MAHMUT AKPINAR | YORUM
Eğer daha adil, daha katılımcı, insan haklarının ve hukukun daha iyi olduğu bir dünya düzeni kurulacaksa, elbette mevcut düzenin değişmesi iyi olur. Ama bir şeyi neyle değiştirdiğinize bakmanız gerekir. İyileşme beklerken kötüyü daha kötü ile değiştirmek, zalimi daha zalimle değiştirmek de mümkün. Bugün ABD’nin liderlik ettiği, mükemmel işlemese de demokrasinin, hukukun, temel hak ve özgürlüklerin olduğu demokratik bloğun yerini Çin ve Rusya gibi otoriter blok alacaksa; dünya, insanlığın çok daha ağır baskılara maruz kaldığı, nefes alamadığı bir küreye dönüşür.
Elbette Batı’nın emperyal geçmişini, kolonyal dönemde yaptığı zulümleri yok saymıyorum. Batı medeniyetinin kendi sınırları dışında sergilediği ikiyüzlülüğünü göz ardı etmiyorum. “Demokrasiyi yayacağız, özgürlük getireceğiz!” diye ülkeleri, coğrafyaları nasıl işgal edip kana buladıklarını görmezden gelmiyorum. Onları çöküşe sürükleyen, güvenilmez kılan da bu yönleri aslında. Kendi ilan ettikleri ilkeleri çiğnemeleri, yok saymaları global anlamda sorgulanmalarını, çöküşlerini hızlandırdı. Batı medeniyeti başkalarına dayattığı konularda etik olmayan, ikiyüzlü tutum sergileyerek adeta harakiri yapıyor, kendi kendini yok ediyor.
Kanlı geçmişine, ikiyüzlü uygulamalarına rağmen, liberal Batı dünyasının liderlik ettiği global düzenin demokrasi, hukuk, insan hakları konularında bazı standartlara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemde bağımsız yargının, özgür medyanın, sivil toplumun olduğunu, hukuki süreçlerin işletilebildiğini ve farklı yolları kullanarak büyük yanlışlardan dönmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Adil bir devletler arası ilişki biçimi olmasa da, haksızlığa uğrayan insanlar, gruplar, azınlıklar hak arayabiliyor, geç de olsa haklarını alabiliyorlar. Demokratik Batı dünyası, özgürlüklerin olduğu, insanların inançlarını, düşüncelerini, kimliklerini korku/kaygı yaşamaksızın ifade edebildikleri, varlıklarını, mülkiyetlerini koruyabildikleri, kültürlerini sürdürebildikleri kabul edilebilir, oldukça insani bir yaşam sunuyor.
İsrail-Filistin çatışmasında Batı’nın sergilediği ikiyüzlülük ve çifte standart Müslüman toplumları kızdırsa ve Müslüman devletleri Rusya-Çin eksenine yaklaştırsa da, bireysel ve kolektif manada dünyada zulüm gören, eziyet çeken, baskıya, soykırıma maruz bütün topluluklar hala akın akın batı dünyasına göçüyor. Bu göçte Müslüman nüfus açık ara önde, zira en büyük zulüm, hukuksuzluk, adaletsizlik Müslüman coğrafyalarda var. Müslüman ülkelerin yönetimlerinin Çin ve Rusya’ya yaklaşmalarının bir izahı var. Zira hemen hepsi otoriter liderler ve o blokta kimse yönetici zümrenin zulümlerini, soygun düzenlerini, hak ihlallerini sorgulamıyor. Çin ve Rusya: “Bunlar sizin iç sorunlarınız, bizi ilgilendirmez!” diyorlar. Dahası, Çin ve Rusya bu problemleri zirvede yaşıyor.
