Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, iktidarın Orta Vadeli Program kapsamındaki vergi reformu hazırlığına sert tepki göstererek, “22 yılın sonunda bu ekonomik krizden, yıkımdan bizi çıkartmak için buldukları çare ne? Vatandaşın kursağındaki son lokmayı alacak yeni vergi düzenlemesi!” şeklinde konuştu.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısında ekonomi gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Baş, AKP iktidarının yeni vergi düzenlemesi planını sert sözlerle eleştirerek, “Artık vergiler bize yol olarak geri dönmüyor, yollar bize vergi olarak geri dönüyor” ifadelerini kullandı.
Asgari ücrete temmuz ayında ara zam yapılmama kararını da değerlendiren Baş, “Artık asgari ücrete zam asgari bir yaşam talebi haline gelmiştir. Asgari ücretlinin, alın teriyle yaşayan emekçinin, emeklinin bu koşullarda yaşamına devam ettirmesinin başka bir yolu yoktur” dedi.
“VATANDAŞA KÜFREDİYORLAR, VATANDAŞA HAKARET EDİYORLAR, VATANDAŞIN AKLIYLA DALGA GEÇİYORLAR”
TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın açıklamaları şu şekilde:
“Yılın yarısını geride bıraktık ve asgari ücretli, emekli, emekçi milyonlarca ücretli çalışanın nefes almakta bile zorlandığı günlerden geçiyoruz. Birkaç saat önce mecliste AKP’nin grup toplantısı vardı ve kelimenin tam anlamıyla Saray’ın harikalar diyarında yaşadığını izledik. Masal anlatmaya, anlattıkları masallarla yurttaşlarımızı uyutmak için çaba harcamaya devam ediyorlar. Fakat gerçekler arada sızıyor. Toplantının başlamasından önce kendisine mikrofon uzatılan Çalışma Bakanı göstergelerin iyi gittiğini, olumlu olduğunu söylemiş ve bu nedenle de temmuzda milyonlarca çalışanın beklediği asgari ücrete ara zammın yapılmayacağını ifade etmiş. Gerçekten ‘Bu beyefendi hangi verilere bakıyor, hangi ülkede yaşıyor’ diye sormak zorunda hissediyorum kendimi. Çünkü açık söyleyeceğim, ‘yalancı’ demeye bile dilim varmıyor, çünkü yalanın bile en azından bir inandırıcılık iddiası olur. Şu ülkede yaşayan herhangi bir insanın bu söylenenleri ciddiye almasına, herhangi bir ekonomik verinin olumlu gittiğine ilişkin bir sözün üzerine değerlendirme yapmasına imkan olmadığı kanaatindeyim. O yüzden, yalan söylemiyorlar, vatandaşa küfrediyorlar, vatandaşa hakaret ediyorlar, vatandaşın aklıyla dalga geçiyorlar diye düşünmek lazım. Çünkü sokağa çıktığımızda gördüğümüz tek bir gerçek var: Sokaktaki her yurttaşımız mevcut ekonomik gidişattan rahatsızlığını dile getiriyor. Yoksullaşmanın, fatura ödeyememenin, pazara alışverişe çıkamamanın acısını yaşıyor; ama iktidarın gündeminde bunların hiçbir yeri olmadığını görüyoruz.
