Eski Ülkü Ocakları’nın Genel Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Sinan Ateş’in 30 Aralık 2022’de Ankara’da uğradığı silahlı saldırı sonrası öldürülmesine ilişkin dava, tartışmalı geçen soruşturma sürecinin ardından Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Öğle arasından sonra devam edilen duruşmada gazeteci İsmail Saymaz sanıklar tarafından tehdit edildi.
Çok sayıda siyasetçinin takip ettiği duruşmada eski Ülkü Ocakları yöneticisi sanık Tolgahan Demirbaş’ın savunması alındı. “FETÖ iltisaklı algı operasyonu yapıldı, hepsi komplo teorisi” diyen Demirtaş suçlamaları reddederek, telefonundan bilgi kurtarıldığının yalan olduğunu, çıkan bilgilerin ise olaydan sekiz ay öncesine ait olduğunu ve olayla ilgisi olmadığını söyledi. Olcay Kılavuz’la görüştüğünü ise hatırlamadığını söyleyen Demirbaş, Sinan Ateş’in konum bilgisiyle ilgili, “Ben Mustafa Bey’e ev adresini sordum, dönüyorum dedi, dönmedi. Telefonunu yollayan Mustafa Bey değildir. Maktule ait eve, iş yerine gitmedim, görmedim. Tekrar ediyorum; bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi. Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz” dedi.
Tolgahan Demirbaş’ın ifadesinin tamamı şöyle:
“FETÖ İLTİSAKLI ALGI OPERASYONU YAPILDI”
Eski Ülkü Ocakları yöneticisi sanık Tolgahan Demirbaş’ın savunmasına geçildi.
Tolgahan Demirbaş, FETÖ iltisaklı algı operasyonu yapıldığını, ülkücü camianın zan altında bırakıldığını söyledi.
Demirbaş, “Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Maktulle hiçbir husumetim yoktur. Kendisiyle bağım yoktu. Tesadüfen denk gelmişliğim yoktur. Sanıkları tanımam, onlar beni tanımaz, ayrı şehirlerde yaşayan insanlarız. Sizlere saygım üzerine, kutsal saydığım tüm inançlar üzerine yemin ederim ki böyle bir olay olacağından haberim yoktu. Olay olduktan sonra öğreniş bulunmaktayım. Gizli kalması gereken bilgiler cımbızla çekilmiş, sistemli şekilde verilmiş, FETÖ iltisaklı basın mensuplarına ve sahte hesaplara servis edilmiş, bir algı operasyonu yürütülmüştür. Azmettiren sıfatı taşıyan birine sorulacak sorular sorgumda sorulmamıştır” dedi.
“HEPSİ YALAN”
Tolgahan Demirbaş, şöyle devam etti:
Yüksek lisans mezunu, iki dil bilen öğretmenim. Türkiye Şampiyonluğu elde etmiş milli sporcuyum.
Olaydan sonra Ankara’dan bile ayrılmadım. Savcılığa davet üzerine gittim, adli kontrol aldım. Bir yanlış olmasın diye yüzümü iki kere karakola gösterdim. Cep telefonumun içinden yok bilgi alınmış, bilgiler kurtarılmış, hepsi yalan. Suçlamaları reddediyorum. Bu dosyadan aklanacağıma inanıyorum. Yüce Türk adaletine sığınıyor, inanıyorum.
Ben cep telefonumu bu olayla bir bağlantım yok diye şifaen kendim teslim ettim. Bilgilerin hepsi olaydan 8 ay öncesine ait olaydır.
“TELEFONDAN ÇIKAN OLAYLAR 8 AY ÖNCESİNE AİT, OLAYLA İLGİSİ YOK”
Yaşanan üzücü olaylar nedeniyle maktule karşı camiada bir tepki oluşmuştu. Maktulün evinin önüne pankart asılacaktı. Herkes bu konuda bir çaba sarf etmiştir, ben de ettim. Cep telefonumdan çıkan bilgilerin maktule ait olduğu iddia ediliyor. Ben o bilgilerin maktule ait olduğunu bilmiyorum, kimseye atmadım. Maktule ait uçuş bilgilerini kimseye atmadım. Bizim ülkemiz kabile devleti değildir. Ricayla emniyet müdürünü de arasan kimse kimsenin güncel konum bilgisini veremez. Ben bunu bir polis çocuğu olarak biliyorum. Telefondan çıkan, art niyetli olduğuna inandığım bilirkişi raporunda, olaylar 8 ay öncesine ait olduğundan, bu olayla ilgisi olmadığı su götürmez gerçektir.
