NECİP F. BAHADIR | YORUM
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ahlat programı ne çok habere ve yazıya konu oldu. Oysa bütün mesele Malazgirt Savaşı’nın yıldönümünü anmaktı. Erdoğan, eskiden hep dört ayağının üzerine düşerdi. Şanslı görünür, bahtının yaver gittiği söylenirdi. Aleyhine olacağı düşünülen olaylar bile lehine sonuç verirdi. Şimdi düz yolda yürümekte zorlanıyor, ayakları birbirine dolanıyor. Ahlat’tan yansıyan görüntüler bunun kanıtı.
Yine geçmişte olsaydı, CHP’li Tuncay Özkan’ın ‘Seni züppe seni!’ çıkışı Erdoğan’a yarar, muhafazakar kitle konsolide olurdu. Bugün bırakın geniş sağ kütleyi, tabanı dahi ‘safları sıklaştıracak’ durumda değil. Siyasi tarih böyle bir çözülmeyi çok az kaydetti. Batan gemiye kim binmek ister? Perestleri ve müminleri dışında tabii. Bu arada Özkan’ın sivri mesajı Erdoğan’a değil, Kılıçdaroğlu’naydı.
Hayır, bugün Erdoğan’ı yazmak için oturmadım bilgisayarın başına. O kendisini yazdırmadan duramıyor fakat ben biricik ortağı Devlet Bahçeli’nin acınası, ‘hazin haline’ dikkat çekeceğim. Bir siyasetçinin çöküşünü anlatan iki fotoğraf karesini yorumlayacağım. Bahçeli, bir ‘büyük lider’ değil elbette ama yakın siyasi tarihe damga vuran bir siyasetçi olduğu muhakkak.
Son 25 yılın bütün siyasi gelişmelerinde parmağı var. Tüm siyasi krizlerin, politik sorunların ‘suç ortağı’… Siyasi tarih kendisinden ‘Bay kriz’ diye söz etse yeri. Nerede bir kriz var, Bahçeli orada. Ekonomik, siyasi buhranların bir parçası. İktidarın bir cüzü olduğu koalisyonlarda da, muhalefet yıllarında da ‘krizin babası’ olmayı başardı.
Bahçeli, bugünkü tablonun mimarlarından!
Bugün ülkede yaşanan sözgelimi ‘adaletsizliklerin’ altında Erdoğan’ın imzası bulunsa da Bahçeli’nin sorumluluğu kesinlikle Erdoğan’dan az değil. İçişleri ve Adalet Bakanlığı’ndaki ‘zulmün figüranı’ bürokratlar ağırlıklı olarak MHP kökenli. Arkalarını tamamen MHP’ye dayamış durumdalar. Hem de AKP’yi rahatsız edecek şekilde…
Devlet Bahçeli, ‘Kudüs Davamız’ diye bir kitap yazmış. Kitabın kapağında adı olduğuna bakmayın, ‘doktora tezini’ yazamayan bir başkasına yazdıran birinin kitap ebadında yazı yazabilmesi mümkün değil. Oradan, buradan derleme olmalı. Danışmanlarının hazırladığı metinlere imza atmak bir siyasetçiyi yazar yapmaz. Erdoğan’ın kitapları da farklı değil. Kitap yazmak için önce okumak lazım. Her ikisi de kitaba en uzak isim. Ama konumuz bu değil.
Kitap haberini okuyunca şu soruyu sormadan yapamadım; Bahçeli 30 yıldır genel başkanlık koltuğunda oturuyor. ‘Davamız’ dediği Kudüs’e bir kerecik ayak bastı mı acaba? Ben hatırlamıyorum. Google’a müracaat ettim ama oradan da olumlu cevap alamadım. Hangi dava bu kadar uzaktan benimsenir veya sevilir. Hiç değilse kitabı yazmadan Kudüs’e ayak bassaydı. Kudüs, Gazze gibi Kaf Dağı’nın arkasında değil. Ulaşımı çok kolay.
‘O saat’ olayından sonra Erdoğan ile Bahçeli’nin birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklarını merak ediyordum.
Bir siyasetçinin çöküşü!
Ne bakması? Şeyh mürid gibiler maşaallah. Bahçeli’nin ikili ilişkilerinde ne kadar nazik ve zarif olduğunu herkes bilir. Hakkınızda en ağır lafları ederken karşılaşsanız nezaketinden ödün vermez, önünü ilikler, elinizi sıkar, hal hatır sorar. Kılıçdaroğlu’nun danışmalarına, “Bu Bahçeli nasıl adam? Konuşurken başka, el sıkarken başka…” diye şaşkınlığını dile getirdiğini duymuşluğum var.
