– 21 Temmuz 1954, Fransa ile Vietnam’daki bağımsızlık savaşçısı Ho Chi Minh yönetimi arasında 1946’dan beri süren Birinci Çinhindi Savaşı’nı bitiren Cenevre Anlaşmaları’nın imzalandığı gün olarak tarihe geçti. Ne var ki anlaşmaların yürürlüğe girmemesinin ardından Soğuk Savaş’ın sıcak çatışma alanına dönüşen yarımada, 20. yüzyılın en korkunç savaşlarından biri olan ve milyonlarca sivilin öldüğü Vietnam Savaşı’nı yaşadı. İnsanlık tarihinde televizyondan yayınlanan ilk savaş olan Vietnam Savaşı, uluslararası kitlesel eylemlerde protesto edildi ve tahakküme karşı ayaklanan 1968 kuşağının temel mücadelelerinden biri oldu.
Dönemin politik atmosferini şekillendiren dönüm noktalarından biri olan Cenevre Konferansı’nın 70’inci yıldönümünde konuyu, 1978 ila 1980 yılları arasında Vietnam’da l’Humanité gazetesinin muhabirliğini de yapmış olan Fransız tarihçi Alain Ruscio ile tartıştık.
‘BİR HALK DİRENİŞİ OLACAĞINI HİÇ DÜŞÜNMEDİLER’
Bundan 70 yıl önce, 1954 yılında, Çinhindi’ndeki çatışmalara son veren ve yarımadada yeni ve korkunç bir savaşa zemin hazırlayan Cenevre Anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmaların imzalanmasına uzanan süreç nasıl gelişti? Amerika Birleşik Devletleri’nin antikomünist savaşımı ve Fransız emperyalizmi Vietnam’daki sömürge karşıtı direnişi nasıl şekillendirdi?
Elbette (Birinci) Çinhindi Savaşı’nın başlangıcıyla, Ho Chi Minh’in 2 Eylül 1945’teki bağımsızlık ilanıyla başlamamız gerekir. Bu dönemde Fransa (İkinci) Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmıştı ve Fransız hükümeti bağımsızlığı kabul etmedi. Bir müzakere girişimi oldu, ancak bu girişim çok hızlı bir şekilde başarısız oldu. Dönemin Fransız hükümeti ve Fransız ordusu, Ho Chi Minh yönetimi olan Việt Minh’in birkaç hafta içinde ezileceğini düşünüyordu. Sanıyorum ki bir halk direnişi olacağını hiç düşünmediler ve bu klasik bir sömürge arayışı olarak başladı.
SOĞUK SAVAŞ’IN CEPHELERİNDEN BİRİ: ÇİNHİNDİ YARIMADASI
Gittikçe örgütlenen Vietnam halk güçleri, 1949’dan ve Çin devriminden itibaren Çin ve Sovyetler Birliği’nin desteğini aldı. Bu sayede ordularını modernize edebildiler. Fransa tarafında ise Amerika Birleşik Devletleri ve Amerikan emperyalizmi Fransız ordusunu güçlü bir şekilde destekledi. Bir yandan Fransız ordusu sahada giderek daha fazla mevzi kaybederken, diğer yandan uluslararası ilişkilerde (Birinci) Çinhindi Savaşı, bir bakıma, kendilerini özgür dünya olarak adlandıran Amerikan emperyalistleri ile diğer yandan sosyalist kampı karşı karşıya getiren Soğuk Savaş’ın cephelerinden biri haline geldi.
