AHMET KURUCAN | YORUM
Kaldığım yerden devam ediyorum…
Hiçbir aklı selimin kabullenemez dediğim bu karışıklığın sebebini yeniden ifade edecek olursam; zekâtın ta’lili olan mali boyutu ile taabbudi olan ibadet boyutunun karıştırılması ve mali boyutunda gerekli olan içtihadi yaklaşımların, yenilenmelerin, güncellenmelerin sergilenememesidir.
Ne yazıktır ki maalesef bu durum bugün bile devam etmektedir. Halbuki bir önceki yazıda belirttiğimiz üzere ‘zekat nisabı’ demek, asgari geçim standardının üzerinde mal varlığına sahip olmak demektir, ki konu ile alakalı kafa yoranlar bunun 3 kişilik ailenin yıllık geçim standardı olduğunu söylerler.
Mesela zekât hakkında iki kocaman cilt halinde yayınlanan doktora çalışması ile ünlü Yusuf Karadavi, şu soruyu sorar: “Bu nisaplar değişmez şer’i sınırlar mı, yoksa sosyal ve ekonomik şartlarla paranın satın alma gücündeki değişime bağlı olarak değişebilen hükümler mi?”
Uzatmadan bana göre cevabını vereyim; tabii ki ikincisi.
Aynı türden bir yaklaşım zekâta tabii mallar ekseninde de geçerlidir. Allah Resulü’nün (sas) belirlediği mallar kendi yaşamış olduğu toplum içinde ekonomik değere sahip olan mallardır. Literalist bir yaklaşım sergileyip sadece bu mallar zekâta tabiidir demek, en basitinden söz gelimi petrolü zekata tabi olmayan mal kategorisine almamızı gerektirir ki bu zekatın vaz’ ediliş gayesine de aykırıdır.
Petrolü misali vermemim sebebi aynen bunu diyen ulemanın varlığından dolayıdır. “Hz. Peygamber zift demedi, öyleyse zekata tabi değildir!” diyorlar ki kendi dönemleri baştan sona haklılar. Zira adından da anlaşılacağı üzere hiçbir ekonomik değeri olmayan, ne işe yaradığı bilinmeyen, çıktığı tarlaların ya da çöllerin verimini ve değerini azaltan bir şeydir zift o dönemde.
Ama ya bugün?
Zekat 1/40 olarak belirlenen oranı, sarf yerleri dediğimiz harcama kalemleri diye başka başlıklar açıp devam edebilirim fakat meramının anlaşıldığını farzederek bir cümle ile özetleyip burada kesiyorum. Söz konusu zekatın mali boyutunu düzenleyen kaide ve kuralların hepsi 610-632 Hicaz coğrafyası şartlarındaki sosyo-ekonomik ve kültürel hayat şartları ile doğru orantılıdır.
O zaman can alıcı soru şu: Biz bugün ne yapacağız?
Biz de Müslüman olduğumuza ve zekat ibadeti ve yükümlülüğü ile muhatap ve mükellef olduğumuza göre biz zekatımızı nasıl hesaplayacak, kimlere, ne zaman, nasıl ve hangi oranda vereceğiz?
Benim şahsi kanaatima göre zekâtın vergi gibi fonksiyon icra ettiği ve kamu maliyesinin bir parçası olduğu dönemi bugün yaşatmamız mümkün değil. Ne İslam ülkelerinde ne de içinde yaşadığımız dünya ülkelerinde zekâtın vaz’ ediliş gerekçesini tam anlamıyla işlevsel kılacak böyle bir geriye dönüşün mümkün olabileceğini düşünüyorum.
Dolayısıyla bu ‘Biz bugün ne yapacağız?’ anlamlı sorusuna cevap ararken öncelikle bu ihtimali devre dışı bırakmak gerektiğini baştan kabullenelim. Zira böylesi bir ihtimal ancak devletlerin vergi mevzuatını Hz. Peygamber dönemindeki zekat pratiğini merkeze koyarak yeniden değiştirmesi ve yaptırımları ile desteklemesi ile mümkün olabilir. Bunun da en azından bugünkü şartlar itibariyle imkansız olduğunu düşündüğüm için diyorum bu ihtimali bir kenara koyalım.
İkinci ve bana göre mümkün olan ihtimal zekât, kamu maliyesinin dışında sosyal dayanışmayı destekleyen bir ibadet olarak kalabilir. Bir başka ifadeyle zaten asırlardan beri uygulanagelen şey. Bu açıdan bakınca yeni bir şey söylemiyorum, farkındayım bu gerçeğin. Biraz açayım isterseniz; Hz. Osman dönemine kökleri uzanan, Emeviler döneminden itibaren de kurumsallaşmaya başlayıp sonrasında kurumsallaşan bir gerçeklik bu. Zekat ferdi bir ibadet vergi de zekattan bağımsız olarak devletin düzenlediği ve kamu maliyesini alakadar eden vatandaşlık görevi.
Şunu mu diyorum; zekat fıkhı ayrı, vergi kanunu ayrı. Evet, aynen böyle diyorum. Zekât, sivil alanda şer’i hukuk ile ve kişiye özel fetvalarla, vergi de resmi alanda örfi hukuk ve herkesi bağlayan umumi kanunlarla düzenleme altına alınmış asırlar boyunca.
Bu önemli konuya devam edeceğim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***