Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayı’nın 7 Ekim sabahı İsrail’e düzenlediği saldırının ardından İsrail ordusunun başlattığı soykırımın 1.5 milyar Müslümanın seyrettiğini belirten yazar Ali Bulaç, ‘‘Ticareti hiçbir tepkinin engelleyemediği Türkiye’de muhafazakar-milliyetçi bir iktidar var; bu iktidarın seçmeni Filistin konusunda çok duyarlı, bir ara Kudüs’ü ve işgal edilmiş toprakları Türkiye’nin kurtaracağı söyleniyordu, hatta 2019 belediye seçimlerinde “İstanbul düşerse Kudüs düşecek” diye meydanlarda nutuklar atılmıştı. Ama 7 Ekim 2023’te başlayan soykırıma karşı Türkiye’nin destekçi rolü ortaya çıkınca 31 Mart 2024 seçimlerinde İktidar Bloku’nun yaşadığı feci yenilginin sebepleri arasında Gazze ilk sıralarda yer aldı.’’ İfadelerini kullandı.
İsrail’in 6 aydır sürdürdüğü soykırım operasyonunda can kaybı 33 bin 175’e yükselirken gazeteci-yazar Ali Bulaç’ın ‘Savaş halinde düşmanla ticaret’ başlıklı yazısı dikkat çekti.
‘‘İSRAİL İLE TİCARETİ “İSLAMCI” GELENEKTEN GELEN MÜSİAD’ÇILAR SÜRDÜRÜYOR’’
7 Ekim’den itibaren İsrail’in başlattığı soykırım operasyonunda İsrail ile ticareti kesmeyen Türkiye’nin rolünün ortaya çıkması üzerine 31 Mart’ta gerçekleşen yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’nın ağır bir hezimet yaşadığını vurgulayan Ali Bulaç, ‘‘Dahası, ticareti sürdüren şirketlerin önemli bölümünün “İslamcı” gelenekten gelen MÜSİAD’çılar olduğu ortaya çıktı. Bu akıl almaz tutuma tepki gösterenlere polisin uyguladığı şiddet, özellikle “başörtülü bacıların” İsrail’e ticareti protesto ederken maruz kaldıkları kötü muamele (6 Nisan) “Bizim kırmızı çizgimiz Filistin mi, İsrail mi?” sorusunu gündeme getirdi.’’ dedi.
‘‘İslam ümmetinin bir organı olan Filistinliler, iki milyon mustaz’af Gazzeli katliama, açlığa ve sürgüne maruz kalırken “korku, ekonomi ve işbirliği”nin mazeret olarak hükmü var mı?’’ sorusunun cevabını arayan Ali Bulaç yazısında, Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri ve Müslümanların savaş halinde oldukları düşmana mal satamayacağı hükmünün verildiği içtihatları örnek gösterdi.
Gazeteci-yazar Ali Bulaç’ın yazısının tamamı şöyle:
‘‘Geçenlerde Filistinli vaiz Ali el Hasenat, tarihin en kısa Cuma hutbesini okudu.
Metin şöyleydi:
“30 bin şehid, 70 bin yaralı ve iki milyon evsiz Filistinli ümmeti uyandırmadıysa, benim sözlerimin ne anlamı var? Kime ne söylemeliyim?
Saflarınızı düzeltin, namazımızı kılalım!”
1,5 milyar Müslüman, İsrail’in Gazze’de aylardır yapmakta olduğu barbar katliamı, hukuk diliyle soykırımı seyrediyor. Hayır seyretmekle kalmıyor Arap ülkeleri, Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan gibi ülkeler her geçen gün ticaret hacimlerini arttırarak İsrail’e lojistik sağlıyor. İsrail’e yakıt, kimyasal hammadde, çelik, çimento, dikenli tel, elektrik, silah aksamı, gıda, askeri elbise, Ceyhan üzerinden petrol ve daha birçok malzemenin tedariği yoluyla lojistik destek ve yardım sağlanmaktadır.
Batı dünyasında, İslam aleminde ve elbette Türkiye’de İsrail’in vahşetine ve süren ticarete tepkiler var. Lakin tepkilerin karar mercileri üzerinde herhangi bir etkisi yok. Ticareti hiçbir tepkinin engelleyemediği Türkiye’de muhafazakar-milliyetçi bir iktidar var; bu iktidarın seçmeni Filistin konusunda çok duyarlı, bir ara Kudüs’ü ve işgal edilmiş toprakları Türkiye’nin kurtaracağı söyleniyordu, hatta 2019 belediye seçimlerinde “İstanbul düşerse Kudüs düşecek” diye meydanlarda nutuklar atılmıştı. Ama 7 Ekim 2023’te başlayan soykırıma karşı Türkiye’nin destekçi rolü ortaya çıkınca 31 Mart 2024 seçimlerinde İktidar Bloku’nun yaşadığı feci yenilginin sebepleri arasında Gazze ilk sıralarda yer aldı.
Dahası, ticareti sürdüren şirketlerin önemli bölümünün “İslamcı” gelenekten gelen MÜSİAD’çılar olduğu ortaya çıktı.
Bu akıl almaz tutuma tepki gösterenlere polisin uyguladığı şiddet, özellikle “başörtülü bacıların” İsrail’e ticareti protesto ederken maruz kaldıkları kötü muamele (6 Nisan) “Bizim kırmızı çizgimiz Filistin mi, İsrail mi?” sorusunu gündeme getirdi.
