YÜKSEL DURGUT | YORUM
G7’nin geçmişine baktığımızda, dünya siyasetinde iz bırakan pek çok önemli olay ve kararın bu grup tarafından alındığını görüyoruz. 1975’te Fransa’nın davetiyle bir araya gelen altı ülkenin lideri, enerji ve ekonomik krizlerle başa çıkmak için uluslararası işbirliğini güçlendirme kararı aldı. İşte bu toplantı, daha sonra Kanada’nın da katılımıyla G7 olarak bilinecek grubun doğuşu oldu.
1985 yılında New York’ta yapılan Plaza Anlaşması, döviz kurlarının düzenlenmesinde önemli bir dönüm noktasıydı. G7 ülkeleri, doların değerini düşürmek ve ticaret dengesizliklerini azaltmak için koordineli müdahalelerde bulunma kararı aldı. Bu anlaşma, dönemin önde gelen gazetelerinde ‘uluslararası finansal istikrar için bir mihenk taşı’ olarak nitelendirildi.
1996 yılında Lyon’da düzenlenen zirvede, G7 liderleri, küresel ısınmayla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çevre politikalarının güçlendirilmesi konusunda mutabakata vardı. İklim değişikliği ile ilgili küresel politikaların şekillenmesinde önemli bir adım oldu.
2008 yılında Washington Zirvesi’nde, G7 liderleri, küresel finansal krizin etkilerini hafifletmek için kapsamlı bir eylem planı üzerinde anlaştı. Bankaların sermayelendirilmesi, piyasa likiditesinin sağlanması ve finansal düzenlemelerin güçlendirilmesi gibi önlemler, küresel ekonominin istikrarı için kritik öneme sahipti. Bu toplantı sonrasında küresel ekonominin kurtarılması için kararlı adımlar atıldı.
2015 yılında Almanya’nın Elmau kasabasında yapılan zirvede, G7 liderleri, 2015 Paris İklim Anlaşması’nın temel ilkelerini desteklediklerini ve karbon emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulundu. Bu, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi açısından önemli bir dönüm noktası oldu.
Geçtiğimiz haftalarda dünyanın sanayileşmiş yedi ülkesi Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve ABD’den oluşan G7 grubu, İtalya’nın Apulia kentinde bir araya geldi. Bu, 1975’ten bu yana düzenli olarak toplanan grubun 50. oturumuydu. G7, temel olarak çok taraflılık, evrensel insan hakları, liberal demokrasi ve serbest ticarete dayalı mevcut dünya düzenini korumayı amaçlıyor.
Apulia’daki zirvede de G7 liderleri, uluslararası düzenin güçlendirilmesi çağrısında bulundu. Ukrayna’ya 50 milyar dolar sağlama, İsrail-Filistin için iki devletli çözümü destekleme ve Afrika ile Hint-Pasifik bölgesindeki ülkelerle bağları güçlendirme kararı alındı. Zirvede ayrıca gıda güvenliği, iklim direnci, düzensiz göç, finansal istikrar ve yapay zekanın faydaları ve riskleri de tartışıldı.
G7’nin kanunlara dayalı dünya düzenini koruma vurgusu, Batı’nın egemenliğini sürdürme çabası gibi. Ancak gerçek daha başka. Mevcut dünya düzeni artık eskisi gibi değil. Yeni güç merkezleri, özellikle Asya’daki büyük ekonomileri ortaya çıkardı. Çin’in yükselişi, yeniden güçlenen Rusya ve Brezilya. Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın birleşiminde oluşan BRICS ve Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın 1996 yılında oluşturdukları ŞİÖ gibi gruplar Batı’nın egemen olduğu uluslararası düzenin yapısını değiştirdi.
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin, kurallara dayalı uluslararası düzeni savunmada öncü olmasına rağmen zirveye davet edilmedi. Büyük güç rekabetinin jeopolitiği, iş birliği ruhunun önüne geçti; Çin ise sürekli olarak küreselcilik ruhunu yeniden canlandırma çağrısında bulunmaya devam ediyor.
