13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciası, dünyanın en büyük madencilik kazalarından biri olarak tarihe geçti.
Kömür madeninde çıkan yangın sonucu 301 madenci yaşamını yitirdi, 162 işçi yaralandı. Faciaya kurban giden madencilerden en genci 18, en yaşlısı 53 yaşındaydı. Toplam 432 çocuk babasız kaldı. Ölenlerden biri de 26 yaşındaki iki çocuk babası Uğur Çolak’tı.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Uğur Çolak’ın annesi Gülsüm Çolak “Hayatı seven, yaşamasını seven, dünyayı gırgıra alan bir çocuktu. Oğlum kısa yaşadı. Oğluma ‘çılgınlığı bırakıp ne zaman adam olacaksın sen çocuğum’ derdim. ‘Ben öyle bir adam olacağım ki dünya beni konuşacak’ derdi. Böyle mi konuşulacaktı” diye sordu.
“Adalet çocuklarımızla beraber göçük altında kaldı”
Maden faciasından bu yana geçen 10 yılda ailelerin acısı hala ilk günkü gibi. Yargı süreci de ailelerin yüreğini soğutamadı.
Anne Çolak, “Adalet, çocuklarımızla beraber göçük altında kaldı. Yargının ezilenlerin yargısı olmadığını anladık. Cebine göre bir yargı sistemiymiş. Kişi başına beş gün bile yatmadılar ya. Düşünebiliyor musun? Hala aynı acı, hala aynı acı. Keşke geri geleceğini bilsem, benim canımı alsa Allah” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı yaşanan madencilik faciasında, cezaevinde tutuklu hiçbir sanık bulunmuyor.
Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2015 yılında açılan dava 2018 yılında sonuçlandı. Davada 37 kişi beraat etti, 14 sanık da taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmaktan ceza aldı.
Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan’a basit taksirden 15 yıl hapis cezası verildi.
Bilinçli taksirden yargılanan diğer sanıklar Genel Müdür Ramazan Doğru 22 yıl 6 ay, İşletme Müdürü Akın Çelik 18 yıl 9 ay, Yardımcısı İsmail Adalı 22 yıl 6 ay hapis cezası aldı.
Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, 18 Nisan 2019’da tahliye edildi. Genel Müdür Ramazan Doğru, İşletme Müdürü Akın Çelik, yardımcısı İsmail Adalı’nın yattıkları süre göz önünde bulundurularak 2021 Şubat ayında tahliye edilince Soma davasında tutuklu sanık kalmadı.
Yargıtay kendi kararını bozdu
Yapılan temyiz başvurusu sonucunda Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 30 Eylül 2020’de, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği, istinafın da onadığı kararı bozdu. 12. Ceza Dairesi, sanıkların “bilinçli taksirle öldürme” suçundan değil, 301 kez “olası kastla öldürme” ve 162 kez yaralama suçundan cezalandırılması gerektiğini belirtti. Bu, sanıkların ölen her bir madenci için ayrı ayrı ceza almaları anlamına geliyordu.
Bu sırada Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin üyeleri değişti. Üye değişikliğinden hemen sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 8 Ocak’ta 12. Ceza Dairesi’nin 30 Eylül 2020 tarihli kararına itiraz etti. Yeni üyeler itirazı haklı bularak sanıkların olası kastla öldürme suçundan değil, bilinçli taksirle öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetti.
Bunun üzerine yeniden görülen davada, Can Gürkan 20 yıl, mühendisler Efkan Kurt ile Adem Osmanoğlu 12 yıl 6 ay hapis cezalarına çarptırıldı. Sanıklar, bilinçli taksirle öldürme suçundan ceza aldı. Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Evinç ise beraat etti.
“Alınması gereken önlemleri almadıkları için bu katliam meydana geldi”
Oğlunun öldüğü madenden emekli olan İsmail Çolak, kurulmasına öncülük ettiği Soma 301 Madenciler Sosyal Yardımlaşma Derneği çatısı altında diğer madenci aileleriyle hukuk mücadelesini sürdürüyor.