VERGİ REFORMUNUN SIZMASINA TEPKİ: ‘KAMOYUNU HAZIRLAMAK’
Günlerdir bir kanun hazırlığının sızdığı konuşuluyor. Vergilerde düzenleme yapılacak, kimileri ‘vergi reformu’ olarak adlandırıyor bunu. Ben buradan, bugün, yurttaşlarımızla bu vergi tartışmalarına dair bir sohbet yapmak istiyorum. Yurttaşı doğrudan ilgilendiren vergilerle ilgili bir düzenleme yapılacak. Biz bunu nasıl öğreniyoruz? Bir sızmayla öğreniyoruz. Böyle mi olmalı? Yani eğer gerçekten vatandaşın hayrına bir şey yapmak istiyorsanız, bu ülkedeki yurttaşların hayrına bir şey yapmak istiyorsanız ne yaparsınız? Bir kere konunun muhataplarını davet edersiniz. Onlarla açık seçik, aklınızdan geçenleri, düşündüklerinizi, değerlendirmenizi konuşursunuz, tartışırsınız. Ondan sonra, bunu nasıl en iyi biçimde bir kanun teklifi haline getireceğinizi konuşursunuz. Ama ne yapıyor iktidar? Teklifi sızdırıyor. Bu bir açıdan bakarsak kamuoyunu hazırlamak olarak değerlendirilebilir, kamuoyuyla pazarlık yapmak olarak değerlendirilebilir. Ama nihayetinde akla aykırıdır, bilime aykırıdır, kanun yapma tekniğine aykırıdır. Yurttaş çıkarına bir yaklaşımın tam karşısındadır. Çünkü bir tartışmayı, müzakereyi, konuşmayı, geliştirmeyi, doğru olanı bulmayı değil, akıllarından geçeni en kolay biçimde nasıl hayata geçireceklerini düşündüklerini görüyoruz. Dolayısıyla bir kere usul açısından yurttaşlarımız şunu düşünmeli, yahu bu adamlar doğru düzgün bir şey yapacak olsalar bunu benimle konuşmazlar mı? Benimle tartışmazlar mı? Benimle değerlendirmezler mi? Ama ne yapıyorlar? Sızdırıyorlar.
“KRİZDEN ÇIKMAK İÇİN BULDUKLARI ÇARE, VATANDAŞIN KURSAĞINDAKİ SON LOKMAYI ALMAK”
22 yıldır ülkeyi yönetiyorlar, 22 yıldır vergi reformu tartışmaları yapıyoruz ve 22 yılın sonunda bu ekonomik krizden, yıkımdan bizi çıkartmak için bula bula buldukları çare ne? Vatandaşın kursağındaki son lokmayı alacak yeni vergi düzenlemesi. Altını çiziyorum. 22 yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, 22 yıl sonra da bulup bulabileceğiniz tek şey daha fazla vergi. Bu ülkeyi nasıl batırdığınızın bundan daha büyük bir itirafı olabilir mi? O yüzden ben zaten bu tartışmanın kendisinin AKP’nin ülkeyi batırdığının itirafı olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani ülkede bir ekonomik kriz var. Siz bunu üretimle yeni alanlar açarak, yaratarak çözmeyeceksiniz, ne yapacaksınız? Zaten hazinenin çok büyük bir bölümünü ondan toparladığınız milyonlarca yoksuldan biraz daha fazla vergiyi nasıl alabilirim, onun son kuruşuna nasıl el koyabilirim diye düşüneceksiniz.
“VERDİĞİ VERGİLERİN KENDİSİNE HİZMET OLARAK DÖNDÜĞÜNE İNANAN YURTTAŞIMIZ VAR MI?”
Şimdi buradan bütün yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: Biz her zaman gerçekleri söyledik, gerçekler devrimcidir, buna inanıyoruz. O yüzden tarihimiz boyunca dayanışmayı, birlikte üretmeyi, birlikte paylaşmayı savunduk, üretenlerin yönetmesi gerektiğini savunduk. Tek cümleyle ifade etmek gerekirse, Türkiye İşçi Partisi’nin amacı sadece Türkiye’yi değil dünyayı üretenlerin yönetmesidir. Devleti de tam böyle bir yerde anlamlandırıyoruz. Kimilerinin ‘Devlet olmazsa insanlar birbirlerini yerler, güçlü güçsüzü ezer, parası olan, silahı olan, emrinde insan olan tahakküm kurar; dolayısıyla devlet olmalı ki işler yürümeli, adalet sağlanmalı, kamu hizmetleri görülmeli’ gibi bir anlayışla devleti kutsayan o anlayışıyla hiç yan yana gelmedik. Bunun bir sonucu olarak vergi tartışmasını yapmak istiyoruz. Ne deniyor? Devlet vergi toplar, topladığı vergi de halka hizmet eder. Buradan sesimin ulaştığı bütün yurttaşlarımıza sormak istiyorum. Gerçekten böyle mi? Örneğin gerçekten emeğinin karşılığını aldığını düşünen bir yurttaşımız var mı? Gerçekten verdiği vergilerin kendisine hizmet olarak döndüğüne inanan bir yurttaşımız var mı? Ya da bu iktidarın adil, evrensel hukuk kurallarına göre yönettiğine inanan tek bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı var mı?
