AKP iktidarı, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı marifetiyle Cenevre’de devam eden Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 80. oturumunda çok kötü bir sınav verdi. Başka türlü olabilir miydi? Türkiye’nin insan hakları karnesine bakıldığında pek mümkün görünmüyor.
Kötü bir sınav verdi hatta Türkye’yi rezil etti çünkü 13 kişiden oluşan Türk heyeti, iki gün süren programda utanç verici sorulara muhatap oldu. Neler mi soruldu?
“İşkence ve kötü muamele,
çıplak arama,
uzun tutukluluk süresi,
resmi olmayan gözaltı merkezleri ve adam kaçırmalar,
hasta tutuklular,
hapisteki bebekler,
denetimli serbestlik
ve başka sorular.
Neden bu sorulara muhatap oldu?
Çünkü son yıllarda komiteye özellikle bu konularda çok fazla şikayet gitti. Birçok insan hakları derneği de bu şikayetleri belgeleriyle birlikte rapor olarak komiteye sundu.
Dün üç saat süren oturumda konuşan Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdür Yardımcısı Fatih Güngör’ü dinledim. Yaptığı açıklamalar kelimenin tam anlamıyla fiyasko.
Güngör’e göre, Türkiye’de işkence yok ve eğer varsa da yapan cezalandırılıyor.
Hiç adam kaçırılmamış, resmi olmayan merkezlerde sorgulanmamış.
Çıplak arama insan onuruna uygun yapılıyor. Hapisteki bebeklerin keyfi yerinde. Anneleriyle mutlu mutlu yaşıyor, gardiyan amcaları da onları her gün kreşe götürüyor. Hasta tutukluları hemen tahliye ediyorlar. Tutukluluk süreleri de gayet normal…
Bir de ABD’de ödül aldıkları bir cezaevi uygulamasından bahsetti. İnanılmaz tozpembe bir tablo çiziyor Güngör. Tabi ki bunlar doğru değil. Verdiği cevaplara tek tek bakalım:
Serbest Görüş:
İşkence konusunda dedi ki, “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesi işkence ile elde edilen ifadenin ve delillerin yargılamada delil olarak kullanılamayacağını düzenleyerek işkenceye karşı ilave bir güvence getirmiştir. Örnek vermek gerekirse işkence uygulayan bir kamu görevlisi işkence ile bir ifade almış ise bu işkence fiilini gerçekleştiren kamu görevlisi işkenci suçundan cezalandırılacak. Bu vasıtayla elde edilen deliller de yargılamada delil olarak kullanılamayacaktır.”
İşkenceyi yasaklayan kanun çıkarılanca işkence önleniyor mu?
Hangi hukuk sisteminde işkence ile elde edilen ifade delil olarak kullanılıyor ki?
Böyle saçma bir savunma ve izah olabilir mi?
Madem mevzuat izin vermediği için işkence yok, en son Anayasa Mahkemesi’nin KHK’lı Ahmet Aşık ve Eyüp Birinci hakkında verdiği işkence kararları ne oluyor?
Sadece onlar da değil. 15 Temmuz bahane edilerek birçok insana işkence yapıldı, işkenceyle ifade alındı, bu ifadeler mahkemelerde de delil olarak kullanıldı.
Dahası işkenceyi savunan, olması gerektiğini söyleyen savcılar biliyorum.
Ve bugüne kadar hiçbir işkenceciye henüz ceza verilmedi.
Henüz diyorum çünkü KHK’lı öğretmen Eyüp Birinci’ye Antalya Emniyeti’nde işkence yapan polis memurları M.T. ile H.K. hakkında 8 yıl sonra bu yıl daha yeni dava açıldı. İşkenceyi gizleyen 3. polis ve darp raporu vermeyen doktor da aynı davada yargılanacak. KHK’lılarla ilgili ilk defa böyle bir dava açılıyor. Umarım sorumlulara gereken ceza verilir. İlk duruşma 6 Aralık 2024’te görülecek.
ADAM KAÇIRMALAR, RESMİ OLMAYAN GÖZALTI MERKEZLERİ
Güngör’ün cevap verdiği ikinci konu, resmi olmayan gözaltı merkezleriyle ilgiliydi. Güngör’e göre, Türkiye’de cezaevleri, emniyet müdürlükleri, Göç İdaresi dışında resmi olmayan gözaltı merkezi bulunmuyor.
Mevzuatımızda gizli gözaltı merkezleri yok diyor, gözümüzün içine bakarak.
Resmi olmayan gözaltı merkezi yoksa Ankara’da MİT’in Atatürk Orman Çiftliğine yakın bir bölgede “Çiftlik” diye tabir edilen resmi olmayan bir gözaltı binası ne oluyor?
Bizzat orada işkence gören avukat Mustafa Özben ve daha birçok kaçırılan KHK’lı anlatmadı mı? Anlattı.