Aynı zamanda derneğin başkanı olan Çolak, oğlunun üniversiteyi yarıda bırakarak madenciliği tercih ettiğini söyledi. Çolak “Okumasını çok istiyordum. ‘Benim gibi madenci olma oğlum, oku’ diyordum. Yeraltında çalışmak onurdur ama yeraltına girişin garantisi vardır, çıkma garantin yoktur” dedi.
Çolak, “Önce üretim, işçi ölmüş ölmemiş hiç umurlarında değil. Onlar karlarını, üretimi düşündükleri için bu katliam meydana geldi. Alınması gereken önlemleri almadıkları için bu katliam meydana geldi” diye konuştu.
Facianın işaretleri
Dava sürecinde hazırlanan bilirkişi raporları da madendeki tedbirsizliğe dikkat çekiyordu. Yetersiz havalandırmadan üretim zorlamasına, taşeron sistemiyle aşırı sayıda işçi çalıştırılmasından maden içerisindeki gaz ölçümlerinin gözardı edilmesine, ocakta uygulanan işleme yönteminin etkisinden kişisel koruyucu donanımın yetersizliğine ve denetim zafiyetlerine, felaket adım adım gelmişti.
Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından olaydan sonra hazırlanan raporda da Soma’da bir felaket yaşanabileceğinin yıllar önce tespit edildiği aktarılıyor. Raporda, “Soma havzasında, yeni çalışılan bölgelerde derinliğin artmasına bağlı olarak metan içeriğinin artacağı, kömür damarının grizulu ve yangına elverişli karakterde olması nedeniyle, yeterli araştırmalar yapılıp, uygun çözümler geliştirilmeden üretim yapılmasının bir faciaya yol açabileceği tespiti daha önceden, açık bir şekilde yapılmıştır” deniyor.
TMMOB raporunda, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’nin öncesinde ocağın ihalesini ilk alan firmanın sahayı devrettiği hatırlatılarak, “Devretme nedeni, buradaki kömür damarının metan içermesi ve yangına elverişli olmasıdır. Dolayısıyla, bu firma, işletmeyle ilgili risk değerlendirmesi yapılmadan ve buna ilişkin gerekli önlemler alınmadan maden işletmeciliği yapılmasının son derece riskli olacağını öngörmüştür” ifadesi kullanılıyor.
Raporda, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’nin facia öncesi üretim zorlamasının vardığı boyut da çarpıcı şekilde ortaya konuyor: “Sahayı ilk alan firma; 2006 yılında 50 bin ton, 2007 yılında 270 bin ton, 2008 yılında 230 bin ton ve 2009 yılında 300 bin ton kömür üretimi gerçekleştirmiştir. Ancak, devir işleminden sonra yeni yüklenici Soma Kömür AŞ üretimi hızla arttırmış̧ ve 2009 yılında 230 bin ton olan üretim 10 kattan fazla arttırılarak 2010 yılında 2,6 milyon tona yükseltilmiştir. Üretimdeki hızlı artış̧, daha sonraki yıllarda da devam etmiş̧ ve 2012 yılında 3,8 milyon ton düzeyine kadar ulaşmıştır.”
“Uğur sürekli ‘maden çok sıcak’ diyordu”
İsmail Çolak facia öncesinde oğlunun çalışma koşullarından yakındığını anlattı. Çolak, “Sizin yaptığınız madenciliği biz yapmıyoruz’ derdi. Amirlerine ‘burada bir sıkıntı var, gaz yüksek, yangın var, ısınma var, nefes alamıyoruz, nefes alıp vermekte zorluk çekiyoruz, buranın gazını ölçün’ dediklerinde ‘hiçbir sıkıntı yok, işinize bakın’ cevabı alırlarmış. ‘Siz işinize bakın, biz gerekli ölçümleri yapıyoruz’ derlermiş. Ama o çocuklar 8 saat sonunda evlerine geldi mi kendilerini yatağa zor atıyorlardı” dedi.
Anne Çolak da “Uğur sürekli ‘maden çok sıcak’ diyordu, ‘yeraltının o kadar sıcak olmaması lazım, bir yer yanıyor ama hiçbir önlemini de almıyorlar’ diyordu. Yemek yiyemiyorlardı, sürekli soğuk, buzlu su götürüyorlardı. Her gittiklerinde üç dört tane tişört, üstlerini değiştirsinler, terli kalmasınlar diye. Şartların günden güne çok ağırlaştığını, ters giden bir şeyler olduğunu söylüyordu” diye konuştu.
