Abdullah EZİK
Türkiye’de kültür sanat yayıncılığında önemli bir yer tutan Sanat Dünyamız, bu yıl itibarıyla 50’nci yılını doldurdu. Söz konusu bu yarım asırlık serüveninde gerek yer verdiği sanatçılar gerekse merkezine aldığı konularla kendisine özel bir alan açan dergi, 2019’dan beri Fisun Yalçınkaya’nın editörlüğünde yolculuğuna devam ediyor.
Yakçınkaya ile derginin elli yıllık serüvenini, bu süreç içerisinde geçirdiği dönüşümü ve bu yıl içerisinde düzenledikleri etkinlikleri konuştuk.
Yapı Kredi Yayınları tarafından iki ayda bir yayımlanan güncel sanat dergisi ‘Sanat Dünyamız’, 1974’ten bu yana aralıksız yayımlandı ve bu yıl itibarıyla 50. yaşını kutluyor. Türkiye sanat/kitap/yayın ortamında gerçekten çok az rastlanılan bir durum olarak değerlendirilebilir. Öncelikle bir tarihçe sunacak olursak, dergi 50 yıl önce yayın hayatına nasıl başladı?
‘Sanat Dünyamız’, 50 yıl önce yayın hayatına bankanın düzenlediği etkinlikler, sergi ve kültürel faaliyetlerin bir yayınla kalıcı hale gelmesi ihtiyacıyla başlamış. Fakat bu mütevazı çaba hızla Osmanlı sanatına ve modern sanata getirilen yeni yaklaşımların, Batı sanat tarihi aktarımlarının ve Türkiye’deki sanat akımlarının yansımalarının yer aldığı güçlü bir yayına dönüşmüş. ‘Sanat Dünyamız’, isminin ve yayının sınırlarını kurulduğu günden bu yana zorlamış. Bugün baktığımızda da hem bu yüzden hem de dönemin yaklaşımlarına dair tanıklıkları önümüze getirmesi bakımından çok değerli…
1970’lerin ortasında Hürriyet Gösteri ve Milliyet Sanat’ın da kurulduğunu görüyoruz. 1974 dergiciliğin Türkiye’deki tarihi açısından önemli bir zamana denk geliyor, elbette tesadüfî değil Sanat Dünyamız’ın da bu tarihte kurulmuş olması. Sanat Dünyamız arşivine bakarken İstanbul’un önemli mimari yapılarından, Osmanlı dönemi ressamlarına dair incelemelere uzanmak ve Anadolu coğrafyasından kültürel aktarımların nasıl bir dille yapıldığını incelemek mümkün. Özellikle sosyoloji alanından araştırmacılar için son derece zengin bir malzeme kaynağı, ya da benim için hep en başta öyle bir yerde durduğunu arşive hep buradan baktığımı söyleyebilirim.
1992’den itibarense yayıneviyle birlikte, dergiye yüklenen anlam daha çoğulcu bir üsluba kavuşuyor ve tüm sanat dallarını kapsayan, yeniyi, farklı olanı, merak edileni araştıran bir yapıya bürünüyor. Yayının çatısı altında hem Türkiye dışı coğrafyalarda yapılanları burada anlatmak hem buradaki sesler derlenmek isteniyor. Çeviri çok önemli bir parçası o dönem derginin, hatta iki dilli bir yayın olarak çıkıyor dönem dönem; kimi zaman Fransızca Türkçe ya da İngilizce Türkçe gibi.
Bütün bunları ve derginin kuruluşuyla ilgili süreci şair yazar Güven Turan’la detaylı şekilde konuştuk ve bir podcast kaydettik. Güven Bey dergiyi ilk günlerinden itibaren kendi tanıklığı üzerinden anlattı. Hem o yıllardaki yayıncılığı incelemek hem de sanata bakışın nasıl değiştiğini birinci ağızdan dinlemek isteyenler Yapı Kredi Yayınları podcast’leri arasında Spotify’da bulabilir.
Bu 50 yıl içerisinde dergi, yayınevi, yayıncılık sektörü bağlamında birçok iniş çıkış ve dönüşüm hikâyesinin söz konusu olduğu ifade edilebilir. Bunların bir kısmı doğrudan bir kısmı ise dolaylı olarak Sanat Dünyamız üzerinde de çeşitli kırılma ânlarına işaret etmiş olsa gerek. Bu 50 yıllık süreçte dergi için temel dönüm noktaları nelerdi? ‘Sanat Dünyamız’ın 50 yıllık serüveninde özel olan ânlar, sayılar, kırılma noktaları neler oldu?
