ORHAN ÖZCAN | YORUM
ABD’de covid sonrası yaşanan dezenflasyon sürecinde ABD piyasaları ile FED arasındaki çekişme son dönemde yerini daha bir uyuma bırakmış görünüyor. Daha önceleri FED’in öngörülerinin tersine fiyatlama yapan ve FED’e direnen, ön almaya çalışan ABD piyasaları son dönemde FED’ in tüm öngörülerini kabul etmiş durumda. FED şu sıralar, yılın ikinci yarısında her biri 25 baz puan olmak üzere üç faiz indirimi öngörürken, piyasalarda aynı şekilde bu üç faiz indirimini opsiyon fiyatlamalarına yansıtmış durumdalar.
FED ile piyasalar arasındaki bu şaşırtıcı uyumun esas sebebi, FED’in çok iyi bildiği ve yönetmeye çalıştığı enflasyonun katılığı/yapışkanlığı etkisini, piyasalarında çok net görüyor olması. Özellikle ABD’de en son açıklanan manşet enflasyon dışında, çekirdek TÜFE’deki direnç, piyasalarında erken ve daha fazla sayıda faiz indirimi ile ilgili iştahını kesmiş durumda. Enflasyonun bu katılığının piyasalar tarafında da görülmesi nedeniyle piyasalar FED’e boyun eğmiş durumda.
ABD’de tüm dezenflasyon sürecinde tanık olduğumuz güçlü istihdam piyasası ve büyüme verileri ekonominin iyi durumda olduğunu göstermekte. Bu durum nedeniyle FED üyeleri arasında faiz indirimlerinin sayısı ve indirimlerin başlanma süresi ile ilgili farklı seslerin çıktığına da tanık olabiliyoruz.
Herkes Mersin’e, MB tersine!
Resesyonun ayak seslerinin işitildiği Avrupa’da ise gelinen bu seviyelerden, yılın ikinci yarısında faiz indirimlerine hazırlanılıyor. ABD tarafının tersine, Avrupa’da faiz indirimleri kaçınılmaz ve olmazsa olmaz bir halde.
17 yıl sonra faiz arttırımına giden Japonya’yı saymazsak, dünyada şu anda herkesin tersine yüklü faiz arttırımları yapan bir Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası var. Yerel seçimler öncesi hiç beklenmeyen yüklü bir faiz arttırımı (500 baz puan) yapan TC. Merkez Bankası, muhtemelen yabancı güvenini kazanma adına, kendi kredibilitesi adına ve seçim sonrası artacağı beklentisi çok yükselen dövizin ateşini söndürmek için bu adımı attı ama geçen bu süre içinde dövizin ateşini de söndüremedi.
Bu arada bu beklenmeyen yüklü faiz artışı öncesi, TC Merkez Bankası’nın zaten negatif seyreden döviz rezervlerinden 20 milyar doları kur artışını önleme adına sattığını biliyoruz. Oysa bu 20 milyar dolar, yeni ekonomi yönetimiyle biriktirilen tutardı. Tamamı bu kısa süre içerisinde satılıp harcandı.
Döviz girişi sağlanamadı
TC Merkez Bankası’nın yapmaya çalıştığı enflasyonla mücadelede kurun artmamasının sağlanması gerekiyor. Çünkü artan döviz kurunun enflasyona geçişkenliği çok yüksek. Döviz kurunun enflasyona yüksek geçişkenliği nedeniyle, her halükarda kurun baskı altında, kontrol altında tutulması zorunlu. Çünkü kurda ani bir artış, kontrol dışında bir gelişme şu ana kadar sürdürülmeye çalışılan dezanflasyon sürecinin tamamen çöpe gitmesi anlamına geliyor.
Genel seçimlerden bu yana geçen yaklaşık bir yıllık sürede, tüm çabalara, yapılan tüm ziyaretlere rağmen yurt dışından döviz girişi sağlanamadı. Bu durum çok yüksek bir enflasyonun altında ezilen ülkeyi daha da zor bir duruma sokuyor. Bu durumun temel nedeni ise çok açık bir şekilde hem dışarıda hem içeride ki güven sorunu. Bu güvensizlik nedeniyle yabancı dövizini getirmiyor, yerli ise her koşulda döviz almaya çalışıyor. Son haftalardaki rezervlerden mecburen (kuru tutmak için) satılan 20 milyar doların nedeni, hem yerlilerde hem de yabancıdaki bu büyük güvensizlik.
Bu aşamada, bu zamana kadar yaşananlardan sonra bu güvenin tekrar tesisi çok ama çok zor görünüyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***