Gazeteci Fatih Altaylı, 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında İstanbul’da bulunan ve Boğaziçi Köprüsü’nde yaşanan olaylarda yaralanıp gazilik ünvanı alan, kendisini de mektupta “Sade bir vatandaş” olarak tanımlayan bir vatandaştan aldığı mektubu paylaştı.
Vatandaş, bu mektupta darbe girişiminden yaşadığı zorlukları ve haksızlıkları anlatırken, İstanbul’da o gece anayasal düzeni korumak için mücadele ettiğini ve bu süreçte ciddi sağlık sorunları yaşadığını belirtiyor. Ayrıca, gazilik unvanının siyasallaştırılmasından ve bu süreçte yaşanan bürokratik zorluklardan duyduğu rahatsızlığı da ifade ediyor.
“Fatih Bey merhabalar nasılsınız,
Ben Ö.Ş. 29 yaşındayım.
3 senedir Ankara’da yaşıyorum.
15 Temmuz darbe girişiminde sade bir vatandaş olarak bir terör örgütünün devlete karşı yaptığı iddia edilen kalkışmanın karşısında durdum ne o gün ne de bugün herhangi bir siyasi parti üyesi veya tarikat cemaat mensubu değilim.
O gün kimse için değil kendim için çıktım. Anayasal düzeni korumak ve yaşadığım ülkenin yaşanılabilir halde kalması için bu kalkışmanın karşısında durdum. Kaderimi CIA destekli kurulan bir oluşumun veya herhangi bir tarikat cemaat zırvalarının eline bırakmamak için.
Ne o gün ne de bu gün olaylara karşı tutumum değişmedi objektif olarak her hangi bir şeyden taraf değil her zaman sadece cebimde gururla taşıdığım Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kimliğinden taraf oldum.
İstanbul Boğaz köprüsünde sol kolumdan 3 kurşunla vurularak gazilik unvanı aldım. Yaralandığım günün 2.günü dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman tedavi gördüğüm İstanbul Koşuyolu Medipol Hastanesinde ziyaretime geldi.
BU MİLLETE AYNI ACIYI BİR DAHA YAŞATMAYIN
Kendisi “Yaptığınız şey çok önemli devlet ve millet için canınızı ortaya koydunuz bizden ne istersiniz sizin için hemen yapalım hakkınızı ödemek mümkün değil” dediğinde kendisine tek istediğim aynı şeyi tekrarlayıp bu millete bedel ödettirmeyin giden canlarımız boşa olmasın dedim nasıl yani diye sorduğunda “Balyoz ve Ergenekon gibi kumpas davalarıyla yaptıkları gibi devletin kadrolarını boşaltıp yerine başka cemaatleri doldurup bu millete yine aynı acıyı yaşatmayın” dedim. “Hiç merak etme söz veriyorum” dedi. O esnada kendisine eşlik eden heyet de bu duruma şahittir.
Ben bunları söylerken babam ertesi gün olmam gereken ameliyatla alakalı hastanenin muhasebe birimiyle görüşüyor, tam net rakamı hatırlamamakla birlikte aklımda kaldığı kadarıyla 40.000 $’ın üzerinde ameliyat masrafını ödeyebilmemiz için nasıl bir kolaylık yapabilirsiniz diye pazarlık yapıyordu. Tedavim için her ne şart sunarlarsa tereddüt etmeden imza atacak durumda bile, onlar yüzünden yaralanmış sağlığım elimden gitmiş ama devletime zarar gelmemiş düşüncesinde iken bizden ne istersin dediğinde tek isteğimin bu milleti bir daha aynı duruma düşürmeyin demek olmuş, aldığım kararın sorumluluğunu, masrafını sonuçlarını göze almış durumdaydım.
Herhangi bir şekilde hastane masrafı ödememize bir şeylere imza atmamıza gerek kalmadan 1 kaç gün içerisinde hastanelere ücret almamaları konusunda bilgiler verildi ve ödeme yapmadık.
Bugüne kadar 4 ameliyat oldum.
Birinci ameliyatımda sol kolumdaki humerus kemiği parçalanmış ve kolumun dış kısmına omuzdan dirseğe kadar parçalanan kemiğin yerine fixator konulmuş ameliyatın üzerinden 3 ay kadar geçmiş ve herhangi bir şekilde durumum iyiye gitmemiş olduğu için tedavide 2. Aşamaya geçildi. Fixator çıkartıldı 2 ay kadar sonrasında 2. ameliyatım yapılmak üzere yine Koşuyolu Medipol hastanesinde, 39 Çevik Kuvvette görev yapan polis memuru 7 sivil vatandaşımızın hayatını kaybettiği 238 vatandaşımızın yaralandığı o kara günün sabahı 10 Aralık 2016 Saat 08.30 gibi tekrar ameliyata alındım.
Sol bacağımdan fibula kemiği alınarak kolumda parçalanan kemiğin yerine konuldu platinlerle desteklendi sabah 08.30 gibi girdiğim ameliyat için doktorumun öngördüğü ameliyat süresi saat 15:00’e kadardı. Fakat düşündüğünden daha zor geçen bu ameliyat bu terör saldırısı yapılana kadar devam etmiş yaklaşık 14 saat sürmüş. Uyandırılıp odaya çıkartıldığımda TV’de Son dakika olarak terör saldırısı haberi geçiyor göz ucuyla görüyordum.
Birkaç gün aradan geçtikten sonra daha sağlıklı düşünebildiğimde geçirdiğim son 6 ayı gözümün önüne getiriyor ve sonuçta şu kanıya varıyordum, yine ölüyoruz yine yaralanıyor yine acılar çekiyoruz.
Öyle ise 15 Temmuz 2016’da hiçbir şey değişmeyecekti mademki biz neden öldük, neden yaralandık, kurşunlara siper ettik kendimizi…”
Yazının tamamını okumak için tıklayın.