“ARTIK VERGİLER BİZE YOL OLARAK GERİ DÖNMÜYOR, YOLLAR BİZE VERGİ OLARAK GERİ DÖNÜYOR”
20 yıl, 25 yıl geriye gittiğimizde şöyle söylenirdi, ‘Devlete vergi ödeyeceksiniz, devlete ödediğiniz vergiler yol, su, elektrik olarak size geri dönecek’. Şimdi ne oluyor? Yol yapılıyor, o yoldan geçmek için üstüne para ödüyoruz, üstüne o yolun müteahhitlerini zengin ederek yürüyoruz. Sabah uyanıyorsunuz, elinizi yüzünüzü yıkamak için çeşmeyi açıyorsunuz. Akan suya en az 4-5 kalem vergi ödüyorsunuz. Elektrik dağıtım şirketlerini zengin edecek paralar ödüyorsunuz. Geldiğimiz nokta bu. Yani artık vergiler bize yol olarak geri dönmüyor, yollar bize vergi olarak geri dönüyor. Vergi su olarak bize geri dönmüyor, suya ayrıca vergi ödemek zorunda kalıyoruz. Şirketleri zengin ediyoruz.
“TÜRKİYE’DE BİR TARAFTA BU İKTİDARIN YANDAŞLARI VE ZENGİNLER VAR, ÖBÜR TARAFTA HEP BERABER BİZ VARIZ”
Bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Devlet dediğiniz şey en asgari düzeyde güvenliktir değil mi? En asgari düzeyde eğitim hakkıdır, sağlık hakkıdır değil mi? Memlekete bakın ya, özel güvenlik şirketleri, özel okullar, özel hastaneler… Bunların normal kabul edilmesini içimize sindiremiyoruz, hiçbir insanın içine sindirmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Normal bir ülkede bunlar olmaz, olması gereken bu değildir. Ama bakıyorsunuz güvenlik devredilmiş, eğitim şirketlere kar etsin diye devredilmiş, sağlık alanı parası olana hizmet veren bir alan haline getirilmiş. E devlet nerede var? Devlet Ankara’nın göbeğinde tetikçiler siyasi bir cinayet işleyince bunun üzerini örtmek için ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz, memlekette suç işleyen mafya liderlerinin İçişleri Bakanı’yla boy boy fotoğraflarını görüyorsunuz, kamu kurumları sözde tasarruf edecekken son sürat lüks inşaatlar devam ediyor, Monako’da ıstakoz yiyen milletvekilleri çıkıyor; ama halka ‘Siz aza tamah edin, dişinizi sıkın’ deneyeceği zaman devlet ortaya çıkıyor. O yüzden değerli arkadaşlar bu gerçek sömürüyü gizlemek, örtbas etmek, gerçeklerin ortaya çıkmasına mani olmak için görev üstlenen devlet anlayışına, bu düzene itirazımız var. O yüzden biz bu anlayışa topyekûn karşı çıkıyoruz. Biz iktidara baktığımızda para için her şeyi yapacak insanlar görüyoruz, attıkları her adımda zengini daha zengin yapmak için çalışan bir iktidar görüyoruz, emekçiyi, yoksulu daha da yoksullaştıran bir iktidar görüyoruz. O yüzden Türkiye’deki bütün ayrımları bir tarafa bırakma çağrısı yapıyoruz. Türkiye’de bir tarafta bu iktidarın yandaşları ve zenginler var, öbür tarafta hep beraber biz varız. Tablo bu kadar açık, bu kadar net!