İsrail ile ticaret İsrail’e lojistik destektir. Söz konusu desteği sürdürmenin geri plandaki sebepleri nelerdir?
- İsrail’e muhabbet mi?
- İsmi telaffuz edilmemiş stratejik işbirliği anlaşması mı?
- Ekonominin zarar göreceği kaygısı mı?
- Amerika-Avrupa korkusu mu?
Muhtemelen birinci asli faktör korku (d) ve ekonomi (c) olmalı. “Stratejik işbirliği” büsbütün ihtimal dışı değil, zira Batı ile özellikle Amerika ile stratejik işbirliği anlaşmanız varsa –ki zaten ayrıca bir metin imzalamak gerekmez, NATO üyeliği yeter- İsrail ile de stratejik işbirliğinizin olması kaçınılmazdır. Türk hükümetinin, hele önde gelen şahsiyetlerin İsrail’e “muhabbet” duyacakları düşünülemez.
Ama varsayalımki İsrail’le süren ticarette “korku, ekonomi ve stratejik işbirliği” rol oynamış olsun, bunlar reel faktörlerdir. Faktörlerin reel olması, İsrail ile ticaretin meşru gerekçesi olabilir mi?
“Müslümanlar yek vücut gibidirler.” (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.) Binaenaleyh Müslümanlar birbirlerinin aleyhinde başkalarıyla ittifak kuramazlar; bir Müslüman gruba savaş açılmışsa, onunla velayet ilişkisine giremeyecekleri gibi onunla ticaret de yapamazlar.
“Sizin ümmetiniz tek bir ümmettir” (21/Enbiya, 92). Mevcut durumda “bir İslam ümmeti yoksa, çıkarları ve hedefleri birbirine aykırı birçok devlet, grup, hizip, cemaat var da, bu topluluklar çıkar çatışması sebebiyle birbirleriyle kavga halinde” ise helak olmaları mukadderdir ve yakındır.
İslam ümmetinin bir organı olan Filistinliler, iki milyon mustaz’af Gazzeli katliama, açlığa ve sürgüne maruz kalırken “korku, ekonomi ve işbirliği”nin mazeret olarak hükmü var mı?
Bu soruya Kur’an-ı Kerim’den bakarak cevap bulmaya çalışalım:
- Gayrimüslimlerle ilişkileri düzenleyen ayetlerden ikisi şunlardır:
“Allah, sizinle din konusunda savaşmayanlara, yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları veli edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.” (60/Mümtehine, 8-9)
Bu ayetler gayrimüslimleri velayete layık (muahidler) ve düşmanlar (muharipler) olmak üzere ikiye ayırır. Muahidlerle her türden velayet ilişkisine girilirken, düşmanlık gösterenlerle savaşılır. (Geniş bilgi için bkz. Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Tefsir, VII, 41-43.)
Bu ayetlerden bakıldığında Filistinliler öldürülüyor ve yurtlarından sürülüyor. Binaenaleyh bu cürmü işleyen İsrail’le her türlü diplomatik, ticari, siyasi ilişkinin (velayet) meşru gerekçesi yoktur.
- Diğer ayet şöyle:
“De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.” (9/Tevbe, 24.)
Bu ayet, yorumlanmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Aile fertleri (baba, çocuklar, kardeşler, eş); aşiret (milli çıkar/asabiyet); mal ve ticaret; evler bizim imtihanımızdır. Bunlar bize Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten (düşmanla savaşmaktan) daha sevimli geliyor ise, Allah’ın emri yani helak ve azab gelinceye kadar bekleyelim.
Mümtehine suresindeki ayetlerde (60/8-9) aykırı davrananlar “zalimler”, Tevbe suresindeki ayette (9/24) ise “fasıklar” olarak nitelendirilmektedirler.
Savaş durumunda düşmana kamu veya özel şirketler eliyle mal satılması, öncesinde sözleşmelerin imzalanmış olması hükmü değiştirmez, ilişki hemen ve tamamen kesilir. Amerika, İran’a, Irak’a ambargo uyguladığında kamu-özel şirket ayrımı yapmadı, hangi şirket mal satmaya kalkıştıysa cezalandırdı.
Müslümanların savaş halinde oldukları düşmana mal satamayacağı hükmü muteber müçtehitlerin içtihadıdır. Bu içtihadı yapanlardan İbn Abdusselam’ın içtihadını konuyla ilgili kendisine yöneltilen bir soruyu cevaplayan Erenköy Cemaati’nin hocalarından Osman Nuri Topbaş hatırlattı(Karar, 7 Nisan 2024): Topbaş hocanın soruya verdiği cevap şöyle:
“-Zalim İsrail ve onları destekleyenlerle mallarını boykot konusunda misal nakletmek istiyorum. Şâfi fakihlerinden İbn-i Abdüsselâm, İslâm dünyasına savaş açmış haçlılara silah ve silah yapımında kullanılacak malzemenin satışının haram olduğuna ve bunu yapanların zalim olacaklarına dair bir fetvâ yayınlamıştı. Bu fetvâyı duyan terzilerden biri İbn-i Abdüsselâm’a gelerek:
“–Haçlılar bana elbise diktirmeye geliyorlar. Ben haçlılara elbise dikersem bu zulme ortak olur muyum?” diye sordu.
İbn-i Abdüsselâm günümüze de ışık tutan şu muhteşem cevabı verdi:
“–Hayır, sen zulümlerine ortak olmazsın. Sana iğne iplik satan zulme ortak olur, sen zalimin ta kendisi olursun.”
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***