Maktulle aynı camianın insanı olduğumuz için bana soruldu. Ankara’nın saygın eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal beni arada, ‘Çukurambar’da yaşanan olaydan haberin var mı’ diye sordu. ‘Haberim yok’ dedim, kapattım. Bilirkişi raporunda da 1 dakika 6 saniye yazmaktadır. Maksimum 10 saniye sürmüştür. Tutuklandığım süre boyunca bir kere daha görüşmemiş, konuşmamışızdır. Bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmedim. Bu hususların hepsi görmezden gelinmiş.
“EMRE YÜKSEL GELEMEDİĞİ İÇİN ANKARA’YA DÖNDÜM”
Emre Yüksel’le aynı camiada olmakla birlikte tanışıklığımız vardır. Ben Emre’yle o gün sosyal faaliyet yapmak üzere, hep gittiğim, arkadaşıma ait olan çiftlik evine gitmeye karar verdim. Ben öğretmenliği bırakıp kamu görevliliğine geçmeye çalıştığımdan beri özellikle sık giderim, mangal, piknik yaparım. Emre Yüksel bir gün önce ruhsatlı tabancasını almıştı. Yüksel beni aradı, yanında bir arkadaşı olduğunu söyleyip ne yapacağımı sorunca çiftliğe geçeceğimi söyledim.
Atış da yapacaktı. Ben geçtim, merkezi yerden kendisine konum attım. Gecikeceğini söyleyince yolun karşısına geçtim, benzinliğe girdim, arabayla ilgili işlerimi yaptım. Emre Yüksel misafirinden ayrılamayacağını söyleyince çiftliğe geçtim. Sonra gelemediği için buluşmak için Ankara’ya döndüm, restoranda yemek yedik.
Ben sonra İstanbul’a geçtim, geldi beni aldı İstanbul’a gittik. Gece kaldık. (Mahkeme başkanı ‘Ankara’da eğlenecek yer mi yok’ diye sordu) Efendim biz hayatı böyle yaşayan insanlarız, yollarda geçiyor. Aklımıza geldi, gitmek istedik. Ben bir gece cumadan çıkıp Hakkari’ye de gittim.
Serdar Öktem’le suç tarihinde bir irtibatım olmadı. Serdar Öktem niye Ankara’ya geldi bilgim yok.
Ailem, ben, komplo teorileri içeren iftiralarla mağdur haldeyiz. Ben 4 yaşındaki oğlumu diplomat olur diye özel okula gönderiyordum. Şu anda babası yanında yok, 10 yaşında. İlk aylar ‘yurtdışında, Bosna’da’ dendi benim için. Tabii ki maktulün çocukları gibi mağdur değildir ama benim çocuğum da mağdur. Babasının cezaevinde olduğunu sosyal medyadan, haberden öğrendi.”
“KONUM BİLGİSİNİ MUSTAFA ENSAR AYKAL VERMEDİ”
Demirbaş, avukatların soruları üzerine şu cevapları verdi:
“Ben Mustafa Bey’e ev adresini sordum, dönüyorum dedi, dönmedi. Telefonunu yollayan Mustafa Bey değildir. Maktule ait eve, iş yerine gitmedim, görmedim. Tekrar ediyorum; bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi.
Ben kimseye ‘kalemi kırıldı’ demedim. Oğlum yılbaşını geçirmek istediği için annesinden aldım. Oğlumla birlikte ablamların evine gittim. Evde eksik kalan gıdaları almak için markete çıktığımda birden etrafımı polisler sardı. Elimden telefonu aldı.
“BENİ GÖZALTINA ALAN MUSTAFA ENSAR AYKAL, NASIL SUÇ ORTAĞI OLABİLİRİZ”
Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz. Ayşe Hanım’la hiçbir alakam yok, biz sadece evin önüne pankart asmak istedik. Hiçbir ülküdaşımın hiçbir çocuk ve kadınla ilgisi olamaz.
Aytaç Bey’i (sanık Aytaç Ataç) 8-10 yıldır tanırım, Çukurambar’daki mekanların da sahiplerini aşağı yukarı tanırım. Çocuklarımız birlikte büyüdü, sahibi olduğu kafeye sıklıkla gideriz.”
