Almanya’da Türk iş insanlarıyla bir araya gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da 2,5 milyon mülteci bulunduğunu, böyle bir artışın her ülke için haksızlık olduğunu söyledi. İmamoğlu “16 milyon resmi nüfusun neredeyse yüzde 17-18’i demek. Böyle bir artış olamaz. Mülteciye de haksızlık, İstanbullu’ya da haksızlık” dedi.
Türkiye’nin göçteki etkisine de dikkat çeken İmamoğlu, “Ama Türkiye’de, gelecekte hesabını veremeyecekleri kötü bir uygulamayla, ardına kadar kapıyı açarak ve de altını çizeyim, Suriye’de veya Irak’ta başta olmak üzere, orada yaşanan birtakım karışıklıkları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dünyadaki dış ilişkilere bakışına ters bir biçimde, iç işlerine müdahale edecek şekilde yöneterek, göçü de tetiklemişiz” ifadelerini kullandı.
Ekrem İmamoğlu, Almanya’nın Düsseldorf kentinde, Avrupa Türk İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) üyeleriyle bir araya geldi. Toplantıda İmamoğlu’na, Türkiye ve dünyadaki mülteci sorununa ilişkin görüşleri soruldu.
İmamoğlu şunları söyledi:
“2,5 milyona yakın mülteci var İstanbul’da. Yani 10 senelik faturadan bahsediyoruz. 10 senede 2,5 milyon ne demek biliyor musunuz? 16 milyon resmi nüfusun neredeyse yüzde 17-18’i demek. Böyle bir artış olamaz. Doğru değil. Mülteciye de haksızlık, İstanbullu’ya da haksızlık. Şimdi bu bir durum tespiti. Yani geçmişe dair bu durum tespitini yapmazsak, bugünün insanlarını farklı yorumlarız ve farklı yerlerde yargılarız. Ama tekrar söylüyorum; insanlık dışı tariflerle, şiddeti öne koyan anlayışla mülteci meselesini tariflemeye çalışanlara da karşıyım.
Altını net çizeyim ama şunu da söyleyeyim, Bunu niye anlattım Nice’deki toplantıda? Aynen bu konuşmayı yaptım, ‘Bu yanlıştır’ diye Avrupa’daki bütün şehir belediye başkanlarının yüzüne. Kalktı o dönemde, işte iktidar partisiyle aynı partiden bir belediye başkanı, ‘Biz Osmanlı’nın torunlarıyız. Biz herkese kucak açarız. Gelirler…. Haydi… Bir Mehter Marşı eksikti. Böyle bir konuşma yaptı. Konuşması bitti. Dedim, ‘Kardeşim sen ne diyorsun Allah aşkına? Sen, kendi ilçende seçim konuşması mı yaptın, Avrupalıyla bir problemin çözümüne dair teknik bir konuşma mı yaptın? Ne konuşması yaptın’ dedim.
‘BÜYÜK BİR SORUN YUMAĞIYLA KALDIK’
Meseleyi bu seviyeye evirerek, şu anda ülkemizi büyük bir sorun yumağıyla karşı karşıya bırakmıştır ve bu son 10-11-12 yılın faturasıdır. Artık ülkemizde kaç milyon düzensiz göçle gelen insan vardır, bilmiyoruz. Efendim, bunu şöyle tanımlayanlar var, ‘Bak onlar olmasaydı, tekstil sektöründe biz işçi bulamazdık, bilmem ne sektöründe işçi bulamayanlar var.’ Böyle bir tarif olabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çalışan insana ihtiyacı varsa, gider, nasıl Almanya anlaşmayla Türkiye’den, Yunanistan’dan, başka ülkelerden iş gücü talebinde bulundu; sen de gidersin, ne bileyim Türkmenistan’dan geldi, işte Afganistan’dan iş gücü talebinde bulunursun, resmi iş gücünü ülkende çalıştırırsın. İş gücünü bir ülkeye getirmenin hem evrensel hem ülke hukukunda yeri var. Bunda birtakım hafifletmeler yaparsın, farklı uygulamalar yaparsın, getirirsin. Ama Türkiye’de, gelecekte hesabını veremeyecekleri kötü bir uygulamayla, ardına kadar kapıyı açarak ve de altını çizeyim, Suriye’de veya Irak’ta başta olmak üzere, orada yaşanan birtakım karışıklıkları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dünyadaki dış ilişkilere bakışına ters bir biçimde, iç işlerine müdahale edecek şekilde yöneterek, göçü de tetiklemişiz.
‘SORUNU UZUN VADEDE ÇÖZMELİYİZ’
Şimdi bugünün dünyasında, bugünün Türkiye’sinde bu sorunu, çok evrensel bir biçimde ele alarak, farklı platformlara taşıyarak ve altını çizerek söylüyorum; Türkiye’yi, ‘Orta Doğu’yla aramızda bir duvar olsun, kalanlar orada kalsın, buraya geçmesin bize yeter…’ Böyle bir şey olmaz. Zaten olmadı da. Başaramazsın. Başarılamadı da yani. Aynı şekilde o mülteci akını, şimdi Avrupa’nın sokaklarında da var. İtalya’da da var, Fransa’da da var, Almanya’da da var. Bu bağlamda evrensel zemine taşıyarak, dünyanın farklı kurumlarında bu işi tartıştırarak çözüm bulmamız gereken bir konudur.
Dolayısıyla biz, bu sorunun çözümünü bu bazda ele alıp, kısa vadeli değil, uzun vadeli çözümüne kavuşturmayı gayretle göstermek zorunda olan bir milletiz. Dilerim ve isterim ki özellikle komşu ülkelerdeki karışıklıkların, insanın insanı kestiği, öldürdüğü ve savaştığı bir ortamdan kurtarıp, barış ve huzur içerisinde, herkesin kendi topraklarında ve huzur içerisinde yaşadığı bir ortamı var etmek, Türkiye’nin asli sorumluluklarının başında gelmektedir. Bu bağlamda ben de kendisini bu çözümü oluşturma konusunda sorumlu hisseden bir yönetici olarak görüyorum. Bu konuyu hiçbir zaman gündemimizden çıkartmadan da bu konuya her boyutta çalıştığımızı da bilmenizi istiyorum. Hem yol arkadaşlarımla hem siyasi partimizde ve diğer unsurlarıyla çalışıyoruz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***