MAHMUT AKPINAR | YORUM
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali global anlamda ciddi değişimlere neden oldu. Bu savaş farkında olduğumuz ama çok da emin olamadığımız gelişmelerin net şekilde görülmesi için turnusol görevi gördü. Savaşı müteakip yaşanan kamplaşmalar, ittifaklar global anlamda bazı gerçekleri ortaya çıkardı.
Ukrayna-Rusya savaşı ayrıca dünyanın yeniden ve keskin şekilde bloklaşmasına neden oldu. Gazze’de yaşanan katliam ve insani dram, batının buna duyarsızlığı ve İsrail’e kayıtsız desteği dünyadaki ayrışmayı iyice hızlandırdı. Yaşlı küremiz her an sıcak ve yaygın bir çatışmaya dönüşebilecek yeni bir soğuk savaş sürecine girdi. Batı dünyasının ve demokratik ülkelerin Ukrayna arkasında yer almasıyla, otoriter ülkeler de Rusya’nın ve Putin’in arkasında durdu.
Çin, Kuzey Kore, İran gibi ülkeler Putin’in destekçisi oldu. Onun yıkılmasını, kaybetmesini kendilerinin de kaybetmesi olarak gördüler. Zira otoriter bir liderin ve rejimin kaybetmesi kelebek etkisi oluşturabilir, diğer otoriter liderlerin ve rejimlerin sorgulanmasını hızlandırabilirdi. Buna engel olmak için bütün otoriter rejimler Putin’e uygulanan ambargoları delmek için defansa koştular. Bir başka perspektiften bakılırsa Ukrayna-Rusya savaşı dünyayı “demokratik ülkeler” ve “otoriter ülkeler” olmak üzere tekrar iki grupta kamplaştırdı.
Bu savaşı müteakip dünya yoğun bir silahlanma yarışına başladı. Soğuk savaş sonrası dondurulan silahlanma ve nükleer füzelerin sınırlandırılması rafa kaldırıldı. Ülkeler, münhasıran Rusya’yı tehdit olarak algılayan Avrupa ve Doğu Avrupa ülkeleri silahlanma bütçelerini en az 2-3 kat artırdılar.
Öte yandan global başat aktör olmak için hırslı davranan, savunma ve silah sanayine büyük yatırımlar yapan Çin hem global rakiplerinin hem de Asya’da Çin’i tehdit gören ülkelerin endişelenmesine ve savunma yatırımlarını artırmalarına neden oldu. İki büyük otoriter rejim olan Çin ve Rusya’nın yayılmacı ve tehditkâr politikaları komşularını ordularını güçlendirmeye yöneltti. Ukrayna işgali Avrupa’da 80 yıldır var olan huzur ortamını bozdu. Soğuk Savaştan sonra halklar ve devletler kendilerini ilk defa bu kadar huzursuz, sıcak savaşa yakın hissediyorlar.
Bir süredir ABD’nin başat aktörlüğü sorgulanıyor, ABD liderliğindeki Batı’nın görece olarak dünya liderliğini yitirdiği konuşuluyor, yazılıyordu. Ukrayna savaşı, SSCB’nin yıkılmasını müteakip kendisini dünyanın “tek patronu” ilan eden ABD’nin artık tek patron olmadığını, dünyanın çok patronlu, çok bloklu bir hale dönüştüğünü gösterdi. Dünya, nasıl şekilleneceğini kestiremediğimiz ama farklı coğrafyalarda güç sahibi farklı aktörlerin oluştuğu bir küreye evriliyor. Her geçen gün global dengelerdeki değişime, güç kaymalarına şahit oluyoruz. Batı dünyasının sınırlarını çizip ürettiği, pek çoğu sanal devlet olarak görülen petrol zengini Arap ülkeleri bile yön değiştirme sinyalleri veriyor.
Daha 3-5 yıl önce “NATO’nun misyonunu tamamladığı”, artık “feshedilmesi gerektiği” konuşuluyordu. Hatta bugünlerde Rusya ile savaşmaya istekli görüntü veren Fransa başkanı Emanuel Macron 2019 yılında “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşiyor” demişti. Ama öyle olmadı. Putin Rusya’sının yayılmacı tutumu Rusya ile sınırı olan, yakın bütün ülkeleri tedirgin etti. Yıllardır tarafsızlığını koruyan İskandinav ülkeleri, Doğu Avrupa ülkeleri Rusya tarafından işgal edilme korkusuyla NATO’ya üye olma telaşına kapıldılar. Tersinden bakacak olursak Putin’in revizyonist politikaları NATO’yu yeniden önemli hale getirdi ve güçlendirdi.
