31 Mart mahalli idareler seçimleri sonrasında iktidarın yeni gündemi yeni Anayasa veya bir Anayasa değişikliği. Meclis başkanı Numan Kurtulmuş diğer partileri ziyaret ederek önerilerini alıyor ve bir uzlaşma zemini arıyor.
Kurtulmuş, Anayasanın çağın gerisinde kaldığını ifade ediyor. Yeni Anayasa gündemini kimileri AKP’nin yerel idarelerdeki ağır yenilgisi sonrasında bir gündem değiştirme taktiği olarak yorumlarken, kimileri de Erdoğan’ın tekrar başkan seçilebilmesi için gereken değişikliğin amaçlandığını ifade ediyor.
Meclis başkanı Kurtulmuş 1980 Anayasasını darbe anayasası olarak yorumlarken, gündemdeki tartışmaya katılan Adalet Bakanı Tunç da 82 Anayasasını, yapılan çok sayıda değişikliğe atıfla, ‘protez’ olarak niteledi. Mevcut Anayasa, bilindiği üzere iktidar temsilcileri tarafından sıklıkla ‘darbe anayasası’ olarak tanımlanmaktadır.
Öncelikle, iktidarın hukuk ve anayasa anlayışı göz önünde alındığında bu tartışmanın tamamen ironik olduğunu söylemek gerekir. Zira mevcut Anayasa iktidarın hoşuna gitmediğinde kolaylıkla rafa kaldırılabiliyor ve Anayasa Mahkemesi kararları da rahatlıkla uygulanmayabiliyor. Örneğin, Can Atalay hakkında üç defa karar aldığı halde, AYM kararı uygulanmadı ve Atalay hala cezaevinde.
Mevcuduna istediği zaman uymayan bir iktidarın yeni Anayasaya uyacağını kim garanti edebilir? Ayrıca mevcut Anayasa ile hangi hakların daha iyi korunamadığı ve neyin çağın gerisinde kaldığı iktidar yetkilileri tarafından net bir şekilde dile getirilmiyor.
Günümüzde anlaşıldığı anlamıyla anayasalar, modern devletlerle vücut bulan, temel hak ve hürriyetleri ve bunların sınırlarını belirlemek ile devletin şeklini, organlarını (yasama, yürütme ve yargı), bu organların yetkilerini ve birbirileriyle ilişkilerini düzenlemek şeklinde iki fonksiyonu bulunan temel yasalardır. Dolayısıyla anayasa değişiklikleri, ya temel hak ve hürriyetlerde olumlu veya olumsuz bir değişikliği ya da devlet organlarının yetki ve sorumluluklarında bir değişikliği amaçlar.
Bugüne kadar geçen 42 senede 1982 Anayasası 19 kez değiştirilmiş. Anayasanın 171 maddesinin üçte ikisi en az bir defa değişikliğe uğramış. Bu anlamda sayın Bakan’ın dediği gibi protez veya bir yamalı bohça gibi. Ancak bu değişikliklerin 12’si AKP iktidarı döneminde gerçekleştirilmiş ve Anayasanın 104 maddesi en az bir defa AKP iktidarında değiştirilmiştir. Bu durumda, iktidarın ikinci söylemi olan Anayasa’nın darbe anayasası olduğu ve çağın gerekliliklerini karşılamadığı iddiası boşa düşüyor. Çünkü mevcut Anayasa artık bir darbe anayasası olmaktan, yani silahlı kuvvetlerin kontrolünde hazırlanmış bir anayasa olmaktan çok, bir AKP anayasasıdır demek daha doğru olur.
Burada da AKP’nin bugüne kadar takip ettiği siyasetin izlerini görüyoruz. Çoğunluğu kendi ürünü olan bir hadisenin bile mağduru olmayı her zamanki gibi iyi başarıyor. Yüzde altmışı kendi iktidarı döneminde değiştirilmiş bir Anayasayı ‘darbe Anayasası’ diye millete şikâyet ediyor. Failin mağdur hakkında suç duyurusunda bulunması daha az tuhaf olurdu. Bununla birlikte, darbe Anayasası ile hak ve özgürlükleri kısıtlandığı, yürütme erkinin güçlendirildiği otoriter bir sistem kastediliyor ise 2017 değişikliği sonrasındaki Anayasa tam da dört dörtlük bir darbe Anayasasıdır.
Yapılan Anayasa değişikliklerine baktığımızda AKP öncesi değişikliklerin genel olarak hak ve özgürlükler lehine olduğu ve Anayasayı ‘darbe anayasası’ hüviyetinden çıkarmayı amaçladığı görülmektedir. Örneğin, 1987 yılında yapılan değişiklikte siyasi yasaklar kaldırıldı. 1995 yılında ise siyasi partiler, sendikalar ve meslek odaları ile ilgili değişiklikler yapıldı. AKP öncesi yapılan en önemli değişiklikler ise merhum Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükumeti döneminde Avrupa Birliği ile uyum amaçlı olarak 2001 yılında yapılan kapsamlı değişikliklerdir. Bu dönemde özellikle temel hak ve hürriyetlerin lehine önemli değişiklikler yapılmış ve bu hakları düzenleyen maddeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile büyük ölçüde uyumlu hale getirilmiştir.
