Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü için derlediği verilere göre, Türkiye nüfus büyüklüğüne göre sıralamada 194 ülke arasında 18’inci. 2023 yılında Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişiye ulaştı.
Çocuk ve genç nüfus oranında dünyanın gerisinde kalan Türkiye, yaşlı nüfus oranında dünya ortalamasını aşmış durumda.
2023 yılında dünyada çocuk nüfus oranı yüzde 29,8 olurken, Türkiye’de bu oran yüzde 26 oldu. Genç nüfusun oranıysa dünyada yüzde 15,5 iken Türkiye’de yüzde 15,1’de kaldı. Dünya ortalaması yüzde 10 olan yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranıysa, 2023 yılında Türkiye’de yüzde 10,2 oldu.
Bu rakamlar Birleşmiş Milletler (BM) kriterlerine göre Türkiye’yi “çok yaşlı nüfuslu ülke” statüsüne çıkardı. BM tarafından yaşlı nüfusun oranının yüzde 8-10 arasında olduğu ülkeler “yaşlı nüfuslu”, yüzde 10’u geçtiği ülkelerse “çok yaşlı nüfuslu ülke” olarak tanımlanıyor.
“Hiç çıkmayacak mıyım dışarıya, hep evde mahkum mu kalacağım?”
Türkiye’de nüfusun hızla yaşlanmasına paralel olarak yaşlıların sağlık ve bakım hizmetleri, geçim sıkıntısı ve sosyal hayata katılım yönlerinden destek ve hizmet beklentisi de artıyor. Özellikle yoksulluk, yaşlılar arasında çok yaygın yaşanıyor. TÜİK verilerine göre yaşlı nüfusun yoksulluk oranı 2023 yılında yüzde 21,7 oldu. Bu oran 2019 yılında yüzde 14,2’ydi.
İzmir’de eşiyle beraber yaşayan 80 yaşındaki Güzel Karataş, ömrü geçim kavgası içinde sürüp giden yaşlılardan biri. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Karataş, 11 bin 500 lira emekli maaşı aldığını söyleyerek, “Böyle hayat olmaz olsun. Ben bugün dışarı çıkıp bir bardak çay içerken kara kara düşünüyorum. İki bardak çay içiyorsun, 14 lira. Hiç çıkmayacak mıyım dışarıya, hep evde mahkum mu kalacağım?” diye sordu.
Maaşının 8 bin 600 lirasının ev kirasına gittiğini söyleyen Karataş, oğlunun maddi yardımlarıyla ayakta durabildiklerini söyledi.
Yoksulluk yaşlıyı, yaşlıya bakıcı yaptı
Karataş’ın 65 yaşındaki eşiyse emekli maaşı almıyor. Geçim sıkıntısı yüzünden bir başka yaşlıya bakıcılık yapıyor. “Eşim, dayımın karısına bakıyor. Onun yemeğini hazırlıyor, banyosunu yaptırıyor, temizliğini yapıyor, aldığı para da 8 bin lira” diyen Karataş eşinin birçok sağlık sorununa rağmen çalışmak zorunda kaldığını anlattı: “Eşim şeker hapı kullanıyor, tansiyon hapı kullanıyor, diz kapaklarında kayma var. Hiç gitmesini istemiyorum. Ama mecburuz, yoksa nasıl geçineceğiz?”
Kendisi de birçok sağlık sorunu yaşayan Karataş, tüm gününü evde eşinden ayrı geçiriyor. Yalnızlıktan yakınan Karataş yaşlılığını eşiyle birlikte gezerek geçirmek istediğini ama bunun geçim sıkıntısı engeline takıldığını dile getirdi.
“Ben bütün gün yalnızım. Sabah kahvaltımı, akşam yemeğimi yaparım, bulaşığı yıkarım, evi süpürür temizlerim” diyen Karataş’ın yaşlılığı ilerledikçe en büyük korkusu ise “elden ayaktan düşmek”.
“Bu geçim şartlarıyla o zaman ölüm isterim” ifadelerini kullanan Karataş şunları söyledi: “Önce hangimizin gideceğini bilemezsin ki. Hanım gitse bana kim bakar? Belki yeri gelir, evladım bana bakmaz. Ona bir garanti veremem ki. Huzurevine gideyim desem huzurevinde sanki bana bakacaklar mı? Belki de benim aldığım maaş huzurevinde de yetmeyecek.”
“İstediğin anda hastanelerde randevu bulamıyorsun”
Karataş, sağlık hizmetlerinden de memnun olmadığını dile getirdi. Hastanelerde muayene randevusu bulamadıklarından şikayet eden Karataş, “Hastanede adam bilgisayarda kendi kafasına göre işlemleri yapıyor. Ondan sonra yazıyor hapı, ‘hadi güle güle’ diyor. Hastanelerin sadece adı hastane. Randevu bulunuyor ama üç ay, dört ay sonraya bulunuyor. İstediğin anda randevuyu bulamıyorsun. Bu ülkede bu kadar hastane yaptılar, ne oldu bu hastaneler? İnsanlar aylarca bekliyor, ölecek sonra randevusu gelecek, var mı böyle bir dünya?” ifadelerini kullandı.
Türkiye yaşlı nüfus patlamasına hazır mı?