G7, kendi çıkarlarını zorla kabul ettirmeye çalıştığı için dünya çapında sıkça eleştirildi. Bu endişe, G20’nin kurulmasıyla biraz azaldı. G20, en güçlü 19 ekonomiyi, Avrupa Birliği’ni ve Afrika Birliği’ni içeriyor. Ancak, bu iki grup da Birleşmiş Milletler’in evrensel tarafsızlığını zayıflatmaya devam ediyor.
Apulia zirvesinde, G7 ülkeleri, Rusya’nın el konulan varlıklarını kullanarak Ukrayna’ya 50 milyar dolar yardım yapacaklarını açıkladı. Bu, Ukrayna ile barış görüşmelerine başlaması için şartlar koyan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e bir yanıttı. Putin, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilen bölgelerden çekilmesini ve NATO’ya katılma çabalarından vazgeçmesini istiyor. G7’nin bu kararına tepki gösteren Putin, “Rus varlıklarının Ukrayna savaşını finanse etmek için kullanılmasını hırsızlık” olarak nitelendirdi ve “cezasız kalmayacak” uyarısında bulundu.
G7 toplantısından sonra İsviçre’de düzenlenen Ukrayna barış zirvesinde, Hindistan, Suudi Arabistan, Meksika, Brezilya, Güney Afrika, Endonezya ve Birleşik Arap Emirlikleri ortak bildiriye imza atmadı. Bu ülkeler, Ukrayna’da barışın sağlanması için özellikle Rusya’nın da müzakerelerde yer alması gerektiğini savundu. Güney Afrika, İsrail’in savaş suçlusu ilan edilmesinin hemen ardından zirveye davet edilmesine tepki gösterdi. Çin ise toplantıya katılmadı.
Ukrayna’daki yaşanan kriz hâlâ çıkmazda. Ukrayna toprak bütünlüğü ihlal edildiği için hukuken haklı. Siyasi olarak, Rusya’nın, daha önce kendisine verilen güvencelere rağmen NATO’nun sürekli doğuya genişlemesiyle kışkırtıldığı yönündeki argümanı var.
G7’nin Apulia zirvesi, bir kez daha Batı’nın mevcut dünya düzenini koruma çabasını ortaya koydu. Ancak, dünya siyasetindeki değişen dinamikler ve yeni güç merkezlerinin ortaya çıkışı, bu düzenin sürdürülebilirliğini sorguluyor.
Geçmişteki G7 zirveleri, birçok kez küresel ekonomik ve politik dengeleri etkileyen kararların alındığı platformlar oldu. Ancak, günümüzde tek taraflı yaklaşımlar ve büyük güç rekabeti, çok taraflı iş birliğinin önünde büyük engeller oluşturuyor. Bu karmaşık jeopolitik ortamda gelişmemiş ülkeler dengeli bir duruş sergilemek zorunda. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmak, uluslararası hukukun korunması açısından önemli; ancak, Rusya’nın Çin’e yakınlaşması ve ABD liderliğindeki Batı’nın stratejik baskıları, dikkatli ve dengeli bir diplomasi gerektiriyor.
G7’nin tarihi boyunca şekillendirdiği dünya düzeni, bugün yeni güç merkezleri ve değişen küresel dinamikler karşısında yeniden şekilleniyor ve bu süreçte çok taraflılık ve iş birliği ruhunu yeniden canlandırmak, tüm uluslararası aktörlerin ortak sorumluluğu. Apulia zirvesi, G7’nin güç kaybettiği bir döneme rastladı; dünya sahnesinde yeni aktörler yükselirken, Batı’nın bu dönüşümü göz ardı etmesi, yalnızca yeni çatışmalara zemin hazırlar.
G7’nin tarihsel gücü, iş birliği ve çok taraflılık ilkelerinde yatıyordu. Bu ilkeleri yeniden canlandırmak, hem G7’nin hem de dünya düzeninin geleceği için hayati önem taşıyor. Aksi takdirde, dünya daha derin bir kaosa sürüklenecek ve barış umutları, büyük güçlerin çıkarları arasında kaybolacak.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***