Meliha YILDIZ
Gün içinde tahminen kaç kere beden imajımızdan dolayı rahatsızlık duyuyoruz?…
Sabah uyandığımızda ince hissettiğimiz bedenimizin bütün gün öyle kalmasını istiyoruz. Bir gece öncesinden geç saatte bir şeyler yemişsek suçluluk duygusuyla güne başlıyoruz. Dışarıda giyeceğimiz kıyafetleri seçerken bizi daha zayıf gösteren, kilolarımızı saklayacak kıyafetleri tercih ediyoruz. “Zayıflık toplumsal onaylanmanın bir aracı…”
Kahvaltıda sevdiğimiz değil düşük kalorili yiyecekleri seçiyoruz. (Kalori hesaplamaktan neyi sevdiğimizi bile unuttuk.) Toplu taşımada zayıf kadınlar gördüğümüzde kıskanıyoruz. Reklam panoları, sürekli şişman olduğumuzu, zayıflamayı başaramadığımızı bu yüzden mutsuz olduğumuzu hatırlatıyor. “Beden ölçülerimiz mutluluğumuzun ön koşulu…”
Öğlen yüksek kalorili bir şeyler yediysek, akşama hafif şeyler yemenin planlarını yapıyoruz. Sosyal medyada önümüze düşen yapamadığımız spor ve diyet videolarını hızla yukarı kaydırıyoruz. Beş çayında enerjiye ihtiyaç duyduğumuz halde bir şeyler atıştırmıyoruz. Gün içinde mutsuz olduğumuz, sayısız an…
Bu anları kadın-erkek, zayıf-şişman hepimiz yaşıyoruz. Daha kötüsü çocuklarımızda bu kaygıyla büyüyor. Amerika Ulusal Yeme Bozuklukları Derneği’nin yaptığı araştırma 6-12 yaş aralığındaki kız çocuklarının yüzde 40-60 ‘ı kilolarından ve “çok şişman” olmaktan endişe ediyor.
Zayıflık özellikle ikinci dünya savaşı sırasında bir güzellik ölçütü oluyor. Kıtlık, karneye bağlı düşük kalorili beslenme zayıf bedenleri yaratıyor. Zayıflık figürü dayanıklılık, disiplin ve vatanseverlik ile ilişkilendiriliyor. İlk diyet haplarının çıkması da ikinci dünya savaşı sonrasına dayanıyor. Korselerle, sutyenlerle hapsedilen kadın bedeni, 1950’lerden itibaren çocuk bedeni ölçülerine hapsediliyor. Sonrasında da büyük zayıflama endüstri doğuyor.
PAZAR PAYI 224 MİLYAR DOLAR
Kapitalizm hareketsiz kıldığı yaşamlarımızla, işlenmiş gıdalarıyla bize sürekli şişmanlayan bedenler haline getirirken, mutluluğun zayıf olmaktan geçtiği propagandası ile de zayıflama endüstrisinden büyük karlar sağlıyor. 2021 yılında Amerika ‘da zayıflama endüstrisinin pazardaki payı yaklaşık 224,2 milyar dolar. 2030 yılında beklenen pazar payı 405,4 milyar dolar. Obez ve fazla kilolu insan sayısı hızla artıyor. Dünya genelinde her sekiz kişiden biri obez. Obez sayısı 1975’ten beri 3 kat artı. Tahminlerine göre 2035 yılında dünyanın nüfusunun yarısından çoğu fazla kilolu veya obez olacak.
Diyet listeleri, spor salonları, estetik operasyonlar, zayıflama hapları… Ölümüne bir mücadele. Kan, ter ve gözyaşıyla imkânsız bir mutluluğa ulaşmak çabası. Sonuç duygusal ve fiziksel olarak aç ama şişman insanlar. Sayısı giderek artan yeme bozukluğu vakaları.
Şişmanlığın propagandasını yapmak değil derdim. Vücut kitle indeksini bile belirleyen zayıflama endüstrisine güvenemeyeceğimizi ve o mutluluğun asla zayıflamayla gelmeyeceğinden bahsediyorum. Hatta bazılarımızın hiçbir zaman zayıflayamayacağını kabul etmesi gerektiğinden…
Meliha Yıldız: “1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan “Kutsal Tecrit”i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***