TÜİK verilerine göre, 2080 yılında Türkiye nüfusunun dörtte birinden fazlasını (yüzde 25,6) yaşlıların oluşturacağı öngörülüyor. Türkiye’nin doğurganlık hızında en yaşlı nüfus oranına sahip kıta olan Avrupa’nın dahi gerisinde kalması da bu olasılığı güçlendiriyor. 2023 yılında Avrupa Birliği ülkelerinde doğurganlık hızı 1,54 çocuk sayısına karşılık gelirken Türkiye’de 1,51’e geriledi. Toplam doğurganlık hızı dünya ortalamasıysa 2,31 (çocuk) oldu.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ege Geriatri Derneği Başkanı ve psikolog Mevlüt Ülgen, Türkiye’nin yaşlı nüfusun artışına hazır olmadığı görüşünde. Ülgen, “Türkiye’nin sosyolojik ve demografik değişime uygun olarak hak temelli yaşlı politikalarını bir an önce hem yerelde hem merkezde yaşama geçirmesi gerekiyor. Türkiye’de yaşlılık sigorta sistemleri üzerinden bir yük olarak görülüyor” dedi.
Dört duvar arasında yaşlılık
Türkiye’de yaşlıların en ciddi sorununun derin yoksulluk olduğunu söyleyen Ülgen yaşlanmanın getirdiği diğer sorunları şöyle anlattı: “Yaşlı nüfusun bakım sorunları var, hem kurumsal bakım hem de evde sağlık ve bakım sistemleri yetersiz. Türkiye’de yaşlı nüfus hem makro hem de mikro çevre nedeniyle önemli bir izolasyon yaşıyor. Yani kamusal mekanlara ulaşım ve kent içerisinde dolaşım açısından sorunlar var. Konutlar yaşlılara uygun değil.”
TÜİK verilerine göre Türkiye’de üç ve üzeri katlı binalarda tek başına yaşayan yaşlıların yüzde 60,1’inin evinde asansör bulunmadığını örnek veren Ülgen, bu koşulların yaşlıları sosyal hayattan uzaklaşmaya ve dört duvar arasına sıkışmaya sürüklediğini söyledi.
TÜİK’in 2023 yılına ait “İstatistiklerle Yaşlılar” verilerine göre Türkiye’de en az bir yaşlı birey bulunan 6 milyon 458 bin 465 hanenin 1 milyon 669 bin 270’ini tek başına yaşayan yaşlılar oluşturuyor.
“İktidarın bakış açısı yaşlılığı bir muhtaçlık olarak görüyor”
Türkiye’de iktidarın yaşlılığa bakışının değişmesi gerektiğini vurgulayan Ülgen, “Türkiye’de geleneksel aileye, ailenin yaşlısına baktığına, saygı duyduğuna yönelik politikalar ve bakımı aileye yükleyen, aile içerisinde de bakımı kadına yükleyen bir bakış açısı var. Bu bakış açısı aynı zamanda yaşlılara yönelik hak temelli hizmetleri sosyal yardım olarak görüyor. Yaşlılığı bir muhtaçlık olarak görüyor. Bunun hızla terk edilmesi gerekiyor” dedi.
Türkiye’de devlet, muhtaç yaşlılara bakan akrabalarına evde bakım maaşı ödüyor. Evde bakım yardımının Temmuz ayı itibariyle maaşlara yapılan zamla, 7 bin 608 liradan 9 bin 077,1 liraya yükselmesi bekleniyor. Ancak bu yardımı alabilmek için ağır engelli raporu almak ve aynı çatı altında yaşamak gerekiyor. Ayrıca hanedeki kişi başına gelirin, bir aylık net asgari ücretin üçte ikisinden az olması bekleniyor. Bu koşulları sağlayanların sayısı ise çok az. Zaten TÜİK verileri de tek başına yaşayan yaşlıların sayısının giderek arttığını ortaya koyuyor.
“İzmir’deki kamu yaşlı bakım merkezlerinde 5 yıl-10 yıl sıra bekleyen insanlar var”
Türkiye’de iktidarın yaşlıların aile yanında bakılmasına yönelik bakış açısı yüzünden devlete ait huzurevlerinin kapasitesinin de çok yetersiz kaldığını söyleyen Ülgen, “Çok özel durumlar dışında İzmir’deki kamu yaşlı bakım merkezlerinde 5 yıl-10 yıl sıra bekleyen insanlar var. ‘İzmir’de yer yok’ deyip başka kentlere gönderiliyorlar. Özel bakım merkezleri ve yaşlı dinlenme evlerine baktığınız zaman ise fiyatlar oldukça yüksek. Ücretler 40-50 bin lira dolaylarına çıkıyor ki biz hala 10 bin lira emekli maaşının olduğu ülkede bu rakamları konuşuyoruz. Yaşlı bireylerin, emekli maaşıyla özel bir yaşlı bakım merkezinde kalma şansı artık yok” dedi. Ülgen Türkiye’de yaşlı bakımı alanında iş gücünün de yetersiz olduğuna dikkati çekti.
Türkiye’de yaşlıların talebinin evinde ve bulunduğu çevrede yaşamak olduğunu belirten Ülgen, bunun için devlet tarafından hak temelli bir sağlık ve bakım sistemi kurulması gerektiğini kaydetti. Ülgen, “Örneğin, bu hizmetler İngiltere’de vergilerden karşılanarak, herhangi bir sigorta sistemi olmadan, kamusal hizmet olarak sunulabiliyor. Kimi yerlerdeyse yaşlı bakım sigortası dediğimiz sistemler var. Kimi yerlerde de özel sigorta sistemleri var. Ama daha çok genel bütçeden karşılanan ve kamusal olarak örgütlenmiş bakım sistemleri dünyada oldukça etkin. Türkiye’de de bunlar tartışılması gerekiyor” dedi.