NECİP F. BAHADIR | YORUM
31 Mart bir dönemin sonu, yeni bir dönemin başlangıcı oldu. AKP kaybetti, CHP kazandı. Ne kaybın şiddeti normal boyutta ne de zaferin coşkusu. CHP ilk kez sandıkta devrim yaptı. Bugüne kadar ‘yenilgi nedir tatmayan’ AKP’yi geride bıraktı.
31 Mart ‘kazanan’ kadar ‘kaybeden’ açısından da tarihe geçti. Her seçim sonucu iktidar partileri ölçü alınarak yorumlanır.
Erdoğan siyasi tarihinin en ağır yenilgisini aldı. Bu basit bir uyarı, kulak çekme veya seçmenden sarı kart falan değil; doğrudan kırmızı kart. Kulağı çekmedi, kopardı! Halk AKP’yi oyunun dışına attı. Bir Titanik’e dönüşen AKP gemisi, buzdağına çarptı. Batması kaçınılmaz.
Gemi ölümcül yara aldı, çeşitli manevralarla tekrar yüzdürmek veya su üzerinde tutmak mümkün değil. 10 ay önce Z kuşağının yapamadığını eski kulağı kesikler ‘emekliler nesli’ yaptı.
31 Mart Demirel’in sözünü doğruladı; “Boş tencere iktidarı devirdi.” ‘Soğan ekmek yerik Reis’i yedirmeyik’ diyen Anadolu’nun milliyetçi muhafazakar kitleleri soğan ekmeği de kaybedince gözünün yaşına bakmadan ‘Reis’i yedi!’
‘Yakarsa dünyayı garipler yakar’ diyen filozof haklı çıktı. Garipler AKP iktidarını yerle yeksan etti. Saray bütün ışıltısını kaybetti ve bir viraneye döndü.
Devletin bütün imkanlarını seferber etti ama olmadı
Bu satırları sonuçların açıklanmaya başlamasından hemen sonra yazıyorum. Henüz sandıkların yarısı bile sayılmadı. Ama ilk dakikalarda gidişat belli oldu. AKP, 2002’den bu yana ilk kez bu kadar erken havlu attı. Önceki seçimlerde kaybetse bile son ana kadar yarışırdı. AKP adayları CHP karşısında yarışamadı dahi.
31 Mart’ın seçim üssü İstanbul’du. Herkesin gözü bu şehirdeydi. İstanbul bir yana, Türkiye bir yanaydı. Erdoğan son haftayı İstanbul’un ilçelerini dolaşarak geçirdi. 2019’da kaybedilen seçimi ‘yol kazası’ olarak gören Erdoğan, ‘sevdam, sevgilim’ dediği İstanbul’u istiyordu.
Bakanları sahaya sürdü. Bütün imkanları seferber etti. Devletin olanaklarını hoyratça kullandı. Sadece İstanbul değil Türkiye’nin hiçbir yerinde yarış ‘eşit ve adil’ değildi. Özellikle İmamoğlu tek başına ‘yedi düvele’ karşı mücadele etti.
Erdoğan, 5 yıl önce yad ellere kaptırdığı ‘sevgilisi’ İstanbul’a tekrar kavuşmak için yanıp tutuşuyordu. 10 ay önce Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığında zafer konuşması yaparken, “İstanbul’u alıncaya kadar durmak yok!” demiş, partililere çağrıda bulunmuş, seçim için start vermişti.
31 Mart’ın kaybedeni Erdoğan’dır!
İstanbul’a Çamlıca tepesinden baktıkça kendini Fatih Sultan Mehmet gibi hissediyordu: ‘Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni’. Her ne kadar kağıt üzerinde yarışan Murat Kurum görünse de ortaya kendisini koydu.
Zaten bütün seçimlerde AKP’nin en büyük kozu Erdoğan’dır. İstanbul’a alamadığı gibi Türkiye’den de oldu. Bir ‘Fatih’ olup İstanbul’u fethetmedi, İstanbul onu aldı.