UZLAŞMAYA VARILAN ULUSLARARASI BİR KONFERANS
7 Mayıs 1954’te Diên Biên Phu’daki nihai yenilgiye kadar Fransız ordusu için işler kötüden kötüye gitti ve bu yenilgi, Fransa’nın müzakereleri, çok gecikmiş bir şekilde, kabul etmesine yol açtı. Müzakereler, Fransız ve Vietnam hükümetlerinin yanı sıra Sovyetler, Çinliler, Amerikalılar, İngilizler ve Hintliler olmak üzere uluslararası nitelikteydi. Ayrıca, fiilen Fransızlar tarafından kurulan ve Fransızların iş birlikçisi olan Bao Dai hükümetinden de temsilci bulunmaktaydı. Konferansta bir uzlaşmaya varıldı. Bu uzlaşma, bir yandan Vietnam yönetimi ve ordusunun sahada üstünlük sağlamasının, diğer yandan da Washington ve Paris arasında bu zafere karşı çıkmak ve Vietnamlılara bir taraftan 17. paralel üzerinde bir sınır çizgisi belirleyecek, diğer taraftan da ülke genelinde özgür seçimler yoluyla 1956’da Vietnam’ın barışçıl bir şekilde yeniden birleşmesini sağlayacak geçici anlaşmaları dayatacak bir tür koalisyonun varlığının sonucuydu. Cenevre Anlaşmaları sırasında durum bu şekildeydi.
ABD CENEVRE ANLAŞMALARINA UYMADI
Cenevre Anlaşmalarının ardından ikiye bölünen ülke Soğuk Savaş’ın iki kampı arasındaki ideolojik çatışmanın daha somut bir savaş alanı haline geldi. İkinci Çinhindi Savaşı sırasında hakim olan güç dengesinin kurulmasında her iki kamptaki aktörler nasıl bir rol oynadı?
Ho Chi Minh hükümetinin gerçekten de 17. paralelin kuzeyinde kendini kabul ettirmeyi başardığı söylenebilir. Ho Chi Minh başkent Hanoi’ye döndü. Vietnamlılar barışçıl bir birleşmenin mümkün olabileceğine inanıyordu. Bana göre iki etkeni hafife almışlardı. Birincisi elbette Amerikan emperyalizminin saldırganlığıydı. Fransızlar, hemen ardından başlayan Cezayir Savaşı nedeniyle Vietnam’dan adım adım ve hatta oldukça hızlı bir şekilde çekildiler. Böylece Fransa’daki Mendès hükümeti Batı’nın savunmasını bir nevi Amerikalılara devretmiş oldu ve Amerikalılar ilk günden itibaren Cenevre Anlaşmalarını uygulamayacaklarını söylediler. Bu andan itibaren, Ngô Đình Diệm liderliğinde Güney Vietnam’da çok sert bir rejim kurdular. Bu iktidar Vietnamlı yurtseverleri yakalamak için harekete geçti ve böylece belli bir noktada yeniden birleşme tamamen imkansız hale geldi.
Buna ek olarak, Çin ve Sovyet diplomasisinin Vietnam tarafında Cenevre Anlaşmalarının uygulanması konusunda çok kararlı olmadığı gerçeği vardı çünkü barışı korumak için bunun kesinlikle gerekli olduğunu düşünüyorlardı ve bir bakıma Amerikalıların Çin sınırlarına geri dönmesinden endişe ediyorlardı. Dolayısıyla Vietnamlılar, Amerikan emperyalizminin saldırganlığı ile sosyalist ülkelerin edilginliği arasında sıkışıp kalmışlardı. O dönemde bunu çok ağır hissettiler. Diplomasi fazla bir şey söyleyemedi, ancak bugün biliyoruz ki Cenevre Anlaşmalarına ihanet gerçek bir yaraydı ve belli bir bakış açısından sosyalist dünyanın terk edilmesiydi.
KENNEDY’NİN SAVAŞ POLİTİKALARI: KOMÜNİZME KARŞI ŞİDDET
Savaşın vahşeti güçlü savaş karşıtı duygular doğurmuş ve 1968’de dünya çapında toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı. Bu savaş kapitalist üstyapıyı tehdit eden uluslararası bir mücadeleyi nasıl etkiledi ve medya bunda nasıl bir rol oynadı?