Derginin özellikle 2000’lerin başında çıkan üç ayda bir yayımlanan siyah kapaklı kalınca sayıları Sanat Dünyamız’ın en çok hatırlanan ve dönüp bakılan sayılarını oluşturuyor. En azından benim okurlardan en çok duyduğum “o eski siyah kapaklılar çok iyiydi” cümlesi… Bu sayıları özel yapan kolektif bir yapıyla, bol katılımcıyla hazırlanması ve tam güncel olana işaret etmeyi öncelemesi. Dönemin yaklaşımlarına tanıklık etmenin yanı sıra kendi sözünü oluşturmayı hedeflemişler. Oyun kültürü, bahçe kültürü gibi dosyalar var. 2009’dan sonra da iki ayda bir yayımlanmaya başlıyor dergi ve artık beyaz kapaklarla çıkıyor. Bu dönem yine Türkiye’deki güncel sanat dünyasının hareketliliği ve eğilimleri dergide doğrudan yansıma buluyor, aynı zamanda sanat tarihine ve felsefeye dönük bir ilgi kendini hissettiriyor. Bunlar benim arşive dair küçük gözlemlerim elbette herkes farklı bir okuma yapabilir en azından arşiv buna izin veriyor. Mayıs ayının başında sanatçı Sena Başöz’le yaptığımız Sanat Dünyamız Arşivi’yle, Bir Gün atölyesinde sürrealistlerin oyunlarını kullanarak kendi hayali dergilerimizi yarattık. O atölye benim de yeni karşılaşmalar yaşamama ve arşivin zenginliğini tekrar anlamama sebep oldu.
Mart 2019 itibarıyla Sanat Dünyamız’ın editörlüğünü üstlendiniz ve 5 yıldır bu görevi sürdürüyorsunuz. Bu noktada öncelikle yolunuz 2019’da Sanat Dünyamız ile nasıl kesişti?
20’li yaşlarımın başında Sanat Dünyamız’ı, Bant Mag., Altyazı ve o dönem takip ettiğim diğer dergilerle birlikte okumaya başladığımda dergi çoktan kendi diline sahipti ve o dil benim sanata bakışımı da şekillendirdi ister istemez. Kendi kişisel hikâyemde sanat dünyasında çokça konu da ettiğimiz o sınıfsal bariyeri aşabilmemin yollarından biriydi bu dergi. Güncel sanat üzerine düşünme eylemini ciddiyetle sürdürebileceğimin ihtimali olarak da ‘Sanat Dünyamız’ bana ilham verdi.
2009-2019 yılları arasında Sabah ve Milliyet gazetelerinde kültür sanat servislerinde muhabir/editör ve Milliyet Sanat dergisinde plastik sanatlar editörü olarak çalıştım. Bu süreçte ilk günden itibaren tek derdim güncel sanat hakkında bir şeyler yazmaktı ve bunun yolunun da önce sanat muhabirliği olacağı gibi bir fikrim vardı sanırım. Aynı zamanda birçok dergide edebiyat ve güncel sanat üzerine yazılar yazdım, uluslararası sanat etkinliklerini takip ettim ve aktardım. 2019’da derginin benden önce uzun yıllar editörlüğünü üstlenmiş olan sevgili Mine Haydaroğlu emekli olduktan sonra da Yapı Kredi Yayınları’nda çalışmaya başladım.
5 yıl, özellikle de süreli yayınlar söz konusu olduğunda (Türkiye’de daha da anlamlı) oldukça uzun bir tarihsel aralık olarak görülebilir. Bu 5 yıllık süreçte dergi sizinle beraber nasıl değişti, neleri ön plana çıkardı?
Bu hep sanat nereye götürüyorsa, nerelerde bağlar güçleniyorsa oraya bakıyoruz diye yanıt verdiğim bir soru. Böyle derken amacım aslında derginin her zaman sanatın izlediği konuları takip etmek konusundaki esnekliğini vurgulamak. Çok sakin duyulsa da mütevazı bir söylem değil, güncel sanatın talip olduğu politikliği de yansıtmaya çalıştığımız anlamına geliyor çünkü. Sergileri, tartışmaları izlerken elbette neye yer vereceğimizi seçiyoruz ve elbette onları yazarların bakışlarıyla değerlendirerek yansıtıyoruz. Bu anlamda yazarların tutarlılıklarını gözeterek onların bakışlarına yer açmak esas çabam diyebilirim. Yeniden yeniden yazılacak bir sanat tarihinin değerli olduğuna inanıyorum. Türkiye’den yazılar ve üretimleri öne çıkarmayı önemsiyorum. Dahası önceki soruda bahsettiğim gibi, benim gibi güncel sanatla dünyayı anlamlandırmaya çalışan ama o sınıfsal bariyerle karşılaşan birileri için derginin o bariyeri aşmakta yardımcı olmayı sürdürebilmesini amaçlıyorum.