ÇIPLAK ARAMA İNSAN ONURUNA UYGUN BİR ŞEKİLDE NASIL YAPILABİLİR?
Güngör’ün çıplak arama konusunda yaptığı açıklama, heyete başkanlık eden eski Kosova Büyükelçisi Kıvılcım Kılıç‘ın yaptığı açıklama kadar kötüydü. Türkiye’yi daha nasıl rezil edebiliriz diye adeta yarıştı heyettekiler.
Güngör dedi ki, “Mevzuatımızda daha önce var olan çıplak arama uygulamasına 2021 yılında yapılan bir yasal değişiklik ile son verilmiş ve çıplak arama “detaylı arama” şekline dönüştürülmüştür. Hem mevzuat hem de uygulama bakımından artık detaylı arama uygulamasına geçildi. Detaylı arama uygulaması da son derece istisnai olarak yapılan bir arama olup ceza infaz kurumuna kabul eden bütün tutuklu ve hükümlülere tatbik edilmemektedir. Son derece istisnai bir şekilde uygulanmaktadır. Kişinin kuruma yasak madde sokma ihtimali bulunduğuna ilişkin makul ve ciddi emarelerin varlığı aranıyor. Bu aramanın yine mevzuatımızda tutuklu ve hükümlülerin utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde yapılması Personel dışında bu aramayı kimsenin görmemesi için gerekli bütün tedbirlerin alınması tutuklu ve hükümlülere tek kullanımlık giyim önlüğü verilmek suretiyle örtülü bir biçimde bu aramanın yapılması şartlarını mevzuatımız aramaktadır. Uygulama da bu şekilde gerçekleşmektedir.”
Çıplak arama konusu AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in de katkılarıyla Türkiye’de aylarca gündemden düşmeyince 2021’de kanunu değiştirdiler ve adını “detaylı arama” yaptılar.
Adını değiştirseler de bu onursuz uygulama devam ediyor. Daha birkaç gün önce, 13 Temmuz’da Batman’da tutuklanan Emine Kaya (54), Nezete bölen (58) ve Sare Kaya’ya (59) Batman M Tipi Cezaevi girişinde tüm kıyafetlerini çıkartmaları dayatıldı. Anneleri yaşlarındaki üç kadın buna tepki gösterince kulübe diye tanımladıkları bir yerde saatlerce bekletildiler.
Fatih Güngör, konuşmasında çıplak aramanın insan onuruna uygun bir şekilde yapıldığını söylüyor. Onur bunun neresinde? DEM Parti Batman Milletvekili Zeynep Oduncu, engelli raporu ve kronik hastalıkları bulunan annelerle ilgili soru önergesi verdi. İnanmayan kendisine sorabilir.
HASTA MAHPUSLAR VE DENETİMLİ SERBESTLİK HAKKI
Güngör’ün cevap vermek zorunda kaldığı bir diğer konu; hasta tutuklulardı. Hasta mahpusların çektikleri eziyetleri yakından bildiğim için ne diyecek diye Güngör’ü dikkatle dinledim:
“Hasta mahkumlara uygulanan alternatif tedbirlerle ilgili bir husus sorulmuştu. Sistemimize 2002 yılında giren bir özel düzenleme ile Hasta Tutuklu ve Hükümlülerin Cezalarının Ertelenebileceğine ilişkin özel bir düzenlemeyi mevzuatımıza kazandırmış olduk. Buna göre hayati tehlikesi bulunan ya da ağır hastalığı bulunan hükümlülerin cezalarının ertelenmesi mevzuatımızda mümkündür. Burada devlet hastanelerinden alınan raporların, adli tıp kurumu tarafından onaylanması veya doğrudan adli tıp kurumu tarafından verilen raporlar çerçevesinde durumu bu şekilde olan hastaların cezalarının ertelenmesine yasal imkan getirilmiştir. Mevzuatın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar 2986 hükümlü bu düzenlemeden istifade ederek cezaları ertelenmiştir. Yine hastalarla ilgili bir başka düzenleme denetimli serbestlik uygulamasıdır. 2020 yılında 7242 sayılı kanuna eklenen geçici 6. madde kapsamında ağır hastalığı, engelliliği veya kocama durumu olan ve 65 yaşını geçmiş hükümdüler belirli koşullarda denetimli serbestlikten faydalanabilirler.”