Aslında Amerikan emperyalizmi çok uzun zamandır jeostratejik nedenlerle Vietnam’la ilgileniyor ve Vietnam’a baskı yapıyordu. Nitekim ABD’yi Vietnam’da savaşa dahil eden ilk Başkan Truman’dı. Truman 1945’ten 1953’e kadar başkanlık yaptı. Daha sonra Eisenhower ve ardından Kennedy geldi. Fakat bence Amerikan saldırganlığının asıl sorumlusu Kennedy’dir. Bugün Batı’da kendisine büyük hayranlık duyuluyor ve adeta bir aziz halesi var. Gerçekte, tarihin gerçeklerine baktığınızda, gerilimi tırmandırma kararının Kennedy’nin liderliğinde alındığını görürsünüz. Çünkü Vietnamlıların da askeri zaferler kazanmaya başladıklarını ve Diệm rejiminin korunmasının sürekli bir savunma pozisyonunda olduğunu fark ettiler. Bunun böyle gitmesine izin verselerdi, Vietnam 1956-57 yıllarında Ho Chi Minh’in liderliği altına girecekti. Bu, bugün oldukça bariz. Bu nedenle Amerikalılar giderek daha şiddetli bir şekilde müdahale ettiler.
‘ATOM BOMBASI HARİÇ TÜM ASKERİ İMKANLAR VAHŞİCE KULLANILDI’
Bir de Vietnam direnişi vardı ki bu direniş Kuzey’de çok ama çok güçlüydü, Güney’de de Maquisler çok ama çok güçlüydü. Bu noktada sosyalist ülkeler her şeye rağmen Vietnam’a yardım etmeye başladı ve Vietnam Savaşı gerçek anlamda uluslararası bir çatışma haline geldi. Amerikalılar, atom bombası dışında, kitlesel baskı ve napalm bombası gibi tüm askeri imkanları Vietnam topraklarının tamamında gerçekten vahşi bir şekilde kullandılar.
68 KUŞAĞI VE VİETNAM
Bana gelince, siyasetle ilgilenmeye başladığım zaman o zamandı. Size şunu söyleyebilirim ki, dünyanın her yerinde gençlik kitlesel eylemlerde seferber oldu, sadece sosyalist ülkelerde değil kapitalist ülkelerde de. Paris’te, genel olarak Fransa’da ve ABD’de gençliğin ve öğrenci gençliğinin çok güçlü gösterileri vardı. İsveç’te, İngiltere’de, Almanya’da…. 1968 kuşağının Vietnam savunmasının kuşağı olduğunu söyleyebiliriz. Bu çok önemli bir andı.
TELEVİZYONDA YAYINLANAN İLK SAVAŞ
Buna ek olarak, Vietnam’daki Amerikan savaşı televizyonda yayınlanan ilk savaştı. Daha önce basında elbette fotoğraflar ve ara sıra çok kısa röportajlar yer alıyordu, ancak Amerikan savaşı sırasında sahada olayın aktörlerini filme alan ve onlarla röportajlar yapan yüzlerce muhabir vardı. O dönemde haberlerde her gün Vietnam’dan haberler vardı ve bu haberler genellikle bütünüyle dehşet vericiydi çünkü ABD’nin Vietnam toplumunu fiilen yok edebileceği açıktı. İşte bu yüzden bizim kuşağımız Vietnam Savaşı’nı kınamakta bu kadar kararlıydı. Dünyanın dört bir yanındaki gazetelerden gazeteciler de vardı. Amerikalılar, Fransızlar, İngilizler… Gerçekten de 1965-1975 yılları arasında 10 yıl boyunca tüm dünya Vietnam’ı konuştu. Bu hakikaten bizim neslimizin en büyük davasıydı.
