. Böyle bir işaret, bu tip ciddiyet namevcut.
Ama Özel ve İmamoğlu’nun sözlerine bakılırsa, “devleti her şeyle ilgili bilgilendirme” misyonu, partinin kendisini içerde seçmen değil devlet bürokrasisine iyice yasladığının göstergesi.
‘DEVLETLE SARMAŞ DOLAŞLAR’
Öyle de oldu: “Devlet”le sarmaş dolaşlar, ama kamuya ön haber dahi vermeden birdenbire Paris’te zuhur ettiler. O kadar rahatlar yani. Seçmen çantada keklik illüzyonu mu, yoksa “yakında biz de milli koalisyona girer, Saray’la iş tutarız” hesabı mı? Belki ikisi birden.
Mayıs seçiminden hemen önce FTP sitesine verdiğim “Kim kazanırsa kazansın Türkiye’ye tsunami geliyor” başlıklı mülakatta naçizane şuna dikkat çekmiştim:
“Ortada toplumu çürüten bir kültür var. Bu çürük düzene bakıldığında, çürümeden sadece İslamcıların değil, diğer pek çok kesimin de nemalandığı gayet açık. Çürüme bağımlılık yaratmış durumda Türkiye’de; bu onyıllardır böyle.
Erdoğan giderse, kadrolaştırdığı kesimlerle çevresine üşüşmüş asalakların devri son bulacak. Ona destek veren maceraperest, agressif aşırı milliyetçi kanadın da kopması anlamına gelecek. Sadece Erdoğan gidiyor olmayacak, bu çürük sistemden beslenip semiren büyük bir kütlenin de gitmesi gerekecek .
“Gidecek” diyenlerin kendisini kandırdığı ve çevreyi yanılttığı kanaatindeyim. Çünkü bu bir geniş cephe savaşını işaret ediyor. Dolayısıyla bu seçim sonucuna seçmenden daha da çok bürokrasi ve onu kuşatan kesimler etki edecek veya karşıtları.”
Şimdi umarım daha net anlaşılıyor ki, İslamcı ve seküler, baskın oligark yapı vergisizlik, kayıtdışı ve karapara ağırlıklı talan düzeninin devamı için Erdoğan’ı güvenlikçi bürokrasi ve kanun-kural tanımaz çete yapılarıyla uzlaşma halinde derin Ankara’ya çekti. Düzenin devamı türlü katakullillerle sağlanmış durumda.
Muhalif gözler Erdoğan’ın üzerinde, ama Mayıs 2023 sonrasında yaşanmakta olan, 31 Mart rüzgarını da bastıran dikey kriz, kontrol dışılık ve resmi sadizm dönemi, Erdoğan’ı da merkezkaç etki altına aldı. Ekonomik krizden kaynaklanan bir yönetim kaosu söz konusu. Enflasyon zirvede, işsizlik artıyor ve en önemlisi, ekonomide küçülme kapıda. Mahfi Eğilmez’in tespitiyle “ekonomi stagflasyona gidiyor”.
‘AKP’NİN ERİMESİ ERDOĞAN’IN ZAYIFLADIĞI ANLAMINA GELMİYOR’
Öte yandan son anketlere göre AKP’nin hızla eridiğini açık, ama bu Erdoğan’ın da zayıfladığı anlamına gelmiyor. Özal veya Demirel örnekleri yanlış. Fark şu: 2017 referandumu sonrası kurulan sistem ve 15 Temmuz sonrası OHAL desteğiyle yerleşen kuvvetler birliği ve aşırı merkeziyetçi yapı Erdoğan’a partiyi gözden çıkarma imkanı tanıyor. O artık güçlü bir güvenlik devletinin lideri. Bu niteliği, CHP’nin meclise taşıdığı Türk-İslam sentezcisi ideolojik akrabaları için güçlü bir çekim alanı. Trump seçimi kazanırsa manyetik güç çok daha fazla artacak.
Her hal-u karda, DEM hariç, seçmen tabanını bir kenara itmiş, onun yerine devlet etrafında kenetlenmiş bir partiler yelpazesiyle karşı karşıyayız. Bunun demokrasiyle alakasının olmadığı, sadece yanılsama ürettiği açık.
Bu aşamada siyaset rakamlara indirgendi. “Beka” için AKP-MHP ittifakının anayasal süreç ve devamlılık için 46 sandalyeye ihtiyacı var. İYİP ve Saadet/GP toplamı 52 sandalye, ayrıca 9 milletvekili de bağımsız pozisyonda.
Türk ve İslam damgalı, para destekli sentez işte budur: Su bu kanaldan akacaktır. Türkiye belki de ebediyen milliyetçi-dinci sağa teslim ve bunda CHP’nin de rızası var.
Dolayısıyla erken seçim Erdoğan üzerinde bir baskı unsuru değil, bir havuç-sopa özelliği taşıyor. 2028’e daha çok zaman var. Siyaset esnafımızın manevralarını izlemeye devam.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***