Sanat Dünyamız’ın editörlüğünü üstlendikten sonra dergide birtakım değişiklikler de gerçekleşti. Dergide görev alan yeni danışma kurulu, bu kurul ile birlikte yeniden şekillenen dergi politikası, derginin odağına aldığı meseleler; tüm bunları nasıl görmek ve değerlendirmek gerekir?
Yayın danışmanlarımızın iki yılda bir değişmesi gibi bir kural getirdik. Bunun sebebi aslında mümkün olduğu kadar çok sese, isme, onların getireceği yazarlarla dergiye katacakları zenginliğe yer vermek. İki yılın güncel sanat dünyasında bienallerden alışık olunan bir süre olması da etkili oldu, ama tabii esas amaç altı sayı yapabilmek. Dergi bir sayı güncel konulara odaklanıyor, bir sayı da dosya sayısına yer veriyor, iki yılda 12 sayının altısı yayın danışmanlarımızla hazırladığımız dosya sayılarından oluşuyor böylece. Yeni isimlerin eklenmesi hiç bitmeyecek bir süreç, sanat yazmaya odaklanan yazarlarımız çok kıymetli ama farklı disiplinlerden de bu alanı besleyecek yazarlara yer vermeyi önemsiyorum. Bunun haricinde de doğa odaklı bir perspektif, feminist bir perspektif kendini hissettiriyor ister istemez.
Sanat Dünyamız’ın 50. yılı vesilesiyle Yapı Kredi Kültür Sanat’ta derginin güncel sanat ve sinema ilişkisini merkezine alan “Yersiz Yurtsuz” temalı film günleri gerçekleşiyor. Bu film günleri projesi nasıl gün yüzüne çıktı ve bu noktada Engin Ertan ile nasıl bir çalışma yürüttünüz?
Yapı Kredi Kültür Sanat etkinlikler sorumlumuz Ahsen Erdoğan’la birlikte yürüttüğümüz bu süreç aslında en başta Ahsen’in fikri ve hayaliydi. Sosyal medya ekibimizin, teknik ekibimizin desteğiyle düzenledik bu film günlerini ve umuyoruz uzun yıllar sürecek. Güncel sanatı en çok besleyen disiplinlerden biri sinema… Video sanatının baskın rolü hem görece kolay üretim yapılabilen bir mecra olmasından hem de sinemayla olan ilişkisinden geliyor. Ancak sinema ve güncel sanata beraber bakan, bu iki alanın birbirini beslediği yerlere işaret eden bir seçkiye pek rastlamıyoruz. Bu amaçla sanat yapan sinemacılar, sinema yapan sanatçıları buluşturacağımız bir etkinlik düzenlemek istedik. Film günlerinin küratörlüğü için davet ettiğimiz Engin Ertan alanında çok yetkin bir isim, tüm yıl dünya ve Türkiye festivallerini takip ediyor aynı zamanda güncel sanat alanında da iyi bir izleyici. Bu yüzden bize “Yersiz Yurtsuz” temasını önerdiğinde tema tam da yıl boyu izlediğimiz üretimlerle örtüştü ve tam yerinde oldu.
Son olarak, 2024 yılı içerisinde Sanat Dünyamız dergisi hangi başlık, tema ve konulara eğilecek? Bizi nasıl bir yıl bekliyor?
Derginin son sayısında kapsamlı şekilde popüler kültür kavramını ele aldık. Stuart Hall’un “Popüler Olan”ın Yapı Bozumu Üzerine Notlar makalesini yeniden çevirdik. Sanatın popüler kültürden ödünç alarak kullandığı klipler, reality show’lar gibi mecraları nasıl ele aldığını inceledik. Karikatürler, diziler ve güncel sanatın medya görünürlüğü üzerinden popüler kültürü inceledik. Eylül Ekim sayımız için de derginin 20 yıl önce 30. yıl sayısı için hazırladığı dosyayı yeniden yapmayı planlıyoruz: yeni bakış açıları ve bugünün sorunlarıyla “Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?” dosyası. Bundan önce kesişimsellikten, anıt heykellerin yıkılmasına, mesafe kavramından, ekolojik sorunlara sanatın nasıl yaklaştığına değinen dosyalar hazırladık bunların her biri güncel sorunlara üretilen yanıtları ve yazıları derlemesi bakımından zamanı yansıtıyor ve zihin açıcı arşivlere dönüşüyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***