‘FİLİSTİN’İN HABERLEŞTİRİLMESİNDE BİR ALIKOYUŞ VAR’
Medyanın sömürge karşıtlığı nezdinde oynadığı rol bağlamında, Filistin’deki soykırımın ele alınış biçimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyonistlerin Filistin’e yönelik saldırılarının haberleştirilme biçiminin eleştiriye son derece açık olduğunu söyleyebilirim. Çünkü belki de Yahudi toplumunun İkinci Dünya Savaşı sırasında çok büyük acılar çekmiş olmasından kaynaklanan bir tür alıkoyuş var, ki bu elbette geçerli bir neden, ancak bu durum Siyonist devleti sürekli bir yayılma devleti olmaktan alıkoymuyor. İsrail’in 1948’de kuruluşundaki sınırlara ve bugünkü sınırlara bakarsak, her yıl, bazen her ay Filistinlilere ait toprakları azar azar kopardıklarını söyleyebiliriz. Gazze’yi ele geçirmek ve dehşetin tahakkümünü Batı Şeria’ya da taşımak suretiyle, zira Batı Şeria’daki durum da oldukça karmaşık ve şiddetli, işi bitirmeye çalıştılar. ABD’nin de desteğiyle neredeyse her imkanı kullanan gerçekten de çok modern ve sofistike bir ordu…
Sadece savaşanlar değil, tüm Filistin nüfusu sürekli saldırıya maruz kalıyor ve bugün Gazze’de on binlerce ölüm olduğunu biliyoruz. Şüphesiz ki Gazze’nin uluslararası basına açıldığı gün daha da fazla suç ortaya çıkacaktır. Bu çok yoğun saldırıya rağmen Batı medyasının Vietnam Savaşı sırasındakilerle hiçbir ilgisi yoktur. Bir tür alıkoyuş var ve en kötü suçlar bile, örneğin Gazze’deki okulların bombalanması ve on binlerce çocuğun ölümü, bu suçlar bile yeterince güçlü bir şekilde kınanmıyor. Fransa’da bazı şeyleri duyurmayı başaran medyalar mevcut. Le Monde Diplomatique, l’Humanité ve Médipart aklıma geliyor. Haberleri yaymayı başardılar fakat Batı’daki Siyonist destekçisi lobiye kıyasla bu hala çok küçük bir azınlık.
‘SÜREKLİ BİR KİTLESEL KINAMA YOK’
Eklemek gerekir ki eylemliliğin Vietnam Savaşı sırasında olduğu boyutta olmamasının nedenlerinden biri de şüphesiz budur. Çok sayıda eylem var ve gençlik bu konuda çok kararlı ancak İsrail’e karşı sürekli bir kitlesel kınama yok. İsrail, Batı medyası tarafından başka hiçbir ülke gibi ele alınmayan bir ülke. Gerçekten de her şeye hakları varmış gibi görünüyor ve İsrail’e yönelik eleştiriler, İsrail’in genel yayılma politikası ve Filistin halkının savunulması gerekliliğiyle bağlantılı olarak her zaman birkaç üzücü gerçekle sınırlı kalıyor.
ALAIN RUSCIO KİMDİR?
1947 yılında Fransa’da doğan Alain Ruscio, çalışmalarını Fransız Hindiçini ve Birinci Çinhindi Savaşı üzerinde yoğunlaştırmış bir tarihçi ve bağımsız araştırmacıdır. Cezayir Savaşı ve sömürge tarihi üzerine de çalışmalar yürütmüş olan Ruscio, 19 ayrı eserin yazarıdır. 1991 yılına dek 27 yıl boyunca Fransız Komünist Partisi (PCF) üyesi olan tarihçi; yayın hayatına 1904 yılında Jean Jaurès tarafından kurularak başlayan ve 1920’den 1994’e kadar Fransız Komünist Partisi tarafından yayınlanan l’Humanité gazetesinin muhabiri olarak 1978 ila 1980 yılları arasında Vietnam ve Kamboçya’da çalışmıştır. Son olarak çağdaş Vietnam araştırmalarını arşivleyen Bilgi ve Belge Merkezini (CID Vietnam) yöneten Ruscio, l’Humanité gazetesinde makaleler yayınlamayı sürdürüyor.
BAZI ESERLERİ
- Le Credo de l’homme blanc. Regards coloniaux français, xixe – xxe siècles (Beyaz adamın inancı: Fransız sömürge görüşleri, 19 ve 20. yüzyıllar)
- Les communistes français et la guerre d’Indochine, 1944-1954 (Fransız komünistler ve Birinci Çinhindi Savaşı, 1944-1954)
- Les communistes et l’Algérie : des origines à la guerre d’indépendance, 1920-1962 (Komünistler ve Cezayir: kökenlerinden bağımsızlık savaşına, 1920-1962)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***