(Serbest Görüş) – ASLI GÜNEY, MEDYA ANALİZİ
Gazeteci Yılmaz Özdil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesi üzerinden eleştirdiği CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Bu, ‘hatamız nerede’ demek yerine, oy vermeyen seçmene ‘bidon kafa’ diyen zihniyet. 47 yıldır ilk kez birinci parti olmamızın sebebi, bu zihniyetten yaşadığımız kopuş” sözlerine, “Sana bu iftiranı yedireceğim” diyerek tepki göstermişti.
Sözde mesleğin anlı şanlı duayen gazetecisi bir gün sonra CHP Genel Başkanı’nı sosyal medya hesabından eleştiri yağmuruna tuttu. Belki de Sayın Özel ile ilgili kısımlar eleştiri tozunu pek hala geçti bana göre. Ama ben CHP liderinin Özdil hakkında bir suç duyurusunda bulunacağına ihtimal dahi vermiyorum. Fakat söylemem gereken bir konu var ki; bir gazeteci eskisinin bir partinin genel başkanına sosyal medya hesabından ‘aşağılayıcı’ bir üslupla yerden yere vurması pek şık olmadı. Çünkü yapılan asla gazetecilik değildi. Başlı başına ahlaki seviyeyi ayaklar altına alarak, tam manasıyla belden aşağıya salvo yapmaktı. Belli ki, Sayın Özdil’in eteğinde bayağı taş birikmiş. Hedef olaraksa Özel’i seçmiş.
Türk gazeteciliğinde yıllardan beri bir kavram var. ‘Meslek duayeni’ ya ‘ombudsman’ diye tarih ediliyor. Söz konusu gazetecilere bu payeleri kimin ya da kimlerin ne amaçla verdiğini inanın anlamış değilim. Ancak bu ‘payeye erişmiş’ gazetecilerin ortak noktası büyük çoğunluğu da eski Doğan Medya grubundan yetişmiş olması. Sanki bu kurum haricinde başka bir yerde mesleğini yapmış olmanın bir anlamı yokmuş gibi. İşin gerçeğine bakarsanız bu yıllardan beri böyleydi.
Örneğin gazeteciliği ya da televizyonculuğu sadece Yılmaz Özdil, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin, Uğur Dündar, Oktay Ekşi ve Enis Berberoğlu başta olmak üzere bazı isimler yapıyordu. Onun dışında mesleğini yapan gazeteciler asla gazeteci olamadılar onlara göre! Kendi aralarındaki konuşmalarında ve televizyon ekranlarında da, kendileri dışındaki herkesi ‘yandaş’ olarak atlettiler yıllar yılı. Muhafazakar gazeteciler de bunu her zaman sineye çektiler. Ne yazık ki, aradan geçen yıllara nazaran iktidara yakın gazeteciler iyi noktalara geldiler. Bazı zamanlar güzel haberlere de imza attılar. Ancak bu sözde elit zümreye karşı hiçbir zaman gazeteci olmadılar. Olamadılar… Çünkü meslek sadece beyaz Türk tabir edilen bir grup tarafından yapılmalıydı. Onun dışında Anadolu’dan yeni gelmiş kişilerin gazetecilik yapmak ne haddineydi!
SÖZDE CESUR GAZETECİLER…
Diyorum ya… Yılmaz Özdil ile CHP lideri Özgür Özel arasındaki kavgayı gördüğümde eski anılarım aklıma geldi. İsmet İnönü’ye atfen yazılan bir cümle vardır: “Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olmazsa o memleket batar.” Bana göre İsmet Paşa haklı bir serzenişte bulunmuş. Neden mi fikrin namusunu savunmak bir bedel gerektirir. Ancak sırça köşklerde gazetecilik yaptığını iddia edenlerin meslek ahlakından ziyade patronoj savunması yaptığı herkesin malumu. Burada isim isim yazmama gerek yok. Çünkü şahit olduğum onlarca vaka mevcut. Bunların hepsinin bilgi ve belgeleri mevcut. İşte bugün meslek onurundan ve etiğinden bahseden bazı meslek duayenlerin ne kadar omurgalı bir duruşlarının olduğunu iyi analiz etmek gerekiyor. Neden mi? Yukarıda isim isim yazdım. Bazıları hariç. Haklarında açılmış tek bir davaları yok. Meslek etiğinden ziyade, patron işi takip eden bir gazetecinin de asla davası olmaz. Onların tek bir davası vardır. O da hatırı sayılı bir maaş ve komisyonu cukkaya indirmek. İşte şöyle bakıyorum. Bazı gazeteciler var. 40 yıldır gazetecilik yapıyor. Ama hala muhabir ruhuyla mücadele ediyor. Başını sokacak bir evini dahi zar zor almış. Bir yandan da patron işi takip edenlere bakıyorum. Onların da yazlık ve kışlık villaları ve birkaç tane de rezidansları var. Nasıl alındığını size söylemeyeceğim. Çünkü bunların gazetecilik mücadelesiyle alındığını kimse bana anlatmasın.