Türkiye bir NATO üyesi olduğu halde bu denklemde tarafsız kalmaya ve her tarafı idare etmeye çalışıyor. İkinci Dünya Savaşı öncesi tabloyu andıran bu durumda Türkiye’nin tarafsızlığı mantıklı gibi görünüyor. Nitekim Erdoğan rejimi ambargoları Rusya lehine delerek, bu süreçten hükümet olarak ve ailecek çok karlı çıktı. Batıdan kaçan Rus iş adamlarının paraları ve yatırımları Türkiye’ye geldi. Bu durum çoktan çökmüş olan ülke ekonomisinin biraz daha yüzdürülmesine imkân tanıdı, Erdoğan’a zaman kazandırdı. Ancak şu günlerde o kredi de tükendi ve Türkiye büyük bir ekonomik çöküşe gidiyor.
NATO, Rusya ve Türkiye ilişkisi
Demokratik Batı’nın Türkiye’nin egemenlik alanını tehdit etmesi veya topraklarını işgal etmesi gibi bir durum söz konusu değil. En fazla hukuk, insan hakları gibi konularda ve ekonomik şeffaflıkta belirli standartlara uymasını bekler. Bunlar, Erdoğan’ın değil ama Türkiye’nin ve halkın lehine konular.
Ancak yayılmacı ve otoriter bloğun iki temsilcisi Çin ve Rusya ile geliştirilecek angajmanlar Türkiye’nin bağımsızlığına halel getirir. Nükleer santral anlaşmalarında, Suriye’deki askeri üslerde görüldüğü üzere NATO’dan koparılmış bir Türkiye üzerinde Rusya söz ve hak sahibi olmak ister. Türkiye üzerinden Akdeniz’de, Ortadoğu’da daha etkin hale gelmeye çalışır. NATO’dan çıkmak, Batı ittifakından uzaklaşmak Erdoğan’ı ve hanedanlığını kurtarır. Bu tercih tekmil tek adam rejimi kurmasına hizmet eder. Ancak uzun vadede Türkiye’nin Rusya veya Çin’e peyk olmasına neden olur. Zaman elverir ve güçleri yeterse Rusya Türkiye’yi Belarus, Çin Kuzey Kore gibi yapmak ister.
Savaşın başlarında Rusya tökezlemiş, hantal ordusuyla ciddi kayıplar vermiş, itibarını zedelemişti. Savaşın üçüncü yılında Rusya ambargoları aşıp, ordusunu tahkim edip ilerlemeye başladı. Batı’nın Ukrayna’ya yardımda gecikmesi ve nazlanması savaş endüstrisine dayalı yeni bir ekonomik canlılık yakalayan Putin için avantaj oldu. Batı’nın beklentisi Rusya’nın Dinyeper Nehri’ni aşmayacağı yönünde. Bu doğrultuda örtülü bir uzlaşma var mıdır bilemiyoruz. Ancak fırsat bulduğunda Putin Kiev’e kadar gitmekten çekinmeyecektir. Savaşın Putin ve Rusya lehine gelişmesi, hatta mevcut haliyle kalması dünyada batının rolünü ve güvenilirliğini sorgulatacak, Putin’in ve otoriter liderlerin yıldızını parlatacaktır.
Ukrayna işgalinde Rusya’ya karşı etkisiz kalması, Gazze’de alenen ilkesiz davranması, kendi ilkeleriyle çelişmesi Batı’nın çözülüşünü ve yeni denge arayışlarını artırdı. Türkiye yeni dengelerde nerede duracağı noktasında ciddi kafa karışıklığı yaşıyor. Erdoğan bir o yana bir bu yana göz kırpıyor ama bu haliyle Türkiye’nin demokratik blokta yer edinemeyeceğini en iyi o biliyor. Son beyanatlarından anlaşıldığına göre halk, aydınlar, muhalifler güçlü bir tepki vermezse Erdoğan, Türkiye’yi bütünüyle Çin-Rusya istikametine yöneltecek!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***