Sadece İsrail politikalarına bakıp Müslüman kitlelerin Çin/Rusya’ya güzelleme yapması yanlış bir çıkarım. Kendi diktatörlerinden kaçan Müslüman muhaliflerden, aydınlardan, gazetecilerden nefes alabilmek, fikrini yayabilmek, canını koruyabilmek için Çin’e, Rusya’ya sığındığını görmüyoruz. Batı’ya söven muhalifler bile can güvenliği söz konusu olunca demokratik dünyaya sığınıyor. Otoriter bloğun mevcut yöneticileri servetini kendi ülkesine yatırmıyor, hukukun olduğu bir ülkeye çıkarmaya çalışıyor. Türkiye’de halktan çalınan servetlerin hangi ülkelere çıkarıldığını, çalanların hangi ülkelerden oturum aldığını hepimiz biliyoruz. Suçlular bile kendisini korumak için hukuk, adalet, demokrasi arıyor. “Yargılanırsam en azından can güvenliğim olur.” diye düşünüyor. Hiçbirisi Rusya’ya, Çin’e gitmeyi aklından geçirmiyor.
Eleştirilerimize, rezervlerimize rağmen ABD öncülüğündeki liberal demokratik batılı ülkeler temel insani değerleri koruma noktasında Çin ve Rusya’yla kıyaslanmayacak kadar geniş imkan, özgürlük alanı sunuyor. Bir iftiraya maruz kaldığınızda bağımsız ve tarafsız medya bulup kendinizi anlatabiliyor, sesinizi, mağduriyetinizi dünyaya duyurabiliyorsunuz. Yargı yönetimden bağımsız olduğu için hak arayabiliyorsunuz. Yanlış kararları düzeltme şansına sahipsiniz. İfade özgürlüğü olduğu için din, inanç ve ideolojinizi savunabilir, yayabilirsiniz. Örneğin, Müslümanlığınızı şeriatla yönetilen ülkelerden daha rahat yaşayabilirsiniz.
Eleştirdiğimiz Batı’nın yerini, hiçbir hukuki kaygı taşımayan, insan haklarının olmadığı, bütün gücün sınırlı sayıda kişide toplandığı otoriter blok alırsa bugün batıya sığınan ve haklarını bir şekilde duyurabilen insanlar seslerini duyuramayacak, haklarını arayamayacaklardır. Mao’nun Çin’inde, Stalin’in SSCB’sinde, Hitler’in Almanya’sında tecrübe edildiği üzere insanlar kitleler halinde kıyımlardan geçecek ama dünyanın haberi olmayacaktır. Sesinizi duyuracak bir gazete, sizi haberleştirecek bir medya organı bulamayacaksınız. Malınıza-mülkünüze çökülecek, işinizden olacaksınız, sürgünler yaşayacaksınız ama hakkınızı anlayabileceğiniz mahkemeler olmayacak. Yaşadıklarını paylaşıp destek isteyeceğiniz bir sivil toplum olmayacak. Farklı siyasi yapılara ulaşıp haklılığınızı anlatamayacaksınız, Cumhuriyetçiler’den mağdur olduğunuzda Demokratlar’a gidemeyeceksiniz.
Şikayetçi olduğumuz kapitalist, liberal, batı dünyasının yerine dünyanın hegemonyasında daha adil, daha barışçıl, insanların temel hak ve özgürlüklerini garanti eden bir yapı kurulmayacak, yerini mevcut Çin ve Rusya gibi otoriter, despotik yapılar alacaksa vay insanlığın haline. Bu ülkelerin yönettiği dünya emin olun ki bugünkünden daha adil, yaşanabilir, özgür olmayacak. Yeryüzü bir avuç otokratın elinde, insanların en temel haklarının kolayca yok sayıldığı, karanlık bir döneme girecektir.
Batı’nın hatalarından yılıp otoriter bloğa yönelmek insanlık için akıllıca bir yol değil. Çözümü Batı karşıtlığında değil, daha fazla hukuk, demokrasi, adalet, paylaşım, insan hakları vadeden çözümlerde, denge denetim sağlayan sistemlerde aramalıyız.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***