Denetim eksikliği ve cezasızlık
Soma faciası Türkiye’de son olmadı. Soma’da yaşanan felaketten bu yana geçen 10 yılda maden kazaları meydana gelmeye, işçiler ölmeye devam etti. Peki Türkiye’de neden işçi ölümleri durdurulamıyor?
Soma Davası’nda ailelerin avukatlarından Hatice Aslan Atabay buna şöyle yanıt veriyor: “İşçi katliamları açısından iki temel sorun var; denetim eksikliği ve caydırıcı cezalar verilmesinin önüne set çekilmesi.”
Atabay, Türkiye’de 2012 yılından bu yana yürürlükte olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun uygulanmasında sorunlar olduğu için iş cinayetlerinin önüne geçilemediği görüşünde: “6331 sayılı yasa aslında düzenleme açısından çok teknik ve detaylı ama denetimini yapan yok. Oradaki risk değerlendirmesini işveren kendi yapsın diyoruz ama aynı işveren hem işi uygulayıp hem kar hesabı yapıp hem de denetlemeyi kendi yapıyorsa ya da ücret alan bir iş güvenliği uzmanının yapmasını bekliyorsanız, bu tabii ki iş cinayetlerini önleyemiyor.”
Kamu görevlileri 10 yıl sonra ilk kez hakim önünde
Soma davasında hazırlanan bilirkişi raporu da hem Enerji Bakanlığı hem de Çalışma Bakanlığı’nın madende denetim kusuru bulunduğunu ortaya koymuştu.
Hatta facia öncesinde de Soma’daki madenlerde denetim yetersizliği gündemdeydi. Dönemin CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel 29 Nisan 2014’te Soma’daki maden ocaklarında yaşanan kazalar ile ilgili TBMM’de araştırma önergesi vermiş ancak önerge reddedilmişti. Özel, bunun üzerine mecliste yaptığı konuşmada Soma’daki madenlerdeki denetim eksikliklerine dikkat çekmişti.
İki bakanlık da facia sonrasında ihmalleri ortaya çıkmasına rağmen kamu görevlilerinin soruşturulmasına izin vermedi.
Faciadan 10 yıl sonra Anayasa Mahkemesi, ölen madencilerin ailelerinin başvurusuyla, yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi ve kamu görevlilerinin yargılanmasının önü açıldı.
Ailelerin avukatlarının talebi, Soma davasındaki sanıkların olası kastla öldürme suçundan yargılanarak müebbet hapis cezaları almasıydı. Bu suç kapsamında davanın yeniden görülmesine karar veren Yargıtay üyeleri, bir anda değişince avukatların talebi de hayata geçmedi.
Şimdi kamu görevlileri de yalnızca görevi kötüye kullanma suçlamasıyla hakim önünde. Avukatların talebi yine aynı; kamu görevlilerinin olası kast suçundan yargılanması.
Atabay, “Olası kasttan ceza alsalardı her şey normale mi dönerdi? Elbette dönmezdi. Ama bir insan canına, yaşamına gösterdiğiniz duyarlılık bir bilinç kazandırır. Önemli olan, o cezayı aldırmış olacaktık ve başka kazalarda, başka katliamlarda emsal olarak hakimlerin, savcıların önüne koyabilecektik” dedi.
“Kamu görevlileri yargılansaydı 10 yıldır her şey farklı olabilirdi”
Soma’nın ardından yaşanan maden kazalarında da yargı kararları tartışılmaya devam ediyor. Somalı aileler artık bu ölümlerin son bulmasını istiyor. Madende hayatını kaybeden Uğur Çolak’ın annesi Gülsüm Çolak, kamu görevlilerinin şimdiye kadar yargılanmamasının başka faciaların da önünü açtığı düşüncesinde: “O zaman kamu görevlileri de yargılanmış olsaydı, en azından kamu görevlileri görevlerini düzgün yaparlardı. Madenleri güzel denetlerlerdi. Sorumluluklarını bilselerdi, bugün Ermenek, Şirvan, İliç, Amasra olmazdı. Görevlerini düzgün yapmadıkları için bu ölümlerin arkası hep gelecek.”