Ateş ailesinin avukatı, “Mersin’deki Çağrı Ünel olayı 15 Mart’ta yaşanıyor. Siz 10 Mart’ta Mustafa Ensar Aykal’ı pankart olayı için, konum için arıyorsunuz. Siz yaşanmamış olayı 5 gün öncesinden tahmin edip pankart asmak istiyorsunuz?” diye sordu. Demirbaş, “Bilirkişi raporu yanlış yazılmıştır o zaman” cevabı verdi.
“İŞİ OLAN HERKESİN KULLANABİLECEĞİ BİR ARAÇ”
Demirbaş, şöyle devam etti:
“Benim camiada yetkim yoktur. Ben şerefli camiama ömrümü verdim.
Audi marka araç kamuya ait. Arabayı Emre’ye sorun. Benim bildiğim kadarıyla o araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç.”
Cinayeti dosyasında, yapılan araştırmalarda, Demirbaş’ın cinayetten dakikalar önce tetikçinin kaçırılacağı konumu Emre Yüksel’e gönderdiği ortaya çıkmıştı. Aynı konum bilgisi tetikçiyi taşıyan motokurye Vedat Balkaya’nın telefonunda da bulunmuş, daha sonra Demirbaş ve Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçiyi aldığı ve Bolu’ya götürdüğü bilirkişi raporuna girmişti.
“HEPSİ KOMPLO TEORİSİ, DEVLETİMİZ MUZ CUMHURİYETİ DEĞİLDİR”
Demirbaş, savunmasını şöyle sürdürdü:
“Bütün bunların hepsi komplo teorisidir. Devletimiz muz cumhuriyeti değildir. Bu yalnızca pankart asma olayı için sorulmuştu.
Ben emniyete alındığımda plakası, modeli, rengi bile olmayan bir araç gösterildi. Bu araca Eray Özyağcı’nın bindiği söylenmektedir. ‘Bu eşkale yönelik başka aracın geçmediği değerlendirmekte olup, bu kişinin de Tolgahan Demirbaş olduğu düşünülmektedir’ diye zan altında bırakıldım ben. Bilerek ve isteyerek algı yaratılmıştır. HTS’den sonra aktarım noktasına geçmek için bir sürü alternatif olduğu belirtilmesine rağmen, ‘bizim tespitimiz bu’ denilseydi anlardım. Her şey gözardı edilmiş, art niyetli bir tutumdur.
“OLCAY KILAVUZ’LA GÖRÜŞTÜĞÜMÜ HATIRLAMIYORUM, KAYITLAR YALANDIR”
Mustafa Abi’ye ulaşamadığımda Oğuz Kaan’ı aradım. Merakından beni aradı. Kılıçarslan Yaman merakından aradı. (‘Olcay Kılavuz da mı merakından aradı’ sorusu üzerine) Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum. Olay bir yere çekilmek istenmektedir. Bu kayıtlar yalandır, bu bilirkişi raporu bence hatalıdır.”
Avukatların “İddianameye yeterince eksik hususla yazılmış. Bilirkişi raporları basına yansımış” sözleri üzerine mahkeme başkanı, “Bizim görevimiz basına yanmışız iddialar değil. Biz burada iddianameyi baz alıyoruz” diyerek avukatlara tepki gösterdi.
“İPİ ÇEKİLMİŞTEN KASTIM TEKİLATTA AFOROZ EDİLDİ ANLAMINDA”
Demirbaş, bilirkişi raporunda Sinan Ateş’e ilişkin “İpi çekilmiştir” yazışmasının sorulması üzerine bu kez, “İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır” yanıtı verdi.
Ardından Ateş ailesinin avukatı Ali Yücel, “Rahmetli Sinan Ateş’in avukatı ve arkadaşıyım. Siz benim adımı bilmiyorsunuz ama araç plakamı Aykal’a gönderiyorsunuz. O da ev adresimi ve kişisel bilgilerimi size iletiyor. Bu tarihlerde pankart asmak istiyordunuz. Benim de mi arabama pankart asacaktınız. Amacınız neydi?” diye sordu.
Demirbaş, “Sizinle bir alakası yok. Bana bir plaka geldi. Ben plakayı sordum. Neden sorulduğu hususunda herhangi bir ilgim yok” diye yanıt verdi.
İSMAİL SAYMAZ TEHDİT EDİLDİ
Heyet gelmeden önce sanık sandalyesinden Halk TV yazarı gazeteci İsmail Saymaz’ı hedef alan sanık Doğukan Çep, elindeki evrakı göstererek “Bana torbacı demişsin, ben torbacı mıyım?” diye bağırdı. Sanık Suat Kurt da “Bana taciz yazmışsın, görüşeceğiz” dedi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***