Aran’ın AA’ya verdiği söyleşiden satıbaşları şöyle:
- Yılın ilk altı ayında öncelik fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmek olduğu için Türkiye’de çok ciddi bir parasal sıkılaşmaya gidildi, şu anda da sıkılaşma adımlarının sonuçları görülüyor. Şu andaki tablo para politikasında sonuç alırken ve fiyat istikrarı sağlanırken aslında diğer tarafta ne ile karşılaşacaklarını, yapılanların ne pahasına yapıldığını gösteriyor. Amacımız fiyat istikrarını sağlamaksa, enflasyonu düşürmekse bunun bedelini de ödeyeceğiz.
- Bu yıl ekonomik büyümenin yüzde 3,5 civarında oluşmasını bekliyorum. Dolayısıyla ekonomi soğudu. Aslında aynı mekanizma ekonomi çok sıcakken de geçerliydi. Daha önceki ekonomi politikasını düşünün; enflasyonist baskıların arttığı bir ortamda yüzde 8-10 civarındaki faiz oranları ile uzun vadeli yatırım kredileri verdik. Tüm şirketlerin para kazandığı bir dönem oldu. Ucuz bir şekilde ve döviz rezervimiz yokken bunu yaptığımızda da bir bedel ödeyeceğimizi bilmeliydik.
- Hem içeride tasarrufumuz yeterli değilken hem dışarıdan kaynağa ihtiyacımız varken, faiz indirdiğimizde herkesin çılgınca parasını değer kaybetmeyecek alanlara yatırma telaşına gireceğini, bunun da enflasyonu kontrolden çıkaracağını biliyorduk. Şimdi de ‘Enflasyonla mücadele edeceğiz, kontrol altına alacağız‘ dediğimizde büyümede, istihdamda, üretimde, ihracatta sorunlar yaşayacağımızı bilmemiz gerekiyor.
- Maalesef hayatta gerçek ve kalıcı başarı her zaman çok boyutlu optimizasyon problemlerini çözebilmekle mümkün, tek yönlü maksimizasyonla ise ancak bedelini ödemek şartıyla geçici başarılar elde edebilirsiniz.
- Enflasyon kontrol altına alınıp fiyat istikrarı sağlandıktan sonra ekonomi dengeye ulaşacak. Rahatlamanın ancak 2026’da görülmesini bekliyorum. Fiyat istikrarı sağlanırken ve bunun için bir bedel öderken mutlaka sorunlarımızı çok boyutlu ele almalı, üretime ve ihracata dayalı ekonomi modeli yaklaşımımıza zarar verecek aşırılıklardan kaçınmalıyız. Ancak bu şekilde tekrar normale dönebiliriz.
- Umarım hem reel sektörü korumayı hem kredilerdeki kısıtlamaları kaldırmayı ve bankaların üzerindeki zorunlu karşılık baskısını azaltmayı hem de Merkez Bankası rezervlerini cari açığı rahatlıkla finanse edebilecek noktaya getirmeyi, fiyat istikrarıyla birlikte eş zamanlı sağlayabiliriz.
- Yüzde 5 oranında alışık olduğumuz yıllık ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken de bir daha cari açık vermemek için mutlaka uzun vadeli yapısal dönüşümlere, projelere ve ciddi reformlara ihtiyacımız var, bu tür projeleri konuşmalıyız ancak o zaman istihdam kaybının önüne geçer, işsizlik oranını yüzde 10’un altında tutabiliriz. Bunun için de önümüzdeki 1,5 yılı nasıl idare edebileceğimize iyi bakmamız, 2026’dan sonra neler yapacağımızı konuşmamız gerekiyor.”
‘Politika faizi 2025 sonuna kadar yüzde 25’e inebilir’
Sıkılaşmada henüz kredilerin büyümesindeki sınırın gevşemesini beklemiyoruz. Bankalar bu süreci yönetebilir. Ekim ayı Para Politikası Kurulu toplantısında Merkez Bankası’nın bir aksiyon almayacağını, sadece sözlü ve yazılı yönlendirmeyle izleyen dönemde faiz indirimlerine başlayabileceğinin sinyalini vereceğini sanıyorum. Yıllık enflasyonun ve enflasyon eğiliminin politika faizi seviyesinin altında kalıcı olarak şekilleneceğinin net olarak görülmesiyle birlikte kasım ayından itibaren 250 baz puan seviyesinde faiz indirimleri için fırsat oluşacağı ve bu yılın sonunda politika faizinin yüzde 45’e, önümüzdeki yılın sonunda da yüzde 25’e indirilebileceği kanaatindeyim.
- Bu Türkiye’de enflasyonun kontrol altına alınması, sistemin işleyişi ve reel sektör üzerindeki yükün hafiflemesi gibi unsurlarla birleştiğinde 2026’ya umutla bakmamızı sağlar. Enflasyonun da 2025 sonunda yüzde 20 civarına düşebileceğini öngörüyoruz. Bu, bizim için pek çok dengenin sağlanması açısından önemli. Bu yolculuk, Orta Vadeli Program (OVP) ve maliye politikasıyla destekleniyor. Türkiye’nin de sanırım bunu başarmaktan başka çaresi yok.
‘Aylık enflasyon yüzde 1’lere indiğinde hanehalkı güven hisseder’
- Hanehalkı baz etkisi devreden çıkıp da aylık enflasyon yüzde 1’ler seviyesine indiğinde ancak güven hisseder. O nedenle aylık enflasyonun gerçek manada yüzde 1’li seviyelere, hatta yüzde 1’in altına inmesi gerek.
- 2024 sonunda Türkiye’nin büyüme oranını yüzde 3,5, cari açığını 30 milyar dolar, işsizlik oranının yüzde 9-10 aralığında olmasını, TL’nin de yılı reel bazda değerlenmeyle kapatmasını öngörüyorum.
- Kredi kartları tarafında çok net bir şekilde donuk ve sorunlu alacak oranları arttı, kart sahibi zaten para harcayamaz, sadece borç öder hale geldi. Sistemdeki kredi kartları ile harcama kapasitesi, aslında kart sahibi harcayamadığı için düşüyor.
- Kredi kartlarında bu yüzden artık yapılabilecek taksit tutarını da harcamayı da muhtemelen limitlerin dolu ve sorunlu olma hali belirleyecek. Dolayısıyla bence kredi kartlarında yeni bir düzenleme gereği kalmadı. Çünkü sistem zaten kendi kendini düzeltme noktasına geldi. O nedenle artık düzenleme noktasını geçtik diye düşünüyorum. Olan oldu ve sonuçlarını görmeye başladık.”
- Bireysel krediler tarafındaki bozulma bir süre daha devam edecek. Ticari krediler ise daha kontrollü gidiyor. Orada yavaş olan artış ivmesi 2025’de hızlanabilecek.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***