(Serbest Görüş) – ASLI GÜNEY
Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesine ilişkin dava, 1 Temmuz’da Ankara Adliyesi’nde başlayacak. Duruşma öncesi rahmetli Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere pek çok siyasi partinin genel başkanı ile bir araya geldi. Adaletin tecelli etmesi için siyasi olarak destek vermelerini istedi. Siyasiler de her türlü yardıma hazır olduklarını kaydetti.
Ayşe Ateş cinayetin üzerinden yaklaşık bir yıl gibi bir süre geçmesine karşın, MHP Genel Merkezi’nden bir türlü randevu alamadı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve kurmayları, Ayşe Ateş’i hedef alarak, randevu taleplerine kapılarını tamamen kapattı. Bunun birkaç sebebi var malum! MHP heyeti, yargılamalardaki temel hedefin, Ülkü Ocakları ile MHP Genel Merkezi’ni hedef alarak teşkilatın bir suç grubu şeklinde gösterilmeye çalışıldığını iddia ediyor. Diğer yandan Sinan Ateş’in ‘Ocak dışı’ ilan edildiği için de teşkilat mensuplarının görüşmediği aktarılıyor.
Şimdi gelelim asıl konuya. Daha önceki yazılarımda dile getirdim. Rahmetli Sinan Ateş ile aynı dünya görüşüne sahip olmasam da, tanışıklığım vardı. Öncelikle bir akademisyendi. Olaylara pek çok ülkücü gibi dar bir çerçeveden ziyade, geniş bir perspektifle baktığını söylemem gerekiyor. Hem Türkiye hem de dünya siyasetini okuyan ancak hiçbir zaman da MHP Genel Başkanlığı gibi bir makama talip olmadığının tanığıyım. O kendi çapında teşkilattaki gençlerin daha eğitimli ve suçtan uzak durması adına çalışmalar yapmaya çalışan bir başkandı. Onun dışında ‘FETO Borsası ve Listesi’ gibi kamuoyuna yansıyan iddialar ilgiliyse hiçbir bilgim yok maalesef. Ancak Ateş’in MHP Genel Başkanlığı’na oynadığı için öldürüldüğü yönündeki hiçbir iddiaya katılmıyorum. Benim okumalarıma göre, cinayetin kriminal bazı vakalardan dolayı olduğundan hiçbir şüphem yok. En azından gördüğüm tablo bana bunu gösteriyor. Muhtemel ki, 1 Temmuz’daki yargılamalar aşamasında çok ciddi şeyler duyacağımızdan şüphem yok.
Anlattığım bu bilgilerden sonra, gelelim temel konuya. Hukukta temel birkaç kavram vardır. Öncelikli olarak, “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir.” Yani savcının bazı iddiaları mevcut. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit ve eski Mersin milletvekili Olcay Kılavuz başta olmak üzere, bazı şüphelilerin cinayeti işleyen şüphelilere bilerek ya da bilmeyerek yardım ettiğini öne sürüyor. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş de aynı noktada yorum beyan ediyor. Diğer bir konuysa ‘MASUMİYET KARİNESİ”. Hukuk tabiriyle, masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bu noktada yargılama aşaması nihai sonuca ulaşmadan MHP Genel Merkezi, Ülkü Ocakları ya da bağlantılı kişiler suçlu ilan edilemez. Ancak söz konusu kişiler ya da kurumlarla ilgili sadece şüphe unsuru varlığını devam ettirir. Onun dışında bazı şahısları sanki cinayetin asıl failleriymiş gibi göstermek doğru bir kavram değil ne yazık ki.