Tahliye edilen hasta tutuklularla ilgili verdiği 2 bin 986 sayısına bakınca gerçekten insan haklarına dikkat ediliyor zannedilebilir. Bu sayı, 22 yılda tahliye edilen toplam hasta sayısı. Şu an hasta mahpus sayısı 1600 civarında. Bunların içinde ağır hastalar da, kanserliler de var. Ve Adli Tıp Kurumu, siyasi tutuklulara sosyal medyada gündeme gelmediği sürece kesinlikle olumlu rapor vermiyor. Sesini çıkarmazsan orada ölüp gidersin. Durum bu kadar vahim. Adalet Bakanlığı’nın, hastalarla ilgili kesinlikle çözüm odaklı bir uygulama yapmadığı ortada. 65 yaş üstü hükümlülere denetimli serbestlik hakkını verdikleri de yok. Bu da koca bir yalan. Denetimli serbestlik hakkı kazanmış, 84 yaşındaki emekli din imamı Halil Karakoç buna en yakın örnek. Kendisi halen Menemen R Tipi’nde tutuklu. Türlü bahanelerle yaşlı adamı bırakmıyorlar.
HAPİSTEKİ BEBEKLER
Güngör son olarak anneleriyle birlikte kalan 0-6 yaş arasındaki bebeklerle ilgili çok kısa bir açıklama yaptı ve bu çocukların kesinlikle hükümlü muamelesi görmediğini söyledi. Demir parmaklıklar arasında yaşayan, avluda emekleyen, ranzalardan, merdivenlerden düştüğü için acile kaldırılan çocuklar hükümlü muamelesi görmüyormuş. Daha ne olsun. Güngör, ilk olarak Diyarbakır ve Ankara’daki cezaevlerinde uygulanan bir çocuk ünitesinden bahsetti. Çocuk dostu olduğu iddia edilen ünitelerde ev ortamı oluşturulmuş, anne ve çocuk için özel alanlar yapılmış. Ayrıca çocukların kreş imkanı da vermişler. Bilin bakalım çocukları kreşe kim götürüyor? Gardiyanlar.
Yani bu açıklamaya göre çocuklar gece anneleriyle, gündüz de gardiyan amcalarının eşliğinden kreşe, okula gidip geliyor. Bir çocuğun cezaevi ortamında büyümesini normal bir şeymiş gibi anlatılması sizce de tuhaf değil mi? Başka tedbirler varken, bebekli annelerin hapse atılması Türkiye’ye kesinlikle bir şey kazandırmıyor.
ÖDÜLLÜ PROJE
Ödüllü projeleri “görüntülü görüşme hakkı”na gelirsek… Güngör oturumda en uzun bu konu hakkında açıklama yaptı. İki yıldır cezaevlerinde görüntülü görüşmeler yapılabiliyor. Tutuklular, yaşam alanlarına kurulan telefon kulübesi gibi kabinlerde aileleriyle haftada 60 dakika görüntülü konuşabiliyor. Çocuk tutuklularda bu hak 120 dakika.
Bu proje, cezaevi alanında dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu olan Uluslararası Cezaevi Birliği-International Corrections and Prison Association tarafından Amerika’nın Orlando şehrinde 2022 yılında yapılan toplantıda Hükümlülerin Rehabilitasyonu dalında Mükemmeliyet ödülüne layık görülmüş. Dışardan bakınca ne büyük bir başarı değil mi? Ancak görüntülü görüşme hakkından sadece kimler yararlanıyorbiliyor musunuz? Adli tutuklular. Yani cinayet, uyuşturucu, hırsızlık, gasp gibi sebeplerle hapse düşenler. Mesela bankaya para yatırdığı için 6 yıl 3 ay ceza verilen üç çocuklu bir kadının görüntülü arama hakkı yok. Üst düzey bir bakanlık görevlisinin büyük bir başarı gibi bunu pazarlaması gerçekten çok acı.
Türkiye’nin kalabalık bir heyet katıldığı oturumda Güngör dışında eski Kosova Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Çok Tarflı Siyasi İşler Genel Müdürü Kıvılcım Kılıç, Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Daire Başkan Yardımcısı Hayme Ebru Demircan, Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Daire Başkanı Berkay Altu, Emniyet Genel Müdürlüğü Başhukuk Müşaviri Rüştü Yılmaz, Kıdemli Albay ve Jandarma Genel Komutanlığı Daire Başkanı Tolga Çemrek, Göç İdaresi Başkanlığı Daire Başkanı Gökhan Alma, Milli Savunma Bakanlığı Daire Başkanı Fatma Onay, Milli Savunma Bakanlığı’ndan Yarbay Burak Alp, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Ebru Özyurt, Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları ve Tıbbi Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Avşar Aslan, Sağlık Bakanlığı Mevzuat ve Hukuk İşleri Daire Başkanı Khalid Şen ve Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığı Birinci Sekreteri Burcu Turan yer aldı. Ve hepsi aşağı yukarı bu sorulara cevap vermeye çalıştı, Birleşmiş Milletler gibi bir platformda ‘işkence’yi savundular.
Her dediğinize inanan bir yüzde 50 var, onları kandırabilirsiniz ama Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumda yaptığınız bu konuşmalarla Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu kimseye anlatamazsınız. Zaten kimse size inanmıyor ve maalesef Türkiye itibar kaybetmeye devam ediyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***