Ama nezaket de bir yere kadar… Erdoğan’la sahnede iki büklüm vaziyette, elini öpmek için eğilmesi bir siyasetçinin çöküşünden başka bir anlam ifade etmez. İlk gördüğümde ‘foto montaj’ olduğunu düşündüm, inanamadım. Bekledim yalanlanmadı. Her iki siyasetçiyi uğurlarken tarihe not düşmek istedim.
Evet uğurlarken… Her ikisi de siyasi hayatlarının ‘uzatma dakikalarını’ yaşıyor. Maç bitmek üzere… Düdük hakemde. Halkta yani.
O görüntünün kaybolup gitmesine gönlüm razı olmadı. Erdoğan ile Bahçeli iki ayrı partinin lideri… Liderler arasında elbette nezaket sınırları içinde sıcak ilişkiler kurulabilir. Erdoğan, Bahçeli’nin ilişkileri nezaket sınırlarını çoktan aşmış.
Erdoğan şeyh, Bahçeli mürid sanki…
Kendinden küçük birinin elini öpmek için iki büklüm olmak ne demek yahu? Yakışır mı bir siyasetçiye? Tamam, parti tabanında ‘lider kutsaldır’ sorgulanmaz ama tarih ve kader hem sorgular, hem yargılar. Bahçeli kim ki! Alparslan Türkeş ölümünden sonra milliyetçi siyasette ne kadar eleştirilere konu oldu.
MHP bu görüntüyü içine sindiremez!
‘17 – 25 Aralık saatini’ depodan çıkartıp, odana geri getirteceksin sonra da ilk buluşmada yaşına başına aldırmadan öpmek için eline sarılacaksın. Hangi sebep, hangi saik bunu normal görür? Bu ne saygı, ne de sevgi ile izah edilir? MHP tabanının da bu görüntüyü içine sindirebileceği kanaatinde değilim. Şu an ses vermese de günü geldiğinde ‘en ihlaslı partili’ bile konuşmasını bilir. ‘Acaba’ diyorum yaşı nedeniyle hareketlerini kontrol etmekte zorlanıyor mu Bahçeli? Bilinçsiz bir davranış mı o görüntü?
Olabilir… Zamana karşı kim direnebilmiş. O zaman o koltukta ne işi var? Evinin yolunu tutmalı değil mi?
Bitmedi, bir fotoğraf daha var Ahlat’tan… Başrolde yine Bahçeli… Cumhur İttifakı’nın bileşenleri sahnede fotoğraf çektirirken Bahçeli’nin kimin elini havaya kaldırdığını biliyor musunuz? HÜDA PAR’ın Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun…
Vay vay vay…
Her ne kadar aynı ittifakın bir üyesi de olsalar siyasi hassasiyetleri icabı MHP ile HÜDA PAR arasında uçurumun bulunduğu herkes bilir. Bu gibi programlarda fotoğraf verilirken sıradan bir vatandaş bile sağında solunda kimin olduğuna dikkat eder. Ve pozisyonunu ona göre alır. MHP ile HÜDA PAR, Bahçeli ile Yapıcıoğlu el ele…
Bu görüntü kolay unutulur mu?
Bir siyasetçi ancak bu kadar düşer… Bu bir siyasetçinin çöküşüdür. Ve de bitişidir. Bahçeli genç değil, 80’ine merdiven dayamış biri. Yarını yok. Bir başka fotoğraf veya hareketle toparlama fırsatı yok. Telafi şansı sıfır. Bir siyasetçinin finali bu.
Ahlat sen neymişsin bee…
Bahçeli’ye ne hallere düşürdün? Ankara’da olsaydı Bahçeli bu kadar açık yakalanmazdı. Ahlat bütün düşkünlüğünü açığa çıkardı, ehline malum hallerini ülkeye deşifre etti. Bahçeli’nin hayatını yazanlar sondan, bu iki görüntüyle başlamalı anlatmaya…
Düşünüyorum da, partisinin ‘kutsal lider’ gördüğü Bahçeli’yi maskaraya çeviren Erdoğan mı yoksa tarih ve kader mi?
Kader ve tarih elbette.
O kadar çok ‘suç ve günahın ortağı’ oldu ki kaderden başka türlü muamele beklenebilir miydi?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***