AKP iktidarının ilk yıllarında Avrupa Birliği rüzgârı devam ettiğinden, 2004 ve 2005 yıllarında bu kapsamda değişikliklere devam edilmiş ve örneğin, ölüm cezası ve devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılmış, Anayasa’nın 90. maddesindeki değişiklikle insan hakları konulu milletler arası sözleşmeler yasaların üstünde kabul edilmiştir. Ancak bunun dışında AKP döneminde yapılan değişikliklerin nerede ise tamamı Erdoğan’a ve partisine iktidarı sağlamaya ve onu iktidarda tutmaya yönelik veya iktidarını güçlendirme amaçlı değişikliklerdir. Her değişiklikten sonra biraz daha güçlenmesine ve giderek otoriterleşmesine hizmet etmiştir.
Esasen AKP’nin ilk döneminde haklar lehine yapılan değişiklikler de dolaylı olarak bu amaca hizmet etmiştir. Zira doğruluğu veya yanlışlığı bir tarafa 1982 Anayasası ile getirilen sistem, 61 Anayasanın bir devamı olarak yasama, yürütme ve yargı erklerinin dışında asker ve sivil bürokrasiye devlet içinde modern hukuk devletlerinden farklı olarak adeta dördüncü ve beşinci birer erk gibi rejimi koruma misyonu vermişti. Dolayısı ile özellikle güvenlik politikası başta olmak üzere iç-dış politika konusunda silahlı kuvvetlerle ve yasa değişikliği ve uygulaması konusunda yargı bürokrasisi ile uyum içinde hareketi zorlayan bir yapısı bulunmaktaydı.
Hak ve özgürlükler lehine yapılan değişiklikler asker ve yargı bürokrasisinin etkinliğini dolaylı olarak azaltmaktaydı. Diğer yandan izah edilen nedenle içerde tam iktidarını kuramamış hükumetin dış dünyadan aldığı destek ile meşruiyetini arttırmaya ihtiyacı vardı ve batı ile ilişkileri düzeltebilmenin ve sermaye çekebilmenin en iyi yolu olarak hukukun güçlendirilmesi görülüyordu.
AKP döneminde yapılan diğer değişikliklere gelince, Aralık 2002 de yapılan ilk değişiklik ile o zaman milletvekili olmayan Erdoğan’ın önü açıldı ve Başbakan olması sağlandı. 2007 yılında, AKP’nin yeterli milletvekiline sahip olduğu halde Cumhurbaşkanı seçmesi engellenince, gerekli değişiklikler yapılarak Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması sağlandı. Başörtüsü konusunda Anayasayı değiştirmesi engellenen ve kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya kalan AKP, 2010 değişikliği ile haklar yönünden yapılan makyajın yanında, asıl olarak yargıyı tekrar dizayn etme ve kendi önünde bir engel olarak durma ihtimalini ortadan kaldırmak istedi. Bu değişiklik başta liberal çevreler olmak üzere birçok kesim tarafından da daha demokratik olduğu ve atananların seçilmişlerin önünde engel olmasını sonlandıracağı için desteklendi. Ancak, bunun daha otoriter bir rejime gidişte bir basamak olduğu, o dönemde değişikliği destekleyenler tarafından anlaşılamadı.
Mayıs 2016 da ise milletvekili dokunulmazlığını kaldıran değişiklik CHP’nin de desteği ile kabul edildi. Bunun sonucunda Erdoğan, karşısında güçlü muhalefet yapabilen başta Demirtaş olmak üzere HDP vekillerini tutuklatabildi ve muhalefet partilerinin siyaset yapabilme kapasitesini kırdı. 2016 Darbe girişimi sonrasında, 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile mevcut rejimi de değiştirerek, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemini getirdi ve Erdoğan’a tek adam olarak ülkeyi yönetme imkânı sağlandı.
Sonuç olarak ilk dönem Avrupa Birliği rüzgârını bir kenara bırakacak olursak, eğer Erdoğan veya AKP bir Anayasa değişikliğinden bahsediyorsa, bunun için kurulan süslü cümlelere kanmak en hafifinden bir naiflik olur. Mevcut Anayasa zaten bir AKP Anayasasıdır ve bir değişiklik yapmak istiyorlar ise bu, bütün şüphelerden ari bir şekilde iktidarlarını sürdürmelerine veya güçlendirmelerine hizmet edecektir.
Mevcut durumda da değişiklik, büyük ihtimalle öncelikle Erdoğan’ın tekrar seçilebilme yasağını kaldırmayı ve yüzde 50’nin altında bir oyla da seçilebilmesini mümkün hale getirmeyi amaçlayacaktır. Bunun yanında yapılacak değişiklikler de birer dolgu veya makyaj malzemesi olmaktan öteye geçmeyecektir.
SELAMİ ER
06 Mayıs 2024 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***