NİĞDE’DEYİM DEDİ, ANKARA’DA ÇIKTI
Ancak ortada büyük bir sorun var. Onu kaleme almamak bir hukukçu olarak bize yakışmaz. Olcay Kılavuz ismi özellikle son dönemde sıkça dile getirilen bir isim. Son olarak MHP Genel Başkanı Bahçeli, basına mülakat vermesinden dolayı Kılavuz’u ocak dışına itti. Kılavuz muhtemelen bunu beklemiyordu. Ancak Devlet Bey, talimatlarının dışına çıkılmasına asla müsaade etmez. Etmedi de. Ancak Kılavuz’un bildiği ya da söylemek istediği bazı konuların olduğu açık. Ben bile uzaklardan mülakatlarını okuduğumda satır aralarında görüyorum. En önemlisi de Olcay Kılavuz’un yalan söylediği mevzusu. Kılavuz, birkaç hafta önce Halk TV muhabiri Seyhan Avşar’a verdiği mülakatta, “Devlet Bahçeli konuşmalarında Sinan Ateş’ten bahsediyor. Herkesten daha çok bu olayın her yönüyle açığa çıkmasını ben isterim. Ben zaten olayın olduğu gün memleketim Niğde’deydim. Olaydan birkaç gün önce de öyle. Herkes ile alakalı iddialar var. Ama gerçeklere bakmak lazım” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. Diyorum ya, ben bile bu açıklamanın gerçeği yansıtmadığını görmüştüm. Çünkü aylardan beri adı sıkça anılan ve baz kayıtları ortadayken, Kılavuz’un bu kadar açık gerçeği gizlemiş olması, birilerinin gerçeği gizleyeceğine dair güvenden kaynaklanmış olabilir. Ancak bürokrasi her zaman çift taraflı çalışır. Biri gizler, birileri de ayan beyan gerçekleri kamuoyunun gözlerine sokar. Yaşanan tam da bu maalesef. Kılavuz’un Avşar’a yalan söylediği artık açık.
KILAVUZ’UN İSMİ TUTANAKTAN ÇIKARILMIŞ
Bunu destekleyen bilgiler de yine Kılavuz’un adına TGRT kanalına görüş beyan eden bir yakınına ait. Her ne kadar yakını diye geçmiş olsa da, Kılavuz’a ait olduğunu herkes bilir. Çünkü Ankara’da işler böyle yürüyordu. Şimdi böyle yürümediğine dair bir delil yok. Kaldı ki, TGRT habere imza atan gazeteciyi kapının önüne koymadığına göre, haber yüzde 100 doğru kabul edilir. Ayrıca TGRT gibi bir kanalın MHP Genel merkezinin onayı olmadan bu haberi servis etmesi de pek mümkün gözükmüyor. Kılavuz ile ilgili olarak söz konusu basın kuruluşunda, şu ifadelere yer veriliyor: “Ayşe Ateş’i de aramak istediğini söylüyor ama ‘Kendilerine baş sağlığı bile dilemeyin’ diye talimat gittiğini söylüyor. Tolgahan Demirbaş’ın kendi evinde değil, evinin önünde gözaltına alındığını söylüyor. Polisler almaya geldiğinde ilk başta direndiğini, teslim etmek istemediğini ama Sinan Ateş cinayetiyle ilgili olduğunu öğrendikten sonra Demirbaş’ı polislere teslim ettiğini ifade ediyor. Sinan Ateş’in öldürülmesine ailesinin de üzüldüğünü ifade ediyor ve kendi ailesinin de yazıktır, günahtır, neden öldürdüler? diye ağladığını söylüyor.”
İşte bu, bilgiler ışığında Olcay Kılavuz Seyhan Avşar’a açıkça yalan beyanda bulunmuş. Cinayette bağlantılı olduğu iddia edilen Tolgahan Demirbaş’ın kendi evinde gözaltına alındığını kabul etmiş oldu. Demek ki, Olcay Kılavuz, Halk TV muhabiri üzerinden manipülasyon yapmak istedi. Ancak deliller ortaya çıkınca geri adım atmak zorunda kaldı. Bakalım temmuz ayında daha neler duyacağız. Şimdi son cümlemizi de yerine koyalım. Şayet, “Cinayet günü Olcay Kılavuz Niğde’de değil de, Ankara’da olduğuna göre, polis yakalama evrakında adını kim ya da kimler çıkardı?” Asıl nokta burası. Çünkü Olcay Kılavuz hem yalan beyanda bulunuyor, hem de evraktan adını çıkartıyor. Bunu birkaç kişiden başkası yapamaz. O zaman mahkeme evrakta sahtecilik yapanları da acilen şüpheli olarak dosyaya eklemeli. Çünkü, “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” Belki bu gizemler olmasaydı, Kılavuz ile ilgili hiçbir kimse şüpheli gözüyle bakmazdı. Ancak her çıkan ayrıntıda ibre Olcay Kılavuz ve ekibine dönüyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***