Gelelim son noktaya. Yılmaz Özdil’in bir kankisi vardı. Bir dönem yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Köşelerinde birbirlerini övemeden duramazlardı. Gün geldi. Sahte bir paylaşım iki dostun arasını karpuz gibi böldü. Şimdi Özdil İzmir’de tatil tadında evinde yaşarken, diğeri bir şekilde yönetimi elinde bulundurduğu gazeteyi aslanlar gibi kullanıyor. Her gün köşesine kendi düşüncesinde olan dostlarını çıkarıyor. Onlardan gari kimseyi oraya almaz. Dostlarını sürekli ‘duayen, üstad’ gibi klişe sözlerle büyütür durur. Sonuç mu? Tuzsuz bir yemek!
1 MİLYON DOLARLIK RÜŞVET TALEBİ
Yılmaz Özdil kavgası olduğunda, Türkiye’de yaşayan bir dostum bir mesaj paylaştı. 2000’li yıllarda Yılmaz Özdil ile birlikte, sokaklarda, okullarda ve resmi kurumlarda ‘dindar, başörtülü ve muhafazalar’ avına çıkıp, kelle avcılığı yapan sözde duayen gazeteci dostu ile ilgili. Diyorum ya, sadece gazetecilik yapılarak villalar ve rezidanslar alınmaz. Kimse kusura bakmasın. İşte bu 80’ine ayak basan duayen gazetecimizin en güçlü olduğu dönem. Ellerinde güçlü gazeteleri ve televizyonları var. Bundan dolayı Sağlık Bakanlığı ile iş yapan yabancı menşeili Philips, Samsung ve General Elektrik (GE) gibi markaların yöneticileri, Gayrettepe’de bulunan Divan Oteli’nde söz konusu duayen gazeteci ile randevulaşır. Bu kişilerden birisi de Philips’in yöneticisi benim yakın dostum H.A.
Duayen ve büyük gazeteci yanında 3 kişiyle birlikte salona girer. Burada şirket temsilcileri, dönemin Sağlık Bakanı rahmetli Osman Durmuş, döneminde Sağlık Bakanlığı ile resmi kurumlar arasında imzalanan vizite ve kit paketleriyle ilgili ciddi yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin olduğunu, bazı çevrelerin burada devleti milyonlarca lira zarara uğrattığını belgeleriyle önüne koyarlar. Hatta sevgili arkadaşım, Avrupa’da 3 Avro’ya mal olan bir kitin, resmi kurumlara binlerce liraya fatura edildiğini anlatır.
İşte duayen gazetecinin mesleği burada başlar! Ayağa kalkar. “Elinizdeki belgeleri bana verin. Üzerine de katılımcı üç şirket 1 milyon dolar ödeme yapsın. Bunu haber yapabiliriz. Bu tür bir konu bedava haber olmaz biliyorsunuz. Çünkü televizyonculuğun da bir masrafı var” diye açıklama yapar. Yabancı şirketin temsilcileri adeta dona kalır. Bir gazeteci belgeli ve raporlu bir haber için resmen rüşvet istiyordur. Üç temsilcisi de yüzüne dahi bakmadan salonu terk ederler. Bir daha da yüzünü görmezler.
Şimdi gördünüz değil mi? Duayen ve üstat gazetecilerimiz nasıl kışlık ve yazlık konutlara sahip oluyor diye. İşte işin özeti bu. Birileri mesleğini silah gibi kullanıp, kendi çıkarlarına alet ediyor. Bir grup da, vatan ve millet edasıyla onların gemilerine su taşımaya devam etsin. Beyefendiler de buzlu viskilerini denizin esintili dalgalarına karşı yudumlayarak vatan edebiyatı yapsın.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***