T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz, ‘Dışişleri Bakanlığı kendi istihbarat birimini mi kuruyor?’ tartışmalarını ele aldığı yazısında Hakan Fidan’ın “küçüklüğümden beri Türk milli güvenlik sistemine bütün olarak bakmaya odaklanmış biriyim” şeklindeki açıklamasını tiye aldı.
‘Ben Fidan gibi çocukluğumdan beri istihbarat konusu üzerine kafa yormadım; benim ilgim daha çok futbol topu ve misket gibi şeylere yönelikti’ diyen Yılmaz, ‘SBF’de okurken o semtte çok vakit geçirmişliğim var, meşhur Kukla Kebap da oradaydı. Demek ki etrafa dikkatli bakmamışım, yoksa bu cin gibi çocukla o yıllarda tanışma olanağı bulabilirdim.’ ifadelerini kullandı.
Hakan Fidan’ın Fidan, HaberTürk yayınında, dış politikada doğru istihbaratın ne kadar önemli olduğunu anlattığına değinen Yılmaz, ‘Keşke çocukken biraz da Suriye’nin nasıl bir ülke olduğuna yoğunlaşsaymış! Uzun bir kara sınırına sahip iki ülkeden birinde iç savaş çıkarsa bunun diğerine ne sorunlar yaratabileceğini belki o vakit görmüş olur, MİT’i yönetirken Davutoğlu ve Erdoğan gibi karakterlere “aman ha” diyebilirdi. Öğrenmiş oldu ama çok geç oldu.’ dedi.
Mehmet Y. Yılmaz şunları yazdı:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “küçüklüğümden beri Türk milli güvenlik sistemine bütün olarak bakmaya odaklanmış biriyim” dedi.
Ben de “maşallah” dedim!
Demek ki Hamamönü sokaklarında gezerken bile günün birinde MİT’i yöneteceğini biliyormuş diye aklımdan geçirdim.
SBF’de okurken o semtte çok vakit geçirmişliğim var, meşhur Kukla Kebap da oradaydı. Demek ki etrafa dikkatli bakmamışım, yoksa bu cin gibi çocukla o yıllarda tanışma olanağı bulabilirdim.
Fidan, geçenlerde HaberTürk yayınında, dış politikada doğru istihbaratın ne kadar önemli olduğunu anlattı.
Şunu söyledi:
“Dışişleri Bakanlığı’nda MİT’ten daha stratejik konularda yer alıyorsunuz. MİT’te ağırlıklı olarak operasyonel, kontrespiyonaj, istihbarat toplama oluyordu. Şimdi o bilgiyi kullanan makamdayız. Dışişleri Bakanlığı’nda kapalı ve açık kaynaktan çok bilgiye ihtiyacınız var. Zihinsel, stratejik, perspektif olarak bakanlığın sorumluluğu biraz daha ağır.”
Fidan’ın bu sözlerini okurken deneyimli meslektaşım Nuray Babacan’ın, Gazete Pencere’de yayımlanan bir kulis haberini hatırladım.
Babacan, “Hakan Fidan’ın bakanlık bünyesinde istihbarat birimleri kurması ve kendi istihbarat alt yapısını oluşturması partide özellikle saray ekibinin pek hoşuna gitmedi” diye yazmıştı.
O kulis haberinden bir bölüm aktarıyorum:
“Fidan’ın, dış politikanın dış istihbarattan bağımsız yürütülemeyeceğini savunarak, yeni dönem diplomasi anlayışında buna ihtiyaç olduğunu savunduğu biliniyor. Tabii bu, ‘kendi istihbarat birimini kurdu’ dedikodularına engel olmadı.”
Ben Fidan gibi çocukluğumdan beri istihbarat konusu üzerine kafa yormadım; benim ilgim daha çok futbol topu ve misket gibi şeylere yönelikti.
Ama bunca gazetecilik deneyimimden sonra şunu biliyorum: Sağlam bir istihbarata dayanmayan dış politika iflas etmeye mahkûmdur.
Nitekim bunun en acı örneklerinden birini hâlâ yaşıyoruz.
O vakitler Hakan Fidan’ın başında olduğu MİT, Suriye ile ilgili olarak doğru bir istihbarat verebilmiş olsaydı, büyük olasılıkla bugün böyle dev bir mülteci sorunu ile boğuşmuyor olurduk.
…
Yani diyeceğim şu ki Fidan, dış politikada istihbaratın ne kadar önemli olduğunu birinci elden biliyor.
İstihbarattaki başarısızlığın başımıza nasıl bir sorunlar yumağı açtığını en iyi bilecek konumda:
…
Keşke çocukken biraz da Suriye’nin nasıl bir ülke olduğuna yoğunlaşsaymış!
Uzun bir kara sınırına sahip iki ülkeden birinde iç savaş çıkarsa bunun diğerine ne sorunlar yaratabileceğini belki o vakit görmüş olur, MİT’i yönetirken Davutoğlu ve Erdoğan gibi karakterlere “aman ha” diyebilirdi.
Öğrenmiş oldu ama çok geç oldu.
Hakan Fidan‘ın Dışişleri Bakanlığı bünyesinde farklı kanallardan gelen bilgileri değerlendiren bir ekip kurması, “kendi istihbarat alt yapısını kuruyor” diye yorumlanmış.
Kulislerden sızan bilgiler bunun AKP ve Saray efradında açıkça dile getirilmeyen bir hoşnutsuzluğa neden olduğunu anlatıyor.
Çok normal bir durum.
Hakan Fidan, kendisinden önceki bakan Mevlüt Çavuşoğlu gibi düşük profilli birisi değil.
Doğrudan politikaya girmemiş olması ileride politik hedefleri olmayacağı anlamına da gelmiyor.
Unutmayalım ki çocukluğundan beri bu meselelere kafa yorduğunu söyleyen bir karakter.
Kuşkusuz ki Recep Tayyip Erdoğan bu partinin her şeyi.
Ama günün birinde şu ya da bu nedenle partinin genel başkanlığını bırakacak ya da bırakmak zorunda kalacak.
Allah ömür versin, doğal olaylar dışında gelişmeler de buna yol açacak sonuçlar doğurabilir.
Bu partide Erdoğan sonrası tahtın varisi ilk zamanlarda Berat Albayrak gibi görünüyordu, o şansını tamamen yitirdi.
Bilal Bey kardeşimizin de pek şansı yok, lider çocuklarının babalarının yerine geçmesi bizde pek mümkün olmadı. Rahmetli Menderes ve Özal’ın çocukları bu konuda açık örnekler.
Şu anda bu konuda en güçlü aday kuşkusuz ki Selçuk Bayraktar.
Ama o “bütün ülkenin altın çocuğu olma” pozisyonunu bırakır, particiliğe soyunur mu, bilmiyorum.
Olası adaylardan en güçlüsü şu anda Hakan Fidan, buna hiç kuşku yok.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***