31 Mart Erdoğan iktidarı için bir güven oylamasıydı. ‘Cumhurbaşkanlığı’ şapkasına aldırmaksızın şehir şehir dolaştı. Kendini oylattı. Sanki 31 Mart’ta Türkiye’nin belediye başkanı seçilecekti. Ve güven oylamasını kaybetti.
Bu kadar kısa sürede, bu kadar büyük oy kaybını ne siyaset teorisyenleri izah edebilir ne de politikayı yorumlayan uzmanlar… 31 Mart’ın kaybedeni Murat Kurum veya Turgut Altınok değil, doğrudan Erdoğan’dır.
‘Bu bir yerel seçimdir, Erdoğan’ı dışında tutalım’ yaklaşımına kimse yüz vermez. Baştan AKP stratejisini bunun üzerine oturtsaydı belki gemiyi yüzdürebilirdi. Erdoğan kendi kurduğu oyununun altında kaldı.
‘Zaferi, başarıyı yönetmek’ kolaydır, ‘tarihi hezimet ve ağır mağlubiyet’ karşısında ayakta kalabilmek güçtür. Erdoğan ilk kez bir hezimet yaşıyor. Zaferin sarhoş ettiği Erdoğan’ın bu hezimeti yönetebilmesi olası değil.
AKP, ANAP’ın yaşadıklarını yaşar mı?
Siyaseti yakından takip eden 31 Mart’ın 1989 seçimlerine benzerliğini görebilir. Turgut Özal’ın liderliğini yaptığı ANAP iktidarı oylarını yerel seçimlerde ‘yüzde 21.75’e düşürdü. ANAP’ın seçimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oltan Sungurlu siyaset tarihine geçen, “Üzerimizden silindir geçti!” sözünü söylemişti.
Evet, 1989 hezimetin yaşandığı bir yerel seçimdi. Ama o seçimden sonra ANAP bir daha iflah olmadı. Sandıktan ağır yara alan Özal, tüm itirazlara rağmen Çankaya Köşkü’ne çıktı. Fakat ne çıkışı sağlıklı oldu ne de orada rahat oturabildi.
Erdoğan’ın, 1994’te İstanbul’dan başlayan siyasi yürüyüşü yine bu şehirde son buldu. Erdoğan’ın siyasete vedası güneşin batışı gibi romantik olabilirdi. Ama kader ona bu şansı tanımadı. Siyasi hayatının finalini 31 Mart’la yaptı ve halk ağır bir hezimet yaşatarak güllerle değil güllelerle uğurladı.
Erdoğan için artık bundan sonrası ‘uzatma dakikalarıdır’. Eğer 31 Mart’ın mesajını doğru okuyamazsa çok daha ağır şartlarda taca çıkabilir. Maç buradan döndürülemez. Yarından itibaren her siyasi gibi AKP’nin keskin politikalarını revize ederek, durumu kurtarmaya veya siyasi ömrünü uzatmaya çalışabilir. Fakat bu yürünebilecek bir yol değildir. Önü duvar ve uçurum… Bir çıkış görünmüyor.
Devlet Bahçeli ve Meral Akşener için eve dönme vakti
Erdoğan’la birlikte, MHP Lideri Bahçeli de benzer bozgunu yaşadı. Partisinin oyları baraj çıtasının altında kaldı. Manisa gibi kalesi olan bir şehri kaybetti. Üçüncü yolu açmaya çalışan Meral Akşener 31 Mart’ın diğer kaybedeni. Bahçeli ve Akşener için de evine dönme vakti…
31 Mart’ın kazananları da var elbette… CHP sandıkta devrim yaptı. İstanbul’un yanısıra AKP’nin kalelerini bir bir düşürdü. Yeniden Refah da Milli Görüş’ün yegane partisi olarak 31 Mart’ta kendini tescil ettirdi.
31 Mart Erdoğan’ın halefini de belirledi; Ekrem İmamoğlu… Erdoğan’ı bir değil, iki değil tam üç kez yendi. 10 ay önce cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olsaydı, emaneti daha erken devralabileceğini 31 Mart gösterdi.
31 Mart’ta, CHP sandıkta bir fırtına kopardı, şahı bir tarafa savurdu, tahtı bir tarafa…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***