“VATANDAŞI ZATEN TOPRAĞA GÖMMÜŞSÜNÜZ, ÜSTÜNE VERGİ!”
Aylardır şunu söylüyoruz. Diyoruz ki, ‘Ocak ayında siz bu asgari ücreti belirlediğinizde, daha 1 Şubat’ta ilk maaşları aldığımızda bunun açlık sınırının altında kalacağı belliydi’. Ve her geçen gün hayatı zorlaşan milyonlarca asgari ücretli için bir çağrı yapıyoruz, yaşamak için zorunda olduğumuz bir çağrı. ‘Asgari ücrete temmuzda ara zam yapılması bir zorunluluktur’ diyoruz, ‘10 bin lira emekli maaşı olmaz’ diyoruz, ‘Memurlar yoksulluk sınırının altında ücretlere mahkum ediliyorlar, bu kabul edilemez’ diyoruz! Ama biz vatandaşın ihtiyacını anlatmaya çalışırken, biz vatandaşın nefes alıp vermesini sağlayacak bir ücret talebinde bulunurken, bunu yapmayan beyefendiler yetmiyor bir de vergi bindirmek için kırık takla atıyor. Vatandaşı zaten toprağa gömmüşsünüz, üstüne vergi!
“VATANDAŞIN KEMERİNDE DELİK KALMAMIŞ, İKTİDAR ‘KEMER SIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ’ DİYOR”
Niye bu meseleyi bu kadar taktık? Niye isyan ediyoruz? Çünkü diyoruz ki, Bir ülkede verginin kimden toplandığı, nasıl toplandığı ve nasıl harcandığı o ülkedeki iktidarın sınıfsal yapısını gösteren en net politik veridir. ‘Bir ülkede nasıl bir iktidar var’ sorusunun yanıtını o ülkede nasıl vergi toplandığından, kimlerden toplandığından, kimlerden alınmadığından ve nasıl harcandığından kolayca anlayabilirsiniz. O yüzden basit bir denklem söylüyorum, AKP zenginlerin partisidir, AKP patronların partisidir ve yaptıkları her düzenleme bir avuç patron, bir avuç patron zihni ya da patronlara bağlı iktidar mensubunu yaşatabilmek için atılan adımlardır. Halkımız da buna rıza göstersin diye uğraşıyorlar. Vatandaşın kemerinde delik kalmamış, iktidarın söylediği tek bir şey var, ‘Kemer sıkmaya devam edeceğiz’. Yani beyefendiler aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyecekler; patlayıncaya kadar, çatlayıncaya kadar eğlenecekler, keyif sürecekler; sokaktaki yoksul, emekçi vatandaş kemer sıkmak zorunda olacak. Oh, ne ala memleket! O yüzden ısrarla, altını çize çize, üstüne basa basa söylüyorum: Bizim, bu ülkenin yüzde 99’unun tek bir mecburiyeti var, bu iktidardan kurtulmak zorundayız. Bizim tek bir zorunluluğumuz, tek bir mecburiyetimiz bu iktidardan kurtulma mecburiyetidir. ‘Ülkeyi şirket gibi yönetirim’ lafını hiç aklımızdan çıkartmayacağız, ‘Ben ekonomistim’ diye sağda solda atıp tutanları unutmayacağız. Bu akıl, yani ülkeyi şirket gibi yöneten akıl, ‘Ben ekonomistim, bilirim bu işleri’ diyen o kibirli akıl bugün ülkenin bu hale gelmesinin baş müsebbibidir.
“EN BÜYÜK 500 ŞİRKET ÇALIŞTIRDIKLARI HER BİR İŞÇİ İÇİN AYDA 93 BİN LİRA KAR ETMİŞ”
Dün en büyük 500 şirketle ilgili rakamlar açıklandı. Şimdi size ülkede kriz var deniyor değil mi? Bakalım bu 500 büyük şirkete. Bunların 490 tanesi büyük şartlar etmiş, faaliyet karları 937 milyar lira. Ortalamasını aldık, o en büyük 500 şirket çalıştırdıkları her bir işçi için ayda 93 bin lira kar etmiş. Yani 17 bin liraya yaşamaya mahkum edilen bir işçi düşünün, patrona kazandırdığı ortalama para bunun 5-6 katı. Yani 5 gün çalışıyorsunuz, bunun 4’ünde patrona çalışıyorsunuz, birinde kendinize. Kurdukları sistem bu. Peki sonra ne oluyor? Vergi konuşuyoruz ya, bunların aldıkları teşvikler artıyor, ödedikleri vergiler enflasyonun altında kalıyor ve sonuçta bakıyorsunuz hesaplara, 66.7 milyar gibi bir rakam alınmayan vergi hesabı. Ya kriz var, bunlar zenginleşmeye devam ediyorlar, işçiyi düşük ücretle uzun saatler çalıştırmaya devam ediyorlar, işçinin sırtından para kazanıp servetlerini arttırmaya devam ediyorlar, üste teşvik alıyorlar, üste vergileri indiriliyor. Ama kriz var, emekçi kemerini sıksın! Ortalama yüzde 242 büyümüşler. Bu şirketler böyle yüzde 200, yüzde 300 kar getiriyor ama söz konusu olan işçiye verilecek üç kuruş zam olunca hemen maliyetler akıllara geliyor. Dünyada en zengin yüzde birin serveti geri kalan yüzde 99’un servetinin 2 katı olmuş; şimdi herhalde Saray iktidarı Türkiye’yi hala bu düzeye taşıyamamanın acısını çekiyor. O yüzden ‘Yoksula bindirelim, az maaş verelim, çok çalıştıralım, çok vergi alalım, bu yüzde biri en zenginleri daha zengin yapalım’ diye ellerinden ne gelirse yapıyorlar.
ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ: “HARCADILAR, BİTİRDİLER”
Çok çarpıcı bir örnek vereceğim, özel iletişim vergisi 99 depreminden sonra çıkmıştı. ‘Dayanışma, tahribatı beraber aşacağız’ dendi. Yurttaşlar da sorgulamadılar tabii. ‘Zor zamanlarda destek olmak, dayanışma içerisinde olmak gerekir’ dendi. Sonra uzatıldı, sonra tekrar uzatıldı, artık normalleşti. 6 Şubat’ta deprem oldu, ‘Ne oldu bu toplanan vergiler’ diye sorduk. Başka yerlerde kullandılar, harcadılar, bitirdiler. Peki Kızılay ne yaptı? Çadır sattı. Sonra Kızılay’la ilgili tartışmalar başladı. Şu cümleyi hiç unutmayın, Kızılay başkanı, ‘Vergi kaçırmak başka bir şey, vergiden kaçınmak başka bir şey’ dedi. İşte esas mesele bu, eğer siz patronsanız, yandaşsanız vergiden kaçınırsınız, bu ülkedeki 85 milyonun hakkı olan parayı vermezsiniz, onu kaçınırsınız.
“VERGİ KAÇIRMAK İSTİYORSANIZ VERGİ DAİRESİNİN EN YAKININDA DÜKKAN TUTUN, VERGİ FALAN ÖDEMEZSİNİZ”
Örnek vereceğim bakın, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Oğlu Engin Levent Soylu’nun 2021’de kurduğu şirket hiç vergi ödememiş. Buyurun, vergiden kaçınmak işte. Hatırlayın Meclis’te konuşuldu, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, Sağlık Bakanı Koca’nın kurucusu olduğu şirkete 220 milyondan fazla teşvik verdiği tutanakları da var. Devlet olarak görevinizi yapmadığınız için özel hastaneye gitmek zorunda bıraktığınız vatandaştan para kazanıyorsunuz, sonra bir de vergiden kaçınıyorsunuz. Kurumlar vergisi, yüzde 25 yasal olarak, yani çoğu ücretlinin gelir vergisinin altında bir oran. Bir ekonomist, Menekşe Yılmaz, KAP bildirimlerinden bir araştırma yapmış. Ford Otosan 2023 yılında binde 4 vergi ödemiş, Arçelik yüzde 1.6, Otokar yüzde 2.7, Tüpraş yüzde 12! Bakın, 250 milyon dolar ciro yapan, 47 ülkeye çikolata ihraç eden bir şirket kaç para vergi ödemiş? 40 bin lira arkadaşlar! Hazine garantili otoyol-köprü-şehir hastane projeleri alan 44 tane şirketten 37 tanesi tek kuruş vergi ödememiş! Hatırlıyor musunuz, ‘gemi değil gemicik’, bunlarınki de o, ‘vergi değil vergicik’. Gerçekten anlatmaktan utanıyorum, şöyle düşünün, Osman Gazi Köprüsü’nden geçiyorsunuz, 290 lira, yüzde 8 KDV ödüyorsunuz. Devlet bizlerden topladığı paradan geçiş parasına 35 dolar artı yüzde 8 KDV ödüyor, ama orada para kazanan şirket vergisini ödemiyor. Yani oradan geçen yurttaş vergi ödüyor, devlet vergi ödüyor, buradan gelir elde eden şirket hiçbir şey ödemiyor! Hani böyle bir şey vardır ya, bir suç işlediğinizde suç mahallinin etrafında gezerseniz, kalabalıklara karışırsanız gözükmezsiniz. Bence tam öyle bir durum var. Türkiye’de vergiden kaçınmak istiyorsanız, vergi kaçırmak istiyorsanız vergi dairesinin en yakınında dükkan tutun, Saray’ın bahçesinde dükkan tutun vergi falan ödemezsiniz.
“ÜLKEYİ BİLE İSTEYE BATIRIYORLAR”
Özeti şu, ülkeyi batırıyorlar. Bunun sorumlusu kendileri. Bunu bilmeden, cahil oldukları için, yeteneksiz oldukları için falan da yapmıyorlar. Bunu bilerek, isteyerek, kendilerini, eş dost akrabayı, yandaş müteahhitleri, o Türkiye’nin en zenginlerini daha zengin kılmak için yapıyorlar. Burada üretim yapmadıkları için, ülkeyi zenginleştirmek gibi dertleri olmadığı için bildikleri bir şey var: Yoksulu emekçiyi ezeceksin, ezebildiğin kadar ezeceksin. Yetmedi mi? Yeniden vergi çıkartırsın, nasıl olsa güç bizde, nasıl olsa iktidar biziz. Toplumsal dayanışma olsun, çok kazanandan çok vergi alınsın, çok basit değil mi? Hayır, Türkiye’de böyle bir model yok. Ama ne var? Lokantadaki garsonun bahşişinden vergi almayı düşünen bir akıl var burada, pandemide belki de evimize ekmek getirdiği için hayatta kalmamızı sağlayan motokuryeden nasıl daha fazla para alırım diye düşünen bir anlayış var!
“ASGARİ ÜCRETE ZAM, ASGARİ BİR YAŞAM TALEBİ HALİNE GELMİŞTİR”
Sevgili yurttaşlar, o yüzden bakmayın onların çevirdikleri fırıldaklıklara, dolaplara, hepsini bir kenara bırakın. Çok net, Türkiye’de iki tane cephe var: Bir tarafta zenginler ve onları temsil eden AKP iktidarı var, öbür tarafta biz hepimiz varız. Ve hepimiz haklarımızı almak için yan yana, omuz omuza gelmeliyiz, kol kola durmalıyız. Bu iktidara karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Biz tekrar ediyoruz, temmuzda ara zam şarttır. Nefes alıp verebilmek için bile asgari ücretin arttırılması gerekiyor, artık asgari ücrete zam asgari bir yaşam talebi haline gelmiştir. Asgari ücretlinin, alın teriyle yaşayan emekçinin, emeklinin bu koşullarda yaşamına devam ettirmesinin başka bir yolu yoktur. Ben halkımızı doğrudan canımıza kasteden bu iktidara karşı yan yana gelmeye, omuz